Güncelleme Tarihi:
Obezitenin şakaya gelir tarafı kalmadı! Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’de 20 milyondan fazla obeziteli insan var. Bu da yetişkinlerde ortalama ‘her üç kişiden biri’ anlamına geliyor. Bu, çok ciddi bir rakam...
Konunun ciddiyetini size kişisel bir örnekle açıklamak ve pek çok obeziteliye ‘çaresizlik’ duygusu veren bu derdin dermanlarından bahsetmek isterim... Eşim, hayatı boyunca hep kilolu biriydi. 6 yıl önce ciddi bir diyabet atağıyla, ne kadar büyük bir sorun olduğunu gördük. Neredeyse gözlerini kaybediyordu... Neyse ki sıkı bir diyet ve ilaçlarla diyabeti kontrol altına alındı.
O dönem 155 kiloydu. O korkuyla 20 kilo verdi ama korku azaldıkça kilolar da arttı. Bu sırada uyku apnesi, karaciğer yağlanması gibi ciddi problemler de devam ediyordu. Sık sık diyete giriyor, birkaç kilo veriyor, sonra hooop, fazlasını geri alıyordu. Çünkü çocukluğundan beri çok miktarda ve çok hızlı yemek yemeye alışmıştı. Yeme bozukluğu vardı.
Sonunda bir de böbrek sorunuyla el ve ayaklarda uyuşma baş gösterince çaresizce bir uzman doktorun yolunu tuttuk. Gerekli testler yapıldı. Bir psikiyatrla görüşüp değerlendirme aldı. Sonunda da eşim için ameliyatın kaçınılmaz olduğuna karar verildi. O anki sağlık durumunun yarattığı risk, ameliyat riskinden çok daha yüksekti.
Laparoskopik cerrahi yöntemiyle midesinin 4’te 3’ü alındı. Üç gece hastanede kaldı. İlk günün akşamına doğru yudum yudum su içmeye başladı. Halsiz düşmemesi için sürekli serum alıyordu. Ertesi gün yine yudum yudum, çok az miktarda elma suyuna geçti. İlk bir ay sadece sıvıyla beslendi. Her gün karnından kan sulandırıcı iğne oluyordu. Yaşam şekli altüst olmuştu...
Katı gıdaya geçildiğinde yiyebildikleri sınırlı ve çok az miktardaydı. Alıştığı beslenme şeklinden çıktığı için depresyon belirtileri göstermeye başladı. Bunun olabileceği söylendiği için moralini sağlam tutmaya çalıştı ama zaman zaman istemsiz sinirlilik hali oluyordu.
Tüm bunları size detaylı bir şekilde anlatmamın sebebi, obezite cerrahisinin son yıllarda popüler hale gelmesi ve bazı hastaların diyet, egzersiz, ilaç tedavisi gibi belli bir süreç isteyen tedaviler yerine daha kolay bir yöntem olarak ameliyatı görmesi.
Ancak işin aslı şu ki siz yaşam şeklinizi değiştirmez, yeme bozukluğu gibi sorunlarınızın çözümünü aramaz, eskisi gibi beslenmeye devam eder ve egzersiz yapmazsanız, ameliyat olsanız bile verdiğiniz kiloları geri alma olasılığınız yüksek. Ancak karamsarlığa kapılmayın. Bu, dermansız bir dert değil ve siz yalnız değilsiniz! Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı, endokrinolog Prof. Dr. Volkan Yumuk, bize obezitenin ne olduğunu ve obeziteli bir kişinin tedavi için nasıl bir yol izleyebileceğini anlattı. Obezite cerrahı Dr. Fakı Akın’a, ‘son çare’ olan cerrahi yöntemleri; psikolog Hatice Karatepe’ye işin psikolojik boyutunu sorduk. Diyetisyen Aslıhan Altuntaş ise beslenmeyle ilgili bilgiler verdi.
Kilo fazlalığı veya obezite tanısı koymak için en basit yöntem vücut ağırlığını (kg) boyun karesine (m2) bölerek ‘vücut kitle indeksi’ni (VKİ) bulmaktır. Bu değerin 25-29.9 kg/m2 olması fazla kilolu, 30 kg/m2 üzerinde olmasıysa obeziteli olmak anlamına gelir.
