Güncelleme Tarihi:
Haziranın 3’ü. Gece. Kadıköy. Binlerce taraftar, Fenerbahçe Ülker Stadyumu’nun önünde toplanmış binlerce taraftar, kongreden zaferle çıkmış, taze başkan Ali Koç’un ‘balkon konuşması’na şahitlik ediyor. Koç, aylar süren koşturmacadan yorgun düşmüş, çoktan kısılmış sesi artık onu tamamen terk etmek üzere. Taraftarların tezahüratı sırasında kendine izin verip dinleniyor. Sonra coşkuya, ısrara dayanamıyor, yine konuşuyor: “Hep beraber yeni bir hikâye yazacağız.”
Finalinde zaferle taçlanan bir mücadelenin hikâyesi bu. Bize şimdi normal görünen bir hikâye. Peki normal mi? Dünyanın başka neresinde, bir spor kulübünde yapılan başkanlık seçimi, bir gece yarısı stadın önünde binlerce insanın “Güneş doğacak” diye tezahürat yapmasıyla biter? Seçim kongresi gibi sıkıcı, bürokrasiden ibaret bir organizasyon dünyanın başka neresinde böyle capcanlı bir kitlesel harekete işaret eder? Değişim isteği başka nerede bu kadar gönülden ortaya konur? Normal değil, hayır; bu, sıradışı bir hikâye... Muhtemelen bir daha yaşanmayacak. Hiçbir başkanlık seçimi bu kadar ilgi çekmeyecek.
En çok da Ali Koç’un hikâyesi bu elbette... Türkiye’nin en zengin ailesinin bir ferdinin gökten zembille inmeyip bilakis tribünden gelerek, aşağıdan yukarı tırmanarak, ülkenin en önemli koltuklarından birine, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanlık koltuğuna oturmasının, bunu hemen herkesten destek görerek yapabilmesinin, üstüne tüm ülkede bir değişim rüzgârı estirmesinin hikâyesi...
Churchill’in okulundan...
Hikâyeye bir-iki kısa bilgi notuyla girelim. Fenerbahçe’nin 37’nci başkanı Ali Koç, pek göstermese de
51 yaşında. Az bilinen ikinci ismi ‘Yıldırım’; yani Fenerbahçe’de ‘Yıldırım’ dönemi bir şekilde devam ediyor. Eşi Nevbahar Demirağ ile 13 yıldır evli; iki çocukları var.
CV’sindeki eğitim bölümü, tahmin edileceği üzere epey fiyakalı. Londra’nın en bilinen yatılı okullarından, Winston Churchill’in de mezunları arasında bulunduğu Harrow School’da okudu. Houston’daki Rice University’de başladığı işletme eğitimini, Harvard’da aynı dalda yüksek lisans yaparak tamamladı. Koç Holding’de uzun yıllar Kurumsal İletişim ve Bilgi Grubu Başkanlığı’nı yürüten Ali Koç, bugün Koç Grubu’nun başkanvekili. 700 milyon dolar civarında serveti (Forbes’un ‘En Zengin 100 Türk’ sıralamasında 50’nci) ve iş hayatındaki başarısıyla, ‘Türkiye’nin en etkili iş liderleri’ ve ‘geleceğin liderleri’ listelerinin gediklisi.
Ali Koç, para pulla ilişkisini pek gözler önüne seren biri değil. Onu çocukluğundan beri tanıyanlar, Koç’u, zenginliğine rağmen, hayatta tanıyabileceğiniz en mütevazı, saygılı, dürüst, hatırşinas insanlardan biri olarak niteliyor. Çocukken beraber top oynadığı arkadaşlarıyla halen görüşüyor (Yakınları bahsi geçenlerin bu arkadaşların ‘zengin çocuğu’ değil ‘mahalleden arkadaş’ olduğunun ısrarla altını çiziyor). Başkanlık mazbatasını alırken o çocukken evlerinde çalışan ve Beşiktaşlı babası Rahmi Koç’a rağmen hem onu hem de ağabeyi Mustafa Koç’u Fenerli yapan, bugün dahi maçlara beraber gittiği Kamer Kaya’yı kürsüye çıkarması da bu hatırşinaslığın bir göstergesi.
Hayatta üç şeyin kendisi için çok önemli olduğunu söylüyor Ali Koç: Ailesi, vatanı ve Fenerbahçe’si. Koç, hakikaten de durup herkesle futbol, basketbol ama en çok da Fenerbahçe muhabbeti yapmasıyla ünlü.
Dünyanın başka neresinde, bir spor kulübünde yapılan başkanlık seçimi, bir gece yarısı stadın önünde binlerce insanın “Güneş doğacak” diye tezahürat yapmasıyla biter?
