Bugün 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü... Görmeyen biri için Atatürk

Güncelleme Tarihi:

Bugün 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü... Görmeyen biri için Atatürk
Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2024 07:00

Gözleri görenler Atatürk’ü tasvir ederken genelde birbirinden çok farklı şeyler söylüyor. Tutarlı oldukları tek nokta mavi gözleri. Biz de görmeyenler olarak mavi gözlü Atamızı yerleştirdik zihnimize. Görmeden, dokunmadan sevdik onu, izini takip ettik…

Haberin Devamı

Henüz 7-8 yaşlarında bir çocuktum ve o sırada Türkiye’de önemli bir seçim vardı. Bilirsiniz, böyle zamanlarda yerel yönetimlerin çalışmaları hızlanır. Bizim mahalleye de kocaman bir park yapıldı. Çok mutlu olduk mahallenin çocukları olarak. Üstelik çok eğlenceli ve öğretici de bir parktı. Sonra yine aynı yerel yönetimler parkın altından, üstünden kırptıkları arazilere başka şeyler inşa ederek yok ettiler koca parkı.

Parkın içine bir Atatürk heykeli yapılmıştı. O kadar büyüktü ki; oturur vaziyetteki heykelin sadece dizine kadar geliyordu boyum. Kafamı kaldırıp Atamın yüzünü görmeye çalışıyordum ama beceremiyordum. Mahallenin çocukları olarak heykelin çevresinde koştuk, oynadık. Bazen çıkıp kucağına otururduk. Ama park bekçisi buna çok fena kızar, bizi kovalardı. Bir süre sonra Atamıza dokunamaz olduk.

Haberin Devamı

Askeri üniformalı ve kalpaklı bir heykeldi. Ama hakkında başka bilgim pek yoktu. Zamanla ‘Acaba bu heykelin yüzü kitaplardakinin aynısı mı’ diye içimde bir merak oluştu. Bir gün akşam gezmesinde annem ve babam bankta otururken, hazır bekçi de ortalıkta yokken Atatürk’ün kucağına çıktım. Ayağa dikilip sokak lambasının ışığında iyice baktım Mustafa Kemal’in yüzüne. Çok sert bakıyordu. Mavi gözlerini aradım ama bulamadım. Yetmedi, ellerimle iyice inceledim. Sıcak bir ten aradım sanki o buz gibi metalde. ‘Yok yok, bu olamaz’ dedim. Fotoğrafçılar daha güzel çekiyor, ressamlar daha güzel yapıyordu bana göre Atamı.

Ben çocukken az da olsa gördüm Atamı. Peki, doğuştan görmeyen arkadaşlarımın zihninde nasıl bir Atatürk vardı? Birkaç arkadaşımla bir araya gelip bu soruyu ortaya attım. Görenlerin söylediklerinden yola çıkarak benzer cümleler kurdular. Ve her cümlenin sonunda mutlaka -mış, -miş vardı. “Boş verin söylenenleri. Siz kafanızda nasıl birini canlandırıyorsunuz” diye sorduğumda kimi kalın, çatık kaşlı, sert bakışlı olarak tarif etti. Kimine göre iriyarı, heybetli, kimine göreyse orta boyluydu. Uzun, dalgalı saçlı diyen de oldu, kısa ve seyrek saçlı diyen de... Sürekli asker üniforması giydiğini, genelde gülümsediğini söyleyenler de çıktı. Atatürk tam olarak anlatılmamıştı bence. Ama tabii bu bir araştırma değil, sadece aramızdaki bir sohbetti.

Haberin Devamı

Benim gibi Atatürk’ün heykeline dokunmaya çalışan olmuş muydu? Herkes birden katılıverdi sohbete... Anlaşıldı ki hepimiz zamanında azar yemişiz Atamızın yüzünü görmek istiyoruz diye. Bazıları “Okulda sınıfa bir büst getirmişlerdi ve dokunmuştuk” dedi. Bunları konuşurken
aklıma benim için yapılan 15x20 cm ölçülerindeki kabartma portrem geldi. Onu getirip masaya koydum. “Bakalım tanıyabilecek misiniz” diye sordum. Sırayla dokundular. Kim olduğunu bilemediler. Sonunda söyledim benim portrem olduğunu. Yakın bir arkadaşım iyice inceledi ve “Yok, bu sen olamazsın” dedi. Arkadaşlarım önce kabartma portreye, sonra yüzüme dokundular ama ikisi arasında yine de bir ilişki kuramadılar. Portreyi sonra gören birine götürdük.

“Bu portre hangimize ait” diye sorduk. 10 saniye inceledi ve benim olduğunu anladı. Gören için bile anlamak zordu demek ki. Bir arkadaşımız “Kanlı canlı bir insana dokunup hayal etmekle bir heykele dokunup hayal etmek çok farklı. Üstelik cansız bir şeye dokunup canlı bir şeyi hayal etmek bence doğru değil, aslında mümkün de değil” yorumunu yaptı. Bana da mantıklı geldi bu açıklama.

Haberin Devamı

Atamızla ilgili insanların anlattığı şeyler var, hepsi birbirinden farklı. Görenlerin bunu yaparken tutarlı olduğu tek nokta mavi gözleri. Biz de sadece mavi gözlü Atamızı yerleştirdik zihnimize. Görmeden, dokunmadan sevdik, izini takip ettik Atamızın. Onu ve silah arkadaşlarını saygı ve rahmetle anıyor, Atatürk’ün duymayı en çok sevdiğim sözüyle bitirmek istiyorum bu haftaki yazımı.

Ne mutlu Türküm diyene!

BAKMADAN GEÇME!