ÖNCE NEDENİNİ BULMAK GEREK
Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı, endokrinolog Prof. Dr. Volkan Yumuk
Obezite sadece yeme bozukluğundan kaynaklanmaz. Genetik, biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik faktörlerle endokrin hastalıklar ve ilaçlar da buna neden olabilir. Pandemide çok insan kilo aldı. Vücut kitle indeksi (VKİ) hesaplamasına göre fazla kilolu ya da obeziteli olan kişilerin öncelikle aile hekimine başvurması, onun yönlendirmesiyle de durumuna uygun olarak bir devlet hastanesindeki dahiliye uzmanına veya endokrinoloğa görünmesi gerekir. VKİ’si 35’in üstünde olan hastalarsa ‘3. basamak sağlık hizmeti’ veren eğitim-araştırma ve üniversite hastanelerindeki bir obezite merkezine başvurmalı. Böyle 14 merkez var. En önemlisi, obezitenin nedenini bulmaktır. Fazla yemeyi ve hareketsizliği tetikleyen tüm nedenler araştırılmalıdır. Bu, multidisipliner bir hastalık. Yani tanı ve tedavi için bir ekip gerektirir. Bu ekibin çekirdeğini hekim (aile hekimi, dahiliye uzmanı, endokrinolog), diyetisyen, klinik psikolog, egzersiz uzmanı ve bariyatrik cerrah oluşturur. Hepsi birlikte tedavi sürecini yönetir. Sadece yeme alışkanlıklarını değiştirmek ve bir egzersiz programını uygulamakla sonuç alamayan hastalarda obezite ilaçlarını kullanıyoruz, genellikle VKİ’si 30’un üzerinde olan hastalara, yine yaşam tarzı değişikliğiyle birlikte... VKİ’si 40’ın üstündeki ileri derecede obezitesi olanlarda bariyatrik cerrahi seçeneği etkili bir seçenektir. VKİ’si 35.0-39.9 arasında olup herhangi bir ek hastalığı olanlarda da cerrahi uygulanabilir.
AMELİYAT YENİ DOĞUM GÜNÜ OLMALI
Obezite cerrahisi uzmanı Dr. Fakı Akın
10’dan fazla bariyatrik operasyon türü var. Her geçen gün de yeni türler çıkıyor. Temel prensip her zaman midenin küçültülmesi ve bağırsağın belli yerlerine bağlantı yapılması. Son yıllarda operasyonlardaki riskin azalması, aslında doktorların tecrübe kazanmasıyla ilgili. Türkiye’de, senede 50 bin civarı ameliyat yapılıyor.
Ameliyat kararı tamamen hastanın durumuna göre verilir. Morbit obezitesi olan birinin diyetle ya da cerrahi dışı bir yöntemle normal kiloya ulaşıp muhafaza etme ihtimali yüzde 1-2.
Bize manikürcüye gelir gibi gelen hastalar da var! Bu tarz hastaları asla ameliyat etmiyorum. Diyetisyene yönlendiriyorum. “5 kilom kalmış, alıp geleyim de ameliyat olayım” diyen de var. Ben böyle bir hastayı ameliyat etmem, son 6 ayda alınmış kilolara onay verilmez zaten.
Operasyon öncesi hastayı, başlangıç kilosunun yaklaşık yüzde 5-7’sini verecek şekilde özel bir diyetle zayıflatıyoruz. Amacımız karın içi ve karaciğer yağlanmasını bir miktar azaltmak. Bu ayrıca bize, hastanın ne kadar motive olduğuna dair bir ipucu da veriyor. Operasyon sonrasında yeme-içme kurallarına uymayan, öğün sıklığı, alkol ve sigara kullanımıyla egzersiz programına uymayanlarda başarı oranı düşüyor. Tekrar kilo alma ihtimalleri yükseliyor. En temelinde obezite, kişi çok kalori alıp az kalori yaktığında oluşur. Yağ dokusu giderek fazlalaşır. O zaman da insülin direnci artar. İştah artar. Ve hasta içinden çıkılmaz bir çarka girer. Yolun başında fark edip o çarka girmemek lazım. Ancak o çarka girip kilo veremeyecek noktaya gelen bazı hastalar içindir ameliyat. Çarkı tersine çevirmek için... Ameliyat günün doğum günün olmalı. Ancak o çark bir daha eski haline dönmesin diye mutlaka yaşam şeklini değiştirmen gerekir. Yoksa ameliyat da çare değildir!
DUYGUSAL ONARIM OLMAZSA BAŞA DÖNER
Psikolog Hatice Karatepe Öztürk
Yeme bozukluğunun gelişmesi süresinde biyolojik, sosyokültürel, ailesel ve bireysel etkenler iç içe geçiyor. Tek bir etkeni hedef gösteremediğimiz için tedavi sürecinde bütünsel bir yaklaşımın benimsenmesi gerekiyor. Şayet yemek yeme davranışlarındaki olağandışılık duygusal dinamiklerden kaynaklanıyorsa, bu kısmı onaramadığımız sürece, hastanın tedavinin en başına dönmesi kaçınılmaz olabiliyor.
2010’da yapılan bir çalışmada, obezite cerrahisi için başvuranların önemli bir kısmının kahvaltıyı atlama, gece yeme, atıştırma tarzında minik minik ve sık sık karbonhidrat ve şeker ağırlıklı beslenme, aç olmadığı halde yeme gibi problemli yeme davranışı olduğu ve bu davranışların eğer tedavi edilmezse cerrahi sonrası süreçte de görülmeye devam ettiği ortaya çıkıyor. Bu nedenle, cerrahi operasyon için aday olan bir obezite hastasının psikolojik bir değerlendirmeden geçmesi şart.
DAVRANIŞINIZI DEĞİŞTİRMEYE ÇİĞNEME ALIŞKANLIĞINDAN BAŞLAYIN
Diyetisyen Aslıhan Altuntaş
Obezite tedavisinin temelinde beslenme alışkanlıklarımız ve davranış biçimlerinin düzenlenmesi vardır.
Kişinin vücut kitle indeksi 30’un altındaysa, eşlik eden diyabet gibi hastalıklarla ilgili endokrinolog değerlendirmeleri bizi destekliyorsa, beslenme ve davranış değişikliği kilo vermesinde yeterlidir.
Eğer kişi ameliyat olduysa, ameliyat sonrasında bir süre diyetisyen kontrolünde olmalıdır çünkü doğru beslenmesi çok önemlidir. Yaklaşık altı hafta sonrasında katı gıdaya geçildiğinde, hasta çok küçük miktarlarla doyar. Doğru şekilde kilo vermek için de az miktarda besinin büyük bölümünü protein kaynakları oluşturmalı. Çiğneme alışkanlığı kazanmak birinci sıradaki yeme davranışı değişikliğimiz oluyor ve ileri dönemde kilo korumadaki en önemli alışkanlıktır.
YAŞAYANLAR ANLATIYOR
SÜREKLİ TAVSİYE VERİYORLAR, SANKİ ELİMDE...
Nihal C. (38) - İletişimci
Çocukluğumdan beri yaşadığım sağlık sorunları nedeniyle kiloluydum. Hayatım hep diyet yapmakla geçti. Bugüne kadar bütün diyetlerimi toplasan 200 kilo vermişimdir. Ama her diyette verdiğim kiloları fazlasıyla geri aldım. Artık bu konuyu konuşmaktan bile tükendim. İnsanlar sana sanki, kötü bir tişört giymişsin de çıkarmayı reddediyormuşsun gibi davranıyor. Sana sürekli tavsiye veriyorlar. Sanki sıkıntısını en çok ben yaşamıyormuşum ve her şey elimdeymiş gibi... Estetik kaygıları olan biriyim. Güzel görünmeyi çok severim. Ama beğendiğim kıyafetleri hiç kendime alamadım, ancak arkadaşlarıma alabildim.
UÇAKTA YANIMDA OTURAN BANA DÜŞMAN OLUYOR
Aydın K. (53) - Tüccar
Ailemde çok sayıda obeziteli var. Çocukluğumdan beri kiloluyum. Çoraplarımı giymek benim için hep eziyetli bir iş oldu. Uçakta ekonomi sınıfında uçarsam, yanıma düşen insanlar bana düşman gibi bakıyor. Alışveriş başlı başına zorluk. Battal boy kıyafetler satan yerlerde genellikle çok çirkin giysiler oluyor, ceza verir gibi. Bizim kahverenginden başka renk giymeye hakkımız yokmuş gibi... Normal bir mağazaya sorsanız, etraftakiler size acıyarak bakar. Tüm bunlar zaten fiziksel zorlukla mücadele etmeye çalışırken benim moralimi hep çok bozdu ve motivasyonumu düşürdü. “Battı balık yan gider” deyip daha çok yedim.
BEĞENDİKLERİMLE ARKADAŞLARIM ÇIKTI, BEN İYİ DOST OLDUM
Nalan K. (52) - Öğretmen
Ben 5 yaşımdan beri obeziteliyim. Arkadaşlarımla oyun oynayamazdım. Ergenlikte beğendiğim erkeklere hiçbir zaman yaklaşamadım. Beğendiğim bütün erkekler arkadaşlarımla çıktı. Beni hep herkes çok severdi, çok iyiydim, çok dosttum. Ama aslında bana hayatım boyunca hep bir engelliymişim gibi davranıldı. Ben de o eksiğimi kapamak için hep iyi, yardımsever biri olmaya çalıştım. İnsanlara ancak o şekilde yaklaşabildim. Öğretmen olduğumda özel sektörde iş bulmakta çok zorlandım. Devlet okuluna girebildim. Yeni bir okula başladığımda hep fazla çalışmak zorundaydım çünkü “Bu kilolu, yerinden kalkamaz” diyorlardı.