Başkanlığı 14 yıllık bir sürecin sonucu. Ama daha öncesi de var. Birçok zengin yöneticide görüldüğü gibi, ‘görülen lüzum üzerine’ göreve çağrılan biri değil Koç. Çocukluğundan beri tribünde. 2004’te, ağabeyi Mustafa Koç ile birlikte kurucuları arasında yer aldığı 1907 Fenerbahçeliler Derneği’nin başkanlığını üstlendi. Geçen yıla kadar başkanlığını da yürüttüğü bu dernek özellikle Atatürk vurgusu ve Anıtkabir’e saygı ziyaretleriyle gündeme geliyordu. New York Times’ın, seçim üzerine yaptığı haberde Koç’u ‘Kemalizmin bir sembolü’ olarak nitelemesi biraz da bu geçmişten ve vurgudan kaynaklanıyor (İngiliz gazetesi de onu ‘Düşünceli bir
J. F. Kennedy’ye’ benzetmişti).
Koç’un altı yıl asbaşkanlığını da yürüttüğü (2006-2012) Fenerbahçe ile ilişkisi esasen 3 Temmuz süreciyle takdir topladı. Bu süreçte, başını çektiği ‘Adalet İçin Fener Yak’ girişimiyle 600 bin imzaya ulaştı. Bugün her Fenerbahçe taraftarının, kulüp tarihinde en önemsediği konulardan biri de zaten 3 Temmuz süreci... Herkesin aklında aynı soru: 3 Temmuz’da kim neredeydi, ne yaptı?
Konuştuğumuz bir yakını o sabah, Ali Koç’un ailesiyle Bodrum’da tatilde olduğunu ve meseleyi öğrenir öğrenmez kendi uçağıyla İstanbul’a geldiğini anlatıyor. “Yönetim kurulu üyelerinin kulüp binasına dahi gelmeye tereddüt ettiği o süreçte hekulübe hem Emniyet’e, ardından hapishaneye, Samandıra tesislerine, kısacası her yere gitti.”
Süreci içeriden takip edenlere göre Koç, tam da 4 Temmuz günü, Aziz Yıldırım gözaltına alınmışken kulüpte olan ve yönetimi diri tutmaya çalışan çok az yöneticiden biri. (Fatih Altaylı, seçim sonrası yaptığı televizyon programında “Çoğu Fenerbahçelinin haberi yoktur” diyerek isim de verdi: “4 Temmuz’da kulüpte sadece iki kişi vardı; Ali Koç ve Ömer Temelli”)
Koç için hareketli günler başlamıştı. O günlerde sürekli stadyumun önünde toplanan taraftarlarla konuştu, onlara güç verdi, motive etti. Avukatlarla kulübün korunabilmesi adına saatlerce, günlerce süren toplantılar yaptı. Metris’teki yöneticilerle görüştü. Defalarca Samandıra’ya gitti, futbolculara moral verdi. Bir yakını “Herkes dürüstlüğüne inandığı Ali Koç’un bu kadar güçlü biçimde iddiaların karşısında durmasından cesaret buldu” diyor. “‘Eğer Ali Koç kendi ailesini, şirketlerini dahi riske atacak şekilde bu iddiaların karşısında dimdik duruyorsa biz de durmalıyız’ diye düşündüler. Ali Koç, aylarca Koç Holding’deki ofisine gitmedi. Holdingdeki çalışanları kulüp binasında onun saatler süren toplantılardan çıkmasını bekledi, önemli yönetim kurulu kararlarını ihtiyaç molası sırasında, kapının önünde imzalıyordu.”
Diken üstündeki o günleri, Koç’un kendisi de şöyle anlatacaktı: “Bende hafif sedef vardır. Her tarafım sedef oldu. İki ay bir blue jean, bir tişört, bir sweatshirt, çorap ve lastik ayakkabıyı salonda tuttum. Karım da bilmez. Ne olur ne olmaz. Gelirler. Bunların sağı solu belli değil.”
Süreci içeriden takip edenlere göre Koç, tam da 4 Temmuz günü, Aziz Yıldırım gözaltına alınmışken kulüpte olan ve yönetimi diri tutmaya çalışan çok az yöneticiden biriydi.
O masanın etrafında
O günler geride kaldı. Ama o günlerden itibaren Ali Koç ismi de muhtemel bir başkanlık için hep gündemde kaldı. Bizzat Aziz Yıldırım onu kendinden sonraki başkan olarak göstermişti. Ama Yıldırım’ın başkanlıktan vazgeçmeyeceği belli olunca Koç, süreci kendi başlattı. Yıldırım’ı sandıkta alt etmek mümkün müydü? Ali Koç, kazananın fark atarak kazanacağını deklare etmişti ama aslında kendisinin fark atacağını söylemek istiyordu. Süreci takip eden Hürriyet Spor Servisi’nden Ahmet Ercanlar, Koç’un bunu başından bildiğini söylüyor: “Başkanlığa adaylığını koyduğunda kazanacağı belliydi. 20 yıllık bir süreçte Yıldırım artık eskimişti. İnsanlar onu nezaketen destekler görünüyordu.”
