Güncelleme Tarihi:
Dördü bir araya geldiğinde kahkahalar da havalarda uçuşuyor. Artık birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Demet Akbağ bütün deneyimiyle onların öğretmeni gibi, Salih Bademci ekibin enerji kaynağı ve yerinde duramayanı, Sinem Ünsal sakin ve uyumlusu, Burak Dakak da ‘Patron Bebek’i. Neden mi? Onun da cevabı söyleşimizde...
Demet Akbağ: Güzel bir his, aslında biz de inanamadık. En başından beri “Bugün kaçıncı oyunumuz” diye aramızda konuşurduk. 100’ü bulduk. Benim mesleğe ilk başladığım yıllardaki gibi haftada 6 oyun oynamıyoruz artık. Yoksa şimdiye kadar 400 oyunu devirmiştik.
◊ Oyunda tabii bir Demet Akbağ faktörü var. Yıllar sonra sahneye döndü. Demet Akbağ ile oynamak nasıl?
Demet Akbağ: Ben çıkayım mı?
Salih Bademci: Ben yüzüne konuşamam ki arkasından konuşabilirim.
Burak Dakak: Biz hep arkasından konuşuyoruz.
◊ O zaman şimdi burada söyleyin bakalım...
Salih Bademci: Demet Akbağ benim gençliğimin celebrity crush’ı (ünlü aşkım). O yüzden bu oyuna girerken adını duyduğumda, Yılmaz Erdoğan’ı yazar olarak tekrar bir tiyatro oyununda gördüğümde, okumadan “Tamam” dedim...
Demet Akbağ: Salih kendi mikrofon provalarında benim eski oyunlarımdaki repliklerimle okuma yapardı. Hepsini ezbere biliyordu ve “Hatırlıyor musun?” diyerek başlıyordu.
Sinem Ünsal: İlk oyunlarda, prova sürecinde falan elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırıyordum. Dünya gözüyle görmek istediğiniz insanlar olur ya. Şimdi yan yanayız, karşı karşıyayız... Çok acayip. Bir de prova sürecinde insan bütün perdelerini indiriyor. Birbirimizle en özel anlarımızı paylaştık.
Demet Akbağ: Sen söyleyince bir kere daha hatırladım. Çok eğlendik provalarda. Bunu
söyleme sebebim ben prova seven bir oyuncu değilim. Bir an önce seyirciyle buluşmayı severim. Biz provada “Oyun çıkmasa da biraz daha uzasa” dedik.
Salih Bademci: Provalar bittikten sonra da çalışmaya devam ediyorduk. Bir de başöğretmen var yani. Kızar falan.
Demet Akbağ: Başöğretmen olarak benim görevim provalardan sonra başlıyordu.
‘KİM ÇAĞRILACAK?’
◊ Neler oluyordu?
Demet Akbağ: Provalarda hiç karışmadım. Ama ne zaman sahneye çıktık “Burak gel bakalım... Orada biraz es ver, deneyelim” diyebilirim. Sonra bir diğerine. Kim çağrılacak
bu gece diye düşünürlerdi.
Salih Bademci: Ben bazen sahne arkasında Demet Akbağ’ı görünce “Geliyor, haberiniz olsun” derdim...
Sinem Ünsal: Bizim bir sahnemiz sonrasında Demet Hanım oradaysa ‘Bir şey söyleyecek’ diye düşünüyorum. 90’ıncı oyunda bile “Böyle yapsanız daha iyi olabilir” der. Dediklerini yaptığımızda da karşılığını seyirciden çok güzel alıyoruz.
◊ Hep böyle özenli misiniz?
Demet Akbağ: Caner Alkaya eski dostum, bu oyunumuzda da birlikteyiz. Geçenlerde bir anımızı anlattı, ‘Ateş Böceği’ ya da ‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’un son oyunuymuş... Oyun bitiyor artık. Hüzünlüyüz falan, ona demişim ki: “Şu kısımda şöyle şöyle yapıyoruz ya, sen bana bence o sahnede bunu söyle, ben sonra bir es vereyim...” Caner şaşırmış, “Son oyun, Demet oyun bitti ya artık” demiş.
◊ Burak’a söz vermedik...
Burak Dakak: En havalı benim çünkü Demet Akbağ benim partnerim. Torununu canlandırıyorum. O her detayı yakalıyor, bir öğüt veriyor ve sonra gerçekten çok güzel oluyor o sahne.
