Güncelleme Tarihi:
Bu hafta sonu hava almaya falan çıkmıyorum. Evde oturup Oscar töreni havası alacağım. Aslında bunu hâlâ niye yaptığımı ben de tam anlamıyorum ama insan alışkanlıklarından kolay vazgeçemiyor bir saatten sonra.
Ama sıkıntılarım var elbette. Bir, bizi zamanında çok kandırdılar, ona gıcığım. Zamanında Whoopi Goldberg’in sunucu olduğu Oscar törenini izliyordum. “Dünyanın her yerinde bu töreni izleyen çocuklar, siz de bir gün burada olabilirsiniz” gibi bir cümle kurdu. “Vay” demiştim, “olabiliriz hakikaten”. Şimdi zaman makinem olsa atlar gider “Whoopi Hanım size saygımız sonsuz tabii ama ne anlatıyorsunuz Allah aşkına saçma sapan” derim. Cem Yılmaz’ın “Astronot olmak istiyorum” diyen çocuğa “Şimdiden başla zıplamaya, anca uzaya gidersin 20 seneye” cümlesi kadar haklı bir çıkış olur.
Sonra bu saat meselesi var. Sabahlamalar falan yoruyor beni artık. Bunu ta o zaman da dert etmiştim. Hâlâ ediyorum. Sen hem kültür ve spor endüstrilerinin merkezi ol hem de bize bu kadar saat farkı çak. Annemiz, babamız Muhammed Ali maçı izleyeceğiz diye kargaların kahvaltı saatine alarm kuruyormuş, biz de NBA’dir, Oscar’dır derken abuk sabuk saatlerde kalkıp duruyoruz.
Halbuki mesela bu işlerin merkezi İran olsa temiz temiz törenimizi, maçımızı akşamdan izler, vakitlice yatardık. Gerçi o durumda yorum, analiz işini de İlber Ortaylı’nın yapması gerekecek, bu da törenin bir-iki saat kadar uzamasına sebep olacaktı muhtemelen.
Biz bu ‘Joker’i görmüştük
Sonra bir de aday filmlerin verdiği ‘Biz bu filmi görmüştük’ hissinin getirdiği sıkıntı var. Mesela ‘Joker’i izleyince Martin Scorsese olmak ne güzeldir diye düşünmüştüm. Filmleri şöyle bir açıp “Ha ben bunu çekmiştim zaten” deyip kapatıyorsundur. “Joker mi? Gördüm ya, benim ‘Taxi Driver’ın altına biraz ‘King of Comedy’ sürmüş çocuklar. İyi yine yapsınlar tabii, böyle böyle bu işler” falan gibi. Şimdi tutup bu ‘Joker’e ödül verecekler, sabahın körüne kadar boşuna oturduğumuzla kalacağız.
Bitmedi. Sunucusuz tören işine de gıcığım. Geçen yılki gibi bu yıl da ‘host’ kullanılmayacak. Bu yeni sistem işin en eğlenceli kısmını taca atıyor benim açımdan. Oraya bir sunucu çıkıp ona buna hakaret etmeyecek, ifade özgürlüğünün ve ofansif esprinin sınırlarının genişliğini bize göstermeyecekse ne anladım o işten. Oturur, öyle şeyler yapmanın zaten ‘sıkar biraz’ kategorisinde olduğu yerli ve milli bir tören izlerim. Herkes gelir alır ödülünü; yetkililere, büyüklere teşekkürünü eder gider. O da sıkıcı oluyor ama en azından yayınlamdıklarında bize göre makul saatte yayımlanıyorlar.
Kore’den film
varsa o almalı!
Ha bu arada son 10 günde oturdum, bütün adayları izledim. Biz öyle haybeye tören izleyecek, kırmızı halıyla, elbiseyle, entariyle işi kapatacak adam değiliz. Yaklaşık 25 saat film izlemiş oldum. Neredeyse hiç cinselli sahne görmedim ki Netflix bizi öbür türlüsüne alıştırdığı, sevişmese de olacak herkes yine de âdet yerini bulsun diye mutlaka seviştirildiği için biraz şaşırdım. İyi de oldu valla, ekranda kesintisiz olarak giyinik insan görmeyeli çok olmuş.
Onun dışındaki en temel yorumumsa sinemanın iyisinin Korelilerden alınması gerektiği yönünde. Adaylar arasında Kore’den gelen film varsa diğerlerinin hiç gelip de yorulmalarına gerek yok. Başka türlü bir sonuç çıkarsa ben o sonucu tanımam, açık söyleyeyim.