Ercanlar’a göre Koç’un süreçteki farkı, tutamayacağı sözler vermemesi, sadece yapabileceklerini, başarabileceklerini ortaya koyması. Vaatler bir yana, onun sihri, esas vurguyu taraftara yapmasıydı. Fenerbahçe ailesine eski güzel günleri hatırlattı Ali Koç. Bunu da bir nostalji duygusunun üzerine giderek yaptı. Aileden, evden, çocukluktan daha büyük nostalji var mı? Koç, çocukluğunu özleyen Fenerbahçe taraftarına, güvenlikli sitedeki büyük, güzel eve taşınmadan önce oturdukları mahalleyi hatırlattı. Masanın çevresine teklifsizce dizildikleri o eski evi... Çoğu Fenerbahçe taraftarı, ailelerini ne kadar sevse de artık o büyük aile masasına hep beraber oturmaktan hazzetmiyordu. Ancak bayramdan bayrama... O da içlerindeki aile duygusunu yitirmek istemediklerinden.
Koç’un seçimi, taraftara o büyük, şenlikli masanın geri geldiği duygusunu verdi. Öyle olmasaydı, bir başkanlık seçimi sonrasında, binlerce insan gecenin bir yarısı yeni başkanlarıyla kutlama yapmak, sabahı beraber karşılamak için o büyük masanın sembolleştiği yere, stadyuma koşar mıydı?
Centilmen kalacak mı?
Bu duygu tüm Türkiye’ye geçti. Sebebi, herkesin ağız birliği etmişçesine söylediği ‘kutuplaşma yorgunluğu’. Ali Koç’un, seçim sürecinde hem ezeli rakiplerine hem de Aziz Yıldırım’a yönelik centilmen ve sportmence tutumu, hakaretlere geçit vermemesi yeni bir dönemin başlayabileceğine dair taraflı-tarafsız herkeste bir inanç yaratıyor. Peki, Ali Koç hep böyle mi kalacak? Herhangi bir sezonda alınan olası başarısız sonuçlar ve taraftar baskısının altında veya bunlara rağmen bu yapıcı dili koruyabilecek mi?
Asbaşkanlığı döneminde bildik söylemlere hem de epey sertçe başvurmuşluğu, dahası bir sene hak mahrumiyeti almışlığı var Koç’un. Aradan yıllar geçti. Bir başkan olarak daha olgun bir profil sergileyecek mi?
Kongre sırasında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” tezahüratı üzerine söylediği sözler (daha önce de dile getirmişti), bu olgunluğun sergilenmesi adına umut verici: “Atamızın Fenerbahçeli olduğu söylenir. Evet, Fenerbahçe’ye çok yakındı ama Atamızın hangi takımı tuttuğu önemli değil; kimin onun yolundan yürüdüğü önemli.”
Farklı sözler, söylemler bunlar. Ali Koç’un şahsında karşımızda sadece yeni bir başkan yok. Yeni bir başkan modeli de var. Bugüne dek bir başkanın ağzından pek duymadığımız ‘normal’ şeyleri, normalleştirerek söyleyen bir başkan... “Ben bilirim” diye yönetmeyen, ekibine inanan, ekibini taltif eden bir başkan... Mevkiine aldırmadan taraftarının önünde eğilen bir başkan... Bu yeni, centilmence ve vizyoner fikirlerini başkanlık dönemine yayabilirse taraftarın da onu gönül rahatlığıyla ‘Büyük Başkan’ olarak anacağı bir başkan...
Ali Koç’un, rakiplerine yönelik centilmen ve sportmence tutumu, hakaretlere geçit vermemesi yeni bir dönemin başlayabileceğine dair
taraflı-tarafsız herkeste bir inanç yaratıyor.
Tribünden başkan koltuğuna uzanan bir yolculuk...
2 Nisan 1967
İstanbul’da dünyaya geldi. Mustafa ve Ömer Koç’un ardından, Koç ailesinin üçüncü çocuğu.
2004
Kurucuları arasında yer aldığı 1907 Fenerbahçe Derneği’nin başkanlığını üstlendi, bu görevi 2017’ye dek sürdürdü.
2006
Aziz Yıldırım’dan gelen teklifle Fenerbahçe Spor Kulübü’nün asbaşkanlığını üstlendi. 2012’ye dek bu göreve devam etti.
1907 Fenerbahçe Derneği Başkanı olarak ‘Adalete Fener Yak’ kampanyasında toplanan 600 bini aşkın imzayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sundu.
Kasım 2015
Antalya’daki G20 zirvesi öncesinde bir oturumda yaptığı konuşmada “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir” dedi.
Şubat 2016
Mustafa Koç’un hayatını kaybetmesi üzerine Koç Holding’in yönetim kurulu başkanlığına Ömer Koç geçti, Ali Koç da yönetim kurulu başkanvekillliği görevine başladı.
Eylül 2017
Fenerbahçe Spor Kulübü’ne başkan adayı olduğunu açıkladı ve çalışmalara başladı.