Demet Akbağ: Burak’ın bende yarattığı his, birazcık Ali’ye benzemesinden de kaynaklı, farklı. Onu ilk gördüğüm zaman Ali okulu sebebiyle yanımda değildi. Hep onu Ali diye seviyordum. Onunla hasret gideriyordum. Çok seviyorum bütün genç arkadaşlarımı, her biri çok kıymetli ve çok tatlılar aslında. Kadronun tamamı aramızda değil ama çok öğrenmeye hevesli, saygılı ve bu mesleğe âşık gençler. O yüzden de bu benim için ayrıca kıymetli.
◊ 100 oyun içinde en unutulmaz anınız neydi?
Demet Akbağ: İzmir’de bir oyunumuz sırasında rüzgârdan kapı yerinden çıktı. Biz çaktırmadan oyuna devam ederken, arkadan arkadaşlarımız kapıyı düzelttiler.
Sinem Ünsal: Elbisemin fermuarının sahne başında patladığı an (gülüyor). Bütün sahneyi oturarak oynamak zorunda kalmıştım ve Salih’in haberi yoktu. Hemen ayak uydurdu ve öyle güzel oldu ki o sahneyi artık öyle oynuyoruz.
◊ Bir dönem futbolcu, sonra popçu, şimdi de oyunculuk popüler. Oyuncu olunca yırtıyor musun gerçekten?
Sinem Ünsal: Yırtmadık ya...
◊ Peki, bu iş göründüğü kadar kolay ve tatlı mı?
Sinem Ünsal: Böyle düşünen varsa deneyip görsünler.
Salih Bademci: Bir de kimsenin tekelinde olan bir iş değil. Ekran ve beyazperde bir kurgu işi. Mesela dünyanın en duygusal filmlerinden biri Fransız filmi ‘Ayı’dır ve başrolünde bir ayı oynar. İzlediğin şey aslında nesnel ve ölçülebilir bir şey de değildir. Biri için “Ben beğeniyorum” ya da “Beğenmiyorum” demesi kadar bir cümledir. O yüzden tabii herkesin yapma hakkı var, buyurun, ne kendinizi rezil edin, ne bu mesleğin adını kirletin; bakın, deneyin.
Demet Akbağ: Oyunculuk kelimesini söyleyebilmen için önce bir oyunculuğunun olması lazım. Biz öyle yetiştik. Çok uzun yıllar ‘bizim meslekte’ diye başlayan bir cümle kurmadım. Kurulmaz çünkü öyle hemen olunmaz, hiçbir zaman tam olunmaz. Olmadığını biraz da zaman gösterir. Sabırları varsa bekleyecekler.
◊ 100 oyundur birliktesiniz. Birbirinizi birkaç cümleyle anlatsanız...
Sinem Ünsal: Tehlikeli sulara giriyoruz.
Demet Akbağ: Mesela Salih Bademci sakin, sessizdir, varlığıyla yokluğu birdir.
◊ Oysa hiç öyle durmuyor...
Demet Akbağ: Ama bu şaka anlayışın kırıcı Hakan! Salih’in tiyatroya gelişi daha Maslak’tan duyuluyor. Bir enerji topu. Hele oyundan önce bir ses açması var... Yorulmuyor da. Sinem dingin, sakin. Ben onları artık o kadar benimsemişim ki benden olumsuz bir şey çıkmaz.
◊ Burada belli ki hep tatlı şeylerden bahsedilecek. Birbirinizde şaşırdığınız şey oldu mu?
Demet Akbağ: Ayda beş oyun falan oynuyoruz diye olabilir, daha sık beraber olsak birbirimize sinir olur muyuz? Düşünüyorum da bizim eski turnelerde ayın başında gider, sonunda dönerdik. Bilmiyorum Salih o kadar
dayanabilir miyim sana (gülüyor)!
Salih Bademci: Oyundan sonra “Demet Hanım yok, nerede” diyorum, “Sana dayanamadı, kaçtı” diyorlar (gülüyor).
Demet Akbağ: Oyundan sonra oturuyorlar saatlerce, ben artık o gece 12’den sonra uzun yemek fasıllarını kaldırdım.
Salih Bademci: Ankara’da gece 3’te kokoreççiye giden kimdi?
Demet Akbağ: “Bunu mutlaka denemen lazım” dedin. Salih’e yemek konusunda hayır diyemezsiniz. Onun enerjisi bitmiyor.
