‘Bu şarkılar olmasaydı bu filmi asla yapamazdım’

Güncelleme Tarihi:

‘Bu şarkılar olmasaydı  bu filmi asla yapamazdım’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 28, 2024 00:00

‘Ve Sonra Dans Ettik’ filmiyle çok ses getiren yönetmen Levan Akin’in yeni filmi ‘Geçiş’ 43. İstanbul Film Festivali’nde gösteriliyor. Yönetmenle İstanbul’da geçen bu filmi ve Türkiye’yle olan bağlarını konuştuk: “Gürcistan ile Türkiye’yi bir araya getiren bir film yapmanın ilginç olacağını düşündüm. Çünkü bu bir şekilde benim kendi mirasımı da bir araya getirecekti.”

Haberin Devamı

‘Bu şarkılar olmasaydı  bu filmi asla yapamazdım’
43. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen ‘Geçiş’te, kaybolan yeğeninin peşinden İstanbul’a gelen Lia’nın yaşadıkları anlatılıyor. Film 31 Mayıs’ta Türkiye’de vizyona girecek.

Gürcistan asıllı İsveçli yönetmen Levan Akin’in yeni filmi ‘Geçiş’ (Crossing), Berlin Film Festivali’nin açılışında gösterildikten sonra geçen hafta 43. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu. Yönetmenin büyük bölümü İstanbul’da geçen yeni filmi kan bağı olan aileler ve seçilmiş aileler hakkında dokunaklı bir dram. ‘Geçiş’ cinsiyet değiştirdikten sonra kaybolan yeğeninin peşinden yollara düşen Lia’nın (Mzia Arabuli) İstanbul’da yaşadıklarını anlatıyor. Sokak sokak İstanbul ruhunu hissettiren film özenle seçilmiş müzikleriyle hikâyeyi izleyiciye yaşatıyor adeta. Levan Akin’le Pera’da buluşup Sinop-Ayancık’tan İsveç’e uzanan hikâyesini, ‘Geçiş’ filmini ve İstanbul aşkını konuştuk.

Haberin Devamı

İstanbul’a ilk geldiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?

Aslında ilk geldiğim zamanı hatırlamıyorum çünkü daha bebektim. Sonrasında 1996’ya kadar her yaz İstanbul’a geldim. O zamanlar büyükbabam ve büyükannem hayattaydı, Sinop yakınında bir yerde yaşıyorlardı. Ayrıca yazları Gürcistan’a giderdik. İstanbul’da çok bulundum. Mesela Taksim’de McDonald’s’ın açıldığını hatırlıyorum, o zamanlar çocuktum (gülüyor).

Çocuk yaşta İstanbul’u gördünüz yani!

Benim için bir sürpriz olmadı. Çünkü Ayancık’ı biliyordum. Annem ve babam Türkiye’de, Sinop, Ayancık’ta doğmuşlar. Onların ebeveynleri Gürcistanlı. Yani Gürcistan’dan yayılan bir gruptan geliyorlar. Babam Gürcü toplumunda, Türk-Gürcü grubunda son derece aktif bir insandı.

Aileniz Türkçe konuşur muydu evde?

Çocukken Gürcü dilini konuşuyorlarmış. Okula gittiklerinde Türkçe öğrenmeye başlamışlar.
O günlerde köylerde yaşayan Gürcüler Türkçe konuşmuyor, daha çok kendi içlerinde kapalı yaşıyorlarmış. Büyükannem zar zor Türkçe konuşabiliyordu. Annemle babam daha çok gençken İsveç’e taşınmışlar. Annem 55 yıl boyunca İsveç’te yaşadı fakat her yaz buraya geliyorduk. Çocukken gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’nin gerçekten laik bir ülke olduğunu görebiliyordum. Bu ülkeyi dindar, Doğulu bir yer olarak görmedim hiç. Bana göre Gürcistan’a benziyor; yani genel görünüşü, sokakları, binaları, mimarisi... Neredeyse tek fark burada camilerin olması.

Haberin Devamı

Kendinizi Gürcü mü yoksa İsveçli mi hissediyorsunuz?

İsveçli hissediyorum. Ama etnik köken olarak, kültürel olarak Gürcüyüm ve Gürcü dilini konuşuyorum. Annem ve babam Türkiye’de doğdular ve tabii bunun hayatımda belirli bir etkisi var. Bu çeşitlilik güzel bir şey. Bir anlamda nereden geldiğimizin pek bir önemi yok. Ama bir şekilde benim için önemli; çünkü tüm filmlerim yabancı olan, sınırları geçen ve hiçbir yere ait olmayan insanlar hakkında. Bu filmde de Gürcistan ve Türkiye gibi birçok kültürü bir araya getirdim. Bu zamana kadar yaptığım her şey insanlar hakkında, yani nereye ait oldukları, nasıl ait olduklarıyla ilgili. Çeşitli dillere, iletişime, kültüre ilgi duyuyorum.

Haberin Devamı

Gürcistan ile Türkiye arasında kültürel olarak ortak neler var?

Kültürel açıdan tüm zamanlar boyunca birbirlerini etkilemiş olan ülkeler. Gürcistan’da çok fazla Rus etkisi var ama aynı zamanda buradan da etkilenmiş. Gürcülerin ve Türklerin genel ruh hali, davranışı birbirine benziyor. Yemekler için aynı şeyi söyleyemem.

Yemeklerimiz hiç benzemiyor mu?

Gürcistan’da Gürcüler farklı yemekler yiyor. Örneğin pilav yemiyorlar, zeytinyağı yok.

Film için İstanbul’u seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Evet, var. ‘Ve Sonra Dans Ettik’ adlı filmi yaptığım dönem, tanıştığım bazı Gürcü kadınlar para kazanmak için İstanbul’a geldiklerini söylediler. Bu bana ilk fikri verdi, ilginç olduğunu düşündüm. Gürcistan ile Türkiye’yi bir araya getiren bir film yapmanın ilginç olacağını düşündüm. Çünkü bu bir şekilde benim kendi mirasımı da bir araya getirecekti. Ve ayrıca Türkiye ve Türk kültürüyle daha çok temas halinde olacaktım. O yüzden çok eğlenceliydi. Fakat tüm bunların yanı sıra bence İstanbul gibi bir şehrin damarını bir filmde yakalamak da çok hoş.

‘Bu şarkılar olmasaydı  bu filmi asla yapamazdım’

‘İSTANBUL’UN SOKAK MÜZİSYENLERİ SÜPERSTAR’

Haberin Devamı

Film, Neşet Ertaş, Sezen Aksu ve Tülay German gibi isimlerin şarkılarıyla izleyicinin hafızasına kazınıyor. Müzikleri nasıl seçtiniz?

Film üzerinde çalışan harika bir müzik danışmanım vardı; Özge Koç. Aynı zamanda kız kardeşim Türk
müziğini gerçekten çok sever. Aslında ben de severim. Ama kız kardeşim benden daha fazla Türk müziği dinler. Bazen bana şarkılar yollardı. Örneğin filmde yer alan ‘Minnet Eylemem’ şarkısını bana Özge göndermişti. Daha önce hiç duymamıştım.

Neden filmde bu kadar müzik var?

Sokaklarda yürürken, restoranlardan gelen müzikler, sokakta müzik yapan insanlar… İstanbul hiçbir zaman sessiz değil. İstanbul’dayken, gerçekten de hissettiğim şey bu. Bazı Türkler “Neden filmde bu kadar çok müzik var” diye sordu. Bunun nedeni, filmin içine giren karakterle birlikte, bir yabancının perspektifinden İstanbul’u göstermesi. Bu İstanbul’da yaşayan birinin hikâyesi değil, bir yabancının hikâyesi. İstanbul’un sokak müzisyenleri o kadar yetenekliler ki başka bir ülkede olsalardı süperstar olurlardı. Bazen oturup sadece onları dinliyorum. Elimde bu şarkılar olmasaydı asla bu filmi yapamazdım. O yüzden şarkı seçkisinden son derece memnunum.

Haberin Devamı

Filmin ne kadarı sizin öykünüze dayanıyor?

Aslında filmin hiçbir bölümü benim öyküme dayanmıyor. Tabii filmde benim kültürümden unsurlar var, ayrıca kabullenme fikri var, hayatı yaşama biçimi, hayatta istediğiniz şeyler, başka insanların ne düşüneceğini önemsememe… Çünkü eğer önemserseniz bir şeyler yapmak için çok geç olabilir ya da sevdiğiniz insanları çok saçma nedenler yüzünden kaybedebilirsiniz. Sanırım filmlerimde her zaman bu mesajlar var: Korkmamak ve diğer insanların bana nasıl hissetmem gerektiğini söylemesine izin vermemek.

‘EN SEVDİĞİM YEMEK NOHUT-PİLAV’

İstanbul’un özellikle dolaşmayı sevdiğiniz mahalleleri, sokakları var mı?

Galata Köprüsü, Beyoğlu sokakları, Karaköy ve Kurtuluş’ta yürüyüş yapıp bir yerlerde çay içmeyi, insanları ve kedileri seyretmeyi seviyorum. Ayrıca camileri ziyaret etmeyi de seviyorum. Son derece güzeller, bazen avluda zaman geçiriyorum. Balat’ta Mimar Sinan’ın Ferruh Kethüda Camisi çok güzel.

Sevdiğiniz yemekler ve restoranlar hangileri?

Bu sefer İstanbul’a geldiğimde Akdeniz ve Ege mutfağını keşfettim. Mezeler harika! Türk mutfağında çok fazla güzel sebze yemekleri var. Çünkü hayatımın neredeyse yarısından fazla bir süredir veganım. O yüzden hayvani ürün yemiyorum. Benim için burası çok güzel, her zaman kuru fasulye yiyebilirim, bezelye var, bir sürü güzel yemek var. Ancak sanırım en sevdiğim yemek nohut-pilav. Asmalımescit’te Helvetia’da yemek yemeyi seviyorum.

Türkiye’den üç favori şarkısı...

“Gaye Su Akyol’u beğeniyorum. Ona daha önce bir hayran e-mail’i yazmıştım. Müziğini ne kadar beğendiğimi söylemiştim. Buraya geldiğimde tanıştık, arkadaş olduk. Onunla gelecekte bir proje yapmak isterim. Şu şarkılar favorim; Gaye Su Akyol-’Biliyorum’, Selda Bağcan-’Kâtip Arzuhalim Yaz Yâre Böyle’, Dario Moreno-’Hatıralar Hayal Oldu’”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!