Güncelleme Tarihi:
Gastronomi dünyasının en saygın isimlerinden, yazarımız Vedat Milor, yeni çıkan ‘Yeni Dünya Yeni Kurallar’ adlı kitapta gastronomiden yapay zekâya, iş hayatından sosyal medyaya farklı alanlardaki değişimlerden ve yeni kurallardan bahsederken okuru ekonomist, sosyolog ve hukukçu kimlikleriyle de tanıştırıyor. Gazeteci-yazar Yenal Bilgici’yle yaptığı nehir söyleşiyi içeren kitapta “Günümüz dünyasıyla nasıl baş edebiliriz, seçimlerimizi neye göre yapacağız, önceliklerimizi nasıl belirleyeceğiz, ufkumuzu nasıl genişleteceğiz” gibi sorulara engin bilgisi ve deneyimiyle yanıt veriyor, bir yaşam kültürü oluşturabilmenin yollarını gösteriyor. Milor’la kimi zaman telefonda kimi zaman da sofralarda bir araya gelip bu sohbeti gerçekleştiren Bilgici sorularımızı yanıtladı.
- Vedat Milor’u çoğumuz yemek eleştirmeni olarak tanıyoruz. Yazılarını yakından takip edenler, cümle aralarında yaptığı analizleri bilenler için şaşırtıcı olmasa da yeni dünyanın yeni kurallarını konuşmak için neden ‘doğru’ isimdi?
Her iyi entelektüel gibi Vedat Milor’un birden çok kimliği, farklı şapkaları var. Yemek eleştirmenliği ve gastronomi uzmanlığı onu Türkiye’ye tanıttı ama bu Milor’un kendisinin de sonradan edindiği bir kimlik, profesyonel hayatının yeni bir alanıydı. Ona gelene kadar ekonomistliği, sosyologluğu, hukukçuluğu var; birçok farklı ülkede çalışmışlığı var. Tam anlamıyla bir hezarfen. Bir sürü alanda geniş bilgiye sahip. Bunlar zaten dünyanın gidişatını konuşmak için doğru kişi olmasına yeter de artar ama Vedat Bey bir de çok esprili ve hayatta hep radarları açık dolaşan biri.
- Hollanda’dasınız. Vedat Bey sürekli seyahat ediyor. Kendisiyle nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz? Konu başlıkları nasıl belirlendi?
Bu bir nehir söyleşi kitabı ve bu tür kitaplarda zaten çok konuşulur ama biz gerekenden fazla konuştuk. Birbirimizin sohbetini sevdik diyebilirim. Sofralarda da oturduk, telefonda da konuştuk. İkimiz de bu şekilde çalışmaya alışığız. Temaları ve olası başlıkları önceden belirliyorduk. Şunu söylemeliyim; her defasında, Vedat Bey son derece disiplinli bir şekilde, temalarla ilgili hafızasını yoklayarak, okumalar yaparak, filmler izleyerek geliyordu.
- Günümüzde birçok kişi çeşitli nedenlerle seçtiği hayatı değil de sanki kendisine sunulanı yaşıyor. Kitapta da geçiyordu; insan akışı kırabilir mi? Kitap sanki biraz da bunun rehberi gibi...
Bugünü tanımlamak için türlü dert var ama hepimizi ilgilendiren en kapsamlı dert şu: Hayatın akışı bizi fazla savuruyor. Yeni teknolojiyle, yeni imkânlarla donandığımızı sansak da kendimiz açısından doğru ve geçerli seçimleri yapmakta zorlanıyoruz. Bazen seçim bile yapamıyoruz. Bu kitap biraz seçmeyi bilmek, öğrenmek veya hatırlamak üzerine. Ancak seçebilirsek, seçimlerimizin bedelini de ödemeyi göze alırsak akışı kırarız, kendimize uygun hayat yaşarız. Ama yetmez. Vedat Bey’in sohbet boyunca altını çok çizdiği bir meseleyi de hatırlatayım. Akışı kırmanın yanında, toplum içinde var olmayı bilmek; toplumu da yukarı çekecek ahlak ve sorumlulukla yaşamak gerekir. Biz
toplum bilgisini unuttuk. Şu anda bunu görüyoruz: Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor.
- Yapay zekâdan networking’e yeni kavramlarla tanıştığımız bir dönemdeyiz. Bir yandan da şiddet, ayrımcılık gibi meseleler etkisini sürdürüyor. Bu kitap sayesinde hayatınızda farklı bir gözle bakmaya başladığınız alanlar oldu mu?
Bu konuları kitapta epey konuştuk. Kendi adıma, yapay zekâlı geleceğin insanı çok ezeceğini düşünüyordum ama Vedat Bey, otomasyon ve yapay zekânın sistemde fazla boşluk ve yeni problem yarattığına; bunları görüp çözen, boşlukları dolduran insanların öne çıkacağına, en azından sayıca azımsanmayacak bir grubun böyle yaşayacağına beni ikna etti. Ama bu nispeten şanslı bir grup. Sınıfsal açıdan çok eşitsiz bir gidişat olduğu konusunda ikimiz de hemfikiriz. Hayatın her alanında, problemlerin ve yeniliklerin her birinde sınıfsal eşitsizlik keskinleşiyor ve biz halen sadece seyrediyoruz.
- ‘Yeni Dünya Yeni Kurallar’ sizinle benzer kaygıları taşıyanların yanından ayırmak istemeyeceği bir çalışma olmuş. Gönlünüzden geçeni soruyorum. Bu kitabı başka kimlerin okumasını istersiniz?
Çetin Altan’ın ‘Limonata ve Rafadan Yumurta’ isimli, bana derin okuma hazzı veren bir makalesi vardır. Altan orada “Yaşam sevgisi bir kültürdür” der ve bunun neden böyle olduğunu özenle hazırlanmış bir bardak limonata veya tam kıvamında bir rafadan yumurta üzerinden anlatır. Biz Milor’la bu makale üzerine de uzun uzun konuştuk. Yaşamı ciddiye alan, onun sevgisini bir kültür olarak kabul eden, bu konuda ilham arayan herkesin kitabı okumasını isterim.
KİTAPTAN VEDAT MİLOR ALINTILARI...
- Başarılı insanlarda gözlediğim ortak bir özellik… Bu kişilerin hepsi illa zeki değil,
illa uzun boylu veya sakin değiller. Ama hepsi yılmaz insanlar... Ortak özellikleri yılmazlık…
- Öyle görünüyor ki biz şu an yine bu bireyci, materyalist ve egoist yıllardayız; kolektivist bir dönemde değiliz. Ama her şeyin bir sonu vardır. Şayet çöküş yıllarının ardından tekrar toparlanma ve gelişme yılları geliyorsa o öldü gibi görünen idealizm de tekrar devreye girebilir.
- Kültürlerin, kavramların, inanışların değişmesi zaman alır. Kültür sistemleri büyük bir gemi gibi çok yavaş manevra yapar, yavaş yavaş değişir. Alışkanlıklar bir günde ortadan kalkmaz. En büyük alışkanlıklardan biri kendi adına düşünmemek, inisiyatif almamaktır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun başkaları tarafından söylenmesi kişiye daha kolay gelir.
- Aslında kişinin eşiyle ilişkisi bile kırılgandır. Neden? Çünkü sevginin, ilginin üzerine uzun süre yatamazsın; sevgiyi de ilgiyi de yenilemen gerekir ve çoğu insan bu çabayı göstermez. Bunu yapmadıkları için de ilişkileri çatallaşır.
- Sosyal medyalı yeni düzende zaten kişinin kim olduğu önemli değil, neye karşı olduğu önemli... Şahsiyetler karşıtlıklar üzerine kuruluyor. Peki ama bu insanı tanıyor muyuz? Düşünsenize; sadece karşıt olduğu şeyleri bilmek, bir insanın gerçeği hakkında bize ne söyleyebilir ki?
- İnsanların hayata bakışı ve onu yaşama şekli kültüre, eğitime, kimin çocuğu olduğuna bağlı olmayabiliyor. Bazı insanlar ne kadar zengin, ne kadar şanslı olursa olsun ot gibidir. Yaşamdan bir zevk almazlar. Yaşam sevgisi
sahiden de bir kültürdür.
- Dinlemek bir yetenektir. İyi dinlemek insanı çevresine hâkim kılar. Ben bugün insanların büyük çoğunluğunun bu yetenekten mahrum olduğunu düşünüyorum. İnsanlar birbirlerini dinleme zahmetine katlanmadan konuşuyor, neticede birbirlerini anlamıyorlar.
- Çincede Han zamanında kullanılan ‘kölelik’ sözcüğü, sözcüğün Çincesinden bahsediyorum; kadın ve çocuktan türemiş. Bu sözcüğü türetirken itaatkârlık çerçevesinde bir bağlantı kurulmuş. Köleden beklenen nedir? Kayıtsız şartsız bir itaat. Günümüz İslam toplumlarında da bu bir ölçüde kurumsallaşmıştır. Yurttaş yok, ümmet anlayışı var. Ümmetten beklenen de kayıtsız şartsız itaat etmesi.