Güncelleme Tarihi:
Melis Sezen (23) şimdiye kadar birçok projede rol aldı ama büyük çıkışını ‘Sadakatsiz’ dizisindeki performansıyla yakaladı. Kendisini “Enerjiğim” diye tanımlıyor. Dediği kadar da var gerçekten. Çok çalışıyor. Seti olmadığı zaman Silivri’ye, ailesinin yanına kaçtığını söylüyor.
Sinem Ünsal (27) ‘Mucize Doktor’un yıldızı. Yoğun çalışma temposunda, set arasında konuşuyoruz. Şöhretle değişen hayatını “Kendi Sinem’imi korumak için daha da yalnızlaştım ve çekingen oldum” şeklinde özetliyor.
Ahsen Eroğlu (26), ‘Menajerimi Ara’daki rolüyle oyunculuk dünyasının farklı bir tarafına ışık tuttu. Zarif ve ışıltılı... Mesleğinden beslendiğini anlatıyor ve “Beni bırakın, 24 saat oynarım” diyor.
2021’DE KADINLARIN, ÇOCUKLARIN VE HAYVANLARIN KIYMETİ BİLİNSİN
2020 zorlu bir yıldı. Size neler öğretti?
MELİS SEZEN: Aklımıza ilk gelen korona ve karantina sürecimiz. Hayatlarımızın pamuk ipliğine bağlı olduğunu, hayatta her şeyin her an değişebileceğini ve en önemli şeyin sağlık olduğunu daha iyi anladım. Sahip olduklarım için şükretmeyi öğrendim.
SİNEM ÜNSAL: Çok planlı programlı olmaya gerek yokmuş. Şu an ne yapıyorsak ona odaklanmak, anın farkına varmak gerekiyormuş. Özgürlüğün tadını da anladım.
AHSEN EROĞLU: Evde kaldığımız süre boyunca çoğu şeyin kıymetini anlamanın yanı sıra kendime zaman ayırmayı öğrendim. 2020’nin ikinci yarısından itibaren de ‘Menajerimi Ara’ başladı ve çalışmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu bana yeniden hatırlattı.
2021 dilekleriniz neler?
MELİS SEZEN: Koronanın bitmesini diliyorum. Sağlık en önemli şey. Bir yandan da hepimiz asosyal bireylere dönüştük. İnsan olmak sosyal olmak demek. En keyif aldığım şey Türk kahvesi içip sohbet etmektir ama bunu bile yapamıyoruz ve ben bunu çok özledim.
SİNEM ÜNSAL: Küresel başka bir şey yaşamayalım, herkes bireysel dertleriyle uğraşsın, onlar da ufak tefek şeyler olsun. Çünkü çok şey yaşadık. Ve çok özgür olduğumuz bir yıl olsun. Kadınların, çocukların ve hayvanların kıymeti bilinsin. Umarım herkes 2020’den içinde bir parça vicdanla çıkar ve “Biraz daha adil olmalıymışım” diye düşünür.
AHSEN EROĞLU: En kötü olaylara bile olumlu bakmaya çalışırım. 2021’in güzellikler ve denge getirmesini sadece dilemiyorum, buna inanıyorum da. Son zamanlarda mücadelelerine destek olmaya çalıştığım SMA hastası çocukların bir an önce tedavilerine kavuşmalarını, 2020’yi zorlu geçiren herkesin rahat nefes almasını diliyorum.
EVE GİDİP GÜNLERCE AĞLADIĞIMI HATIRLIYORUM
‘MeToo’ hareketi tüm dünyaya yayıldı. Oyunculardan edebiyat dünyasına da sıçradı. Siz kadın oyuncu olmanın zorluklarını yaşadınız mı? Hiç psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kaldınız mı?
MELİS SEZEN: Fiziksel olarak taciz yaşamadım. Ama mesela biri seninle flört etmeye çalışıyor. İstemediğini belli ediyor, hatta söylüyorsun ama karşı taraf sana yaptığı hareketi kendinde hak görüyor. Bir masada otururken saçımı arkaya attıysam, “A bak boynunu gösteriyor. İstiyor ama istemiyormuş gibi yapıyor” diyen oldu. Bu da aslında bir taciz!
SİNEM ÜNSAL: Çok kaldım, çok kalıyoruz. Sadece bu sektörde değil, tüm dünyada kadın olmak zor. İnsanlığın olduğu her yerde bir kast sistemi var. Ve herhangi bir nedenle daha zayıfsanız ezilmeye mahkûmsunuz. Biz de kadınlar olarak daha zayıf görüldüğümüz için öncelikle bu konuda eziliyoruz zaten.
AHSEN EROĞLU: Sadece hayallerini gerçekleştirmek, işini hakkıyla yapmak isteyen kadın ya da erkeklerin hayatlarını karartmaya hiç kimsenin hakkı yok ve hiçbir zaman da olmayacak. Mesleğe ilk başladığım zamanlarda psikolojik şiddete maruz kaldığımda eve gidip günlerce ağladığımı hatırlıyorum. İnsanı kendinden şüpheye düşürecek cümleler kurabilen kişiler de oldu çevremde. Susmamak, savaşmak, görünür kılmak ve normalleştirmemek. En sonunda da bu düzeni değiştirmek...
MELİS SEZEN: EVET, ALDATILDIM, GÖZÜMÜN ÖNÜNDE OLDU
Sadakat sana ne ifade ediyor?
Her şeyin temeli.
Sen ne kadar sadıksın?
Sadık olduğumu düşünüyorum. Biriyle ilişkim varken başkasından etkilenirsem açıkça söyler ve var olan ilişkimi bitiririm.
Hiç aldatıldın mı?
Evet, aldatıldım.
Yakaladın mı?
Gözümün önünde oldu. Lisedeydik, ilk sevgilimdi. Okul partisinde bir baktım yanımda değil. Başkasıyla dans ediyor. Sonra da aldatıldığım bir ilişki yaşadım. İnsan başta sorunu kendinde arıyor, özgüveni yerle bir oluyor. Sonra bunun benden kaynaklanmadığını kavradım, aldatan ne olursa olsun aldatıyor. Bunun sizinle alakası yok.
‘Sadakatsiz’de arkadaşları kadının aldatıldığını bildiği halde bunu ondan saklıyor. Sen olsan saklar mıydın?
Sır saklama konusunda çok ketumumdur. Ama burada adam ikinci bir hayat yaşıyor, arkadaşları ona ortak oluyor. Bu ikiyüzlülük. Ben bu karaktersizliği yapamam, saklayamam.
Dizide canlandırdığınız karakter herkesin tepkisini çekti. Rolü kabul ederken hiç tereddüt ettiniz mi?
Önce Derin’in motivasyonunu sordum. 24 yaşında, yurtdışında okumuş, iyi bir ailesi var. Ve 40 yaşında, evli bir adama âşık oluyor. Ama adamın evli olduğunu başta bilmiyor. Sonra ayrılmaya çalışıyor, yapamıyor. Adam ona karısından boşanmak istediğini söylüyor ve Derin’e bambaşka bir hikâye anlatıyor. Aslında kandırılan bir kız. Ne yazık ki bunları yaşayan çok kadın var. Aldatmak, aldatılmak hayatımızda her yerden çıkıyor.
Liseye kadar Silivri’de yaşamışsın. Orada nasıl bir hayatın vardı?
Küçük bir yer, mahalle hayatı var. Herkes birbirini tanır, samimidir. Hâlâ setimin olmadığı zamanlarda ailemin yanına, Silivri’ye kaçıyorum.
Kamera karşısında rahattım
Oyunculuk maceranda annenin payı büyükmüş. Seni ilk o mu keşfetti?
Okulda olanları adeta yaşar gibi anlatırmışım. Annem o zaman bendeki bu yönü fark etmiş. Beni tiyatroya yönlendirdi, 10 yaşında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne başladım. Sonra eğitim almam için de ne gerekiyorsa yaptı.
Kırılma noktası diyebileceğin bir şey oldu mu hayatında?
İlk deneme çekimimi ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ dizisi için Hamdi Alkan’la yaptım. Seti hayatımda ilk kez görüyordum. Elim ayağım titriyordu. Ama kamera karşısında inanılmaz rahattım. O performanstan yola çıkarak diziye ‘Asya’ karakterini eklediler. O da bana uğurlu geldi.
Nasıl biri seni kendine âşık eder?
Tipe çok önem vermiyorum. Zekâsından etkilendiğim insanları çekici buluyorum. Fiziksel olarak dikkatimi çekmeyecek biri, bir bakışı ve konuşmasıyla benim için dünyanın en yakışıklı insanı oluyor.
SİNEM ÜNSAL : TANINDIKÇA DAHA DA İÇİME KAPANDIM
Seni ekranda uzun süredir izliyoruz ama hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Kendini nasıl anlatırsın?
Denizli’de doğdum. Babam asker. O yüzden ben doğduktan kısa bir süre sonra İzmir, Eski Foça’ya taşınmışız. Ben orada büyüdüm. Çok küçük bir yerde büyüdüğüm için sanırım minimal hayatlara alıştım. Bu yüzden İstanbul benim için zorlayıcıydı. Hâlâ da içime kapanığımdır. İnsan içine çıkamayan, kalabalıklardan hoşlanmayan biriyim.
Ama kalabalığın içine düştün...
Fazlasıyla! Daha büyük bir tezat olamazdı herhalde.
Ailede oyuncu yokken bu işe nasıl başladın?
Çocukken durduğum yerde bayılma taklitleri yapıp etrafımdakilere “Gerçekçi oldu mu” derdim. Oyunlar kurup insanları topluyordum. Hep içimdeydi. Ama küçük bir yerde olduğum için doğru bir yönlendirme görmedim.
Ne okudun?
Karşılaştırmalı edebiyat. Okul bitti, ertesi gün İstanbul’a taşındım. Bir yayınevinde editörlük yapmaya başladım. Bir yandan da oyunculuk dersleri aldım. Eğitim aldığım yerde o zamanki menajerimle tanıştım. İlk dizi projesine başladım ve devamı geldi.
Tanındıkça hayatında neler değişti?
Daha da içime kapandım. Kendi Sinem’imi korumak için daha da yalnızlaştım ve çekingen oldum. Bundan şikâyetçi değilim. Kendimi de bir şekilde bu sayede korudum.
Başta midem bulanıyordu
Güzellik bu işte ne kadar önemli?
Bence hiç önemli değil. Performans açısından nitelik önemli. Ama özellikle televizyon sektöründe tüm dünyada bu böyle değil, bu da can yakıyor. Tamam, görsel bir iş yapıyoruz ama her seferinde şablon kişilikler yaratılıyor. Zaten insanlar kendi içinde bütünüyle tutarlı olunca güzelleşiyor. Biraz estetik algımızı değiştirmemiz gerek.
Pandemide doktorların değerini daha da iyi anladık. Sen de ‘Mucize Doktor’da bir doktoru canlandırıyorsun. Bu dönemde karaktere bakışında neler değişti?
Diziye başlarken çok zor bir şeye giriştiğimizin farkındaydım. Ama hayatlarının zor olduğunu hepimiz kadar biliyordum. ‘Doktorculuk’ oynamaya kalkışınca işin daha da zor olduğunu gördüm. Gerçek bir hastanede çekim yapıyoruz ve onların ne şartlarda çalıştıklarını görüyoruz. Bizim bir ameliyat sahnesini çekmemiz bile saatler sürüyor. Düşün, o bile başka konsantrasyon gerektiriyor. En kutsal mesleklerden, ellerinde her seferinde hayat tutuyorlar.
Seni çekimlerde en çok zorlayan neydi?
Gerçek organlar. Ben vejetaryenim. Pişmiş eti bile görmek bana azapken neler oldu düşün... Başta çok fazla midem bulanıyordu ve kusuyordum. Ama alıştım.
AHSEN EROĞLU: EMPRESYONİST YAKLAŞIMLARA BAYILIYORUM
Tekirdağ’da doğduğunu biliyoruz. Bunun ötesinde sen kimsin?
Ailem Bulgaristan göçmeni. Hep çalıştıkları için kreşe çok küçük yaşta başladım. Renkli kalemleri, kâğıtları hep çok sevdim ve çizim yapabildiğimi fark ettim. İleriki yaşlarımda da beden eğitimi öğretmeni olan dayımın yönlendirmesiyle voleybola başladım. Oyunculuk kendimi bildim bileli yapmak istediğim bir şeydi. Üniversite tercihleri sırasında en güvenli limanı, spor okumayı seçtim. Ancak Ege Üniversitesi’ne ayak bastığım anda oyunculukla ilgili adımlar atmayı da ihmal etmedim.
Çocukluğuna dair hatırladığın ilk kare?
Babaannemin muhacir şivesinin taklidini yaparken görüyorum kendimi.
Bu işe başlama hikâyen neydi?
Sevdiğim bir arkadaşıma “Oyuncu olmak istiyorum” dediğimi hatırlıyorum. Kendisi sinemayla ilgileniyordu. İlk menajerimle tanıştırdı beni. Okuyor, oyunculuk eğitimi almaya çalışıyor, setlerde asistanlık yapıyordum. Zamanla kendimi geliştirerek, rollerin hakkını vermeye başlamamla durum buralara kadar geldi.
İstanbul’a gelmek senin için korkutucu bir şey miydi?
Hiç korkmadım, sporculuğum nedeniyle sık sık seyahat ediyordum. En zor kısmı İzmir’i çok özlemek oldu.
‘Menajerimi Ara’da her hafta ünlü isimler konuk oluyor. En çok eğlendiğin isimler kimlerdi?
Melis Birkan’ı söyleyebilirim; aklıma ilk o geldi. Sete geldi ve sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi sohbete başladık. Ushan Çakır’ı da çok sevdim, çok eğlendik.
Sergi açmak bir hayalim...
Diziyle menajerlik ve oyunculuk dünyası adına neler fark ettin?
İnsan faktörünün üst düzeyde olduğu bir iş menajerlik. Hayatın içinde yaşanan her duygu da bu yüzden işin bir parçası. Sinir krizleri, mutluluklar... Oyunculuğun göründüğünden daha çok fedakârlık gerektiren bir iş olduğunu ancak o dünyaya girince anlıyorsunuz. Bütün bunlar oyuncuların tarafından görünen kısmı. Ama esas iş menajere düşüyor. Planlı programlı olması yetmiyor, sabır ve kıvrak zekâ da gerekli ki oyuncu, menajerine kendini bırakabilsin. Barındırdığı dinamiklerden dolayı oyuncu-menajer ilişkisi eşsiz bir ilişki.
Sence işin hangi tarafı daha zevkli?
Kamera önü tabii! Beni bırakın, 24 saat oynarım.
Oyuncular dünyasında egolar gerçekten dizidekiler kadar yüksek mi?
Deli işi oyunculuk. Çoğu zaman gerekli tepkiler ego olarak algılandığı gibi, gerçekten yüksek egolu meslektaşlarımız da var. Her meslekte yok mu zaten!
Dört yaşından beri resim yapıyorsun. Sergi planın var mı? Resimlerin tarzı nedir?
Sergi en büyük hayallerimden. Çalışmaları tarz şeklinde değerlendirmem yanlış olur. Etkilendiğim eserlerden çıkardığım örnek çalışmalar var. Empresyonist yaklaşımlara bayılıyorum. Ama kendi çalışmalarımda fovizm etkilerini yakalamaya çalışıyorum.
SOSYAL MEDYADA KENDİMİ SANSÜRLEMİYORUM
Şöhretin yıpratıcı taraflarından korunmak için neler yapıyorsunuz?
MELİS SEZEN: Benim için bir şey değişmedi. Özel hayatımı zaten çok açık yaşamazdım. Sosyal medyada da kendimi sansürlemiyorum.
SİNEM ÜNSAL: Ben de özel hayatımı çok göz önünde yaşamıyorum. Bu aslında büyük bir kararla olmadı, sadece refleks oldu. Çünkü insan teşhir ettiği her şeyde beklenene ve talep edilene uymaya çabalıyor.
AHSEN EROĞLU: Kendim olmaya çalışıyorum. Yapmacık ilişkilerden uzak kalıp samimi iletişim kurmaya gayret gösteriyorum.
BU SEKTÖR ÇOK VAHŞİ
İçinde bulunduğunuz sektörü nasıl anlatırsınız?
MELİS SEZEN: Çok karmaşık, iç içe, dengesiz, ne zaman ne olacağı belli olmayan bir sektör. Ama çok da heyecan dolu.
SİNEM ÜNSAL: Çok vahşi. Kimse bireysel dertlerinizi göz önünde bulundurmuyor. Çünkü öyle bir zaman yok, bunu da anlayabiliyorum.
Hızlı, tüketim içinde olan, kapitali çok hissettiğimiz, insanın hem duygusal hem fiziksel bütün sınırlarını zorlayan bir sektör.
AHSEN EROĞLU: Dışarıya yansıyan tüm o ışıltının ve şöhretin gerçekten bedelleri var. Hem kamera önünde hem de arkasında ciddi bir çalışkanlık gerektiriyor, sürekli kendini geliştirmeni istiyor. Ama tabii bunların yanında, çıkan sonuçları gördüğünde sektöre tutkuyla bağlanmamak da elde değil.
Bu zorlu arenada sizin farkınız ne? Neden sizi izleyelim?
MELİS SEZEN: Hep daha iyisi için çalışıyorum. Kendimi kimseyle kıyaslamıyorum.
SİNEM ÜNSAL: Bunun cevabı sanırım izleyenlerde. Ben de bu soru vesilesiyle izleyen, yanımda olan herkese teşekkür etmiş olayım.
AHSEN EROĞLU: Klasik gelebilir ancak gerçekten her insan kendine özgü. İşimi çok seviyor ve yaparken çok eğleniyorum. Ağlama sahnelerinde bile! Sanırım bu da ekrana yansıyor ki güzel tepkiler alıyorum. Pozitifim, heyecanlıyım, hiperaktifim, insanları çok seviyorum. Ben Ahsen’im, sadece Ahsen. Olduğum gibiyim...
NELERDEN İLHAM ALIYORLAR?
İzlediğim film ve dizilerdeki anlık performanslar beni etkiliyor. Mesela en son ‘Crown’dan Claire Foy’a bayıldım. Küçükken Marilyn Monroe’nun hayatını çok okurdum. İnişli çıkışlı hikâyesi ve ışıltısı beni etkilerdi.
Olivia Colman’ı çok beğeniyorum. Çıkış noktasını kendime yakın buluyorum, bana yol gösterici oluyor. Edebiyat mezunuyum, kitaplardan ilham alıyor, okuduğum karakterleri kafamda oynuyorum.
Bu ara ressamlardan çok fazla ilham alıyorum. Canan’la (Ergüder) sohbetlerimizin hepsi ilham verici. Julia Roberts’ın gençlik enerjisi, Meryl Streep’in sonsuzluğu, Gillian Anderson’ın geniş skalası da bana ilham veriyor.