Güncelleme Tarihi:
Ayvalık’ta eski bir zeytinyağı fabrikasından dönüştürülmüş bir stüdyoda kaydetti yeni albümünü Dilek Türkan. ‘Vuslatın Başka Alem’ besteci Osman Nihat Akın’ın eserlerinden oluşuyor. Birçoğumuz Akın’ı “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin/Söyle canım ne dersin” mısralarından hatırlayacaktır.
Dilek Türkan’la iletişime geçtiğimizde albümü konuşmaktı amacımız ama gördük ki sorulacak çok soru birikmiş...
◊ Besteci Osman Nihat Akın’ın eserlerinden oluşan bir albüm yayımladınız. Neden bu ismi seçtiniz?
Türk müziğinin güncelini yakalayabilmiş ve yeni eserler üretmiş bir sanatkâr. Sanırım onun ve onun dönemindeki bestecilerle birlikte bir dönemin, müzik tarzının, aktif üretimin bittiğini söylersem yanlış olmaz. Son temsilcilerden biriydi diyebiliriz. Unutulmaması için bir hatırlatmaya ihtiyaç vardı.
◊ Yorumladığınız eserler arasında sizin için özel olan var mı?
Tüm samimiyetimle iki şarkının bana daha çok heyecan verdiğini söylemeliyim: ‘Unutmak Kabil mi Seni’ ve ‘Yine Bu Yıl Ada Sensiz'. İlki en bilinmeyen, ikincisiyse en bilinen şarkılarından biri. Bilinmeyen şarkısı sakince bir haykırış gibi, bilinen şarkısıysa bilindiği halden farklı bir icrayla albümde. Hikâyesi de tahminlerin ötesinde; sözleri itibariyle sevgiliye yazıldığı sanılsa da iki dosttan birinin vefatı üzerine yapılmış. Osman Nihat Akın yakın dostu Ahmet Refik Altınay’ın vefatının ardından Büyükada’da yazmış bu şarkıyı. Çünkü her hafta sonu adada buluşurlarmış.
◊ Albümün prodüktörü kemençe üstadı Derya Türkan. Aynı zamanda hayat arkadaşınız. Sesinizle eşinizin kemençesi ayrılmaz bir bütün gibi. Siz nasıl tanımlıyorsunuz bu ilişkiyi?
Zaman daha da güzelleştiriyor diyebilirim. Canlı bir organizma, hâlâ büyüyor. Sahnede çok bulunduk, albümleri birlikte hayal ettik ama patronluğunu beraber hiç yapmamıştık. Prodüktörlük iki kişinin yürümesi zor bir yoldur. Tahminimden çok daha iyi çıktık bu sınavdan bana göre.
◊ Türk müziğinin genç yaştaki icracıları (Çağlar Fidan, Selin Yücesoy gibi) sosyal medyadaki yayınlarıyla dikkat çekiyor. Sizin de YouTube kanalınız var. Bu müziğin dijital dünyadaki dinleyicileri konserlerinize gelenlerle örtüşüyor mu?
Dijital dünyanın içinde olmaktan başka bir yol yok. Ayrıca keyifli bir yer çünkü özgür. YouTube ve diğer müzik platformları bizim için bir avantaj. Bu sayede ulaşım alanımızı büyütebiliyoruz. Yoksa biz bu ülkenin müziğini yapıp çemberin en dışında kalan tarafız maalesef. Genç sanatçılarsa dijital dünyaya doğdu ve daha tecrübeliler. Çağlar ve Selin tam isabet örnekler cidden. Önlerinin çok açık olduğunu görmek beni mutlu ediyor. Müziğimize en büyük zararı veren arabesk etkisi bir dönemin şarkıcılarından kaynaklandı. Müziğin kabahati olmaz, müzisyenin olur. Ve bazı müzisyenlerin verdiği zararı onarmaya çalışmakla geçti bizim çok uzun vakitlerimiz. Genç arkadaşlarım o avam gazino kültürünü unutturuyorlar çünkü iyi üretimlerde bulunuyorlar. Neyi, ne kadar çok duyarsak ona alışır kulağımız. Biz de iyiyi duyacağız ve iyileşeceğiz.
◊ Geçen ay Londra’da Max Richter’in konserine gittim. Neo-klasik müziğin önemli temsilcilerinden. Sizce Türk klasik müziği de elektronik enstrümanlarla birleşmeye açık bir tür mü?
Türk müziği makamsal bir müzik, bu yüzden elektronik müziğe uygun bir yapı değil. 600 makamdan oluşan zenginliğiyle birlikte ilkel bir yapıya sahiptir teknik olarak. Genel müzik algısına çok yabancı gelen bir nota sistemine sahiptir. Bu da yapacaklarımızı sınırlı tutar. Ama denemeler her zaman iyidir. Geçenlerde Berlin’de farklı disiplinler arası böyle bir konser yaptık. Tamamen deneysel bir projeydi. Benim çok ilgimi çekiyor açıkçası, yapmak da istiyorum. Bir albüm ve konser serisi neden olmasın deyip kapıyı ardına kadar açayım şimdi. Ne dersiniz?
‘KLİŞELER İYİDİR; NE YAPIYORSAN AŞKLA YAP’
◊ Doğanın katledildiği, kadınların, çocukların her gün tekrar tekrar zorbalığa uğradığı bir dönemdeyiz. Sanatçının topluma karşı bir misyonu olduğuna inanıyor musunuz? Özellikle böyle dönemlerde...
Misyondan hiç hazzetmeyen biri olarak şunu söyleyebilirim; iyi yap, ne yapıyorsan iyi yap. Misyon için değil, görev için değil, canı gönülden... Bazen klişeler iyidir; aşkla yap. Ayrıca kadının uğradığı zorbalıkları konuşmak yerine kadının başarılarını daha fazla konuşsak tüm bu sorunlar biraz daha azalacak bence. Başkalarının travmalarından bahsedip ve beslenip kendi gücünü onun güçsüzlüğü üzerinden yücelten kadar alçalmasın insan. Bu daha büyük bir zorbalık bana göre. Bazı acılardan payelenmek ve onun rüzgârıyla kendini büyütmek... Özellikle böyle dönemlerde sanatçılar daha fazla iyi şey üretmeli, güçlü olandan bahsetmeli. Önce kendi bahçemize, canlılarımıza ve erdemlerimize sahip çıkacağız. Altın harflerle yazılan yazılar kararmaz. Bizim altın yazılara, altın kalplere ihtiyacımız var.