Sinem Ünsal: Benim için Salih’te bu şaşırtıcıydı. Ben bu kadar hareketli ve enerjisi bitmeyen biri olduğunu düşünmemiştim.
Salih Bademci: Ben Demet’in 0 kilometreden aniden 100 km’ye çıkmasına şaşırdım.
◊ O nasıl oluyor?
Salih Bademci: Bir şeyi beğenmedi mesela “Ben bir şey söyleyeceğim, katılırsınız, katılmazsınız” dedikten sonra ses 100 dereceye yükseliyor “Bu hayatta olmaz” diye... Biz Burak’la kuliste yerimizden sıçradık.
Demet Akbağ: Haklı olduğuma çok inanıyorsam herkes inansın diye beşinci vitesten gidiyorum. O sırada çok asabi olduğumu düşünürler, hiç alakası yok, 30 saniye sonra kahkaha atıyorum, bunlar ona şaşırıyorlar.
Salih Bademci: Burak’ta en çok şaşırdığım şey de ‘Patron Bebek’e benzemesi.
Burak Dakak: Suratımdan dolayı herhalde...
Salih Bademci: Hem öyle hem de bir gün kulise girdim, setten gelirken gecikmiştim, bana “Aslanım neredesin” dedi. Sinem ise göründüğü kadar ‘cool’ bir insan. Gayet de uyumlu.
OYUNCU YEGÂNE KISTAS DEĞİL
◊ 70’lerden beri oyunculuk nasıl değişti?
Demet Akbağ: Oyunculuk değil de oyunculuğu kafaya takan birinin gideceği yön değişti.
Sinem Ünsal: Evet, mesela YouTube’da isteyen kendi dizisini çekiyor...
◊ Sizler farklı jenerasyonlardan oyuncularsınız. Günümüzde takipçi sayısına, fiziksel özelliklerine göre alınan roller, dile getirilmeyen güzellik kuralları gibi şeyler oyunculuğa dair umutsuzluğa kapılmanıza neden oluyor mu?
Salih Bademci: Bence oyuncu bir işin başarısındaki yegâne kıstas değil. Yani doğal olarak ne kadar takipçi, ne kadar estetik, güzellik bu işin başarısını etkileyecek şeyler değil. Aslında
o anlayıştan da çıkıldı son dönemde. Star mantığı çok yüksekti ama çözüldü. Artık insanlar bir işi izlediklerinde total niteliğine bakıyorlar, bir oyuncu için kimse oturup da bir şey izlemiyor.
DEMET AKBAĞ:
İNSAN İLİŞKİLERİNİN NE KADAR ÇABUK TÜKETİLDİĞİNİ GÖRÜYORUZ
◊ Aydınlıkevler oyunu izleyiciye ne söyledi?
Demet Akbağ: Bence seyirci en çok o eski tiyatro tadını hatırladı. 70’li yılları anlatıyoruz ama farklı bir çağı yakalayan başka bir dili var oyunun. Sıcaklığıyla, nostaljisiyle gençler de çok sevdiler. Bence o eski yokluktaki sıkıntılı dönemlerdeki mutluluk, duygusallık, aşk ve
en çok da o samimiyet hoşlarına gitti.
◊ Size ne öğretti bu 100 oyun?
Sinem Ünsal: Bence seyirciyle aynı şeyleri hissediyoruz zaten, belki o sebeple kolayca onlara da aynı duyguyu aktarıyoruz. O kadar gerçek ve samimi bir şey var ki... Karakterlerin her birinin motivasyonu çok kuvvetli, yapmak istedikleri şey çok açık, biz onları rahatlıkla arkasında durup savunabiliyoruz ve günümüzde yaşayamadığımız gerçek bir birlik, beraberlik var oyunda. Bir mahalle kültürü, aile sıcaklığı, birbirini aslında hiçbir kan bağı olmamasına rağmen sadece aynı mahalleyi paylaştıkları için çok güzel biçimde koruyup kollayan insanlar... Sadece hayatta kalmaya çalışıyorlar ve aslında çok büyük şeylerin peşinde de değiller.
Demet Akbağ: Benim çok yabancı olmadığım bir dönem olduğu için eskiye gittim ve beni çok mutlu ediyor.
◊ Sizce o dönemlerden bu zamana neler değişti?
Salih Bademci: Oyunda nahif bir şeyden bahsediyoruz. Bir babaanne camı kırıldığı için bir haksızlığa karşı bütün mahalleyi arkasına katıp direniyor ve bu çok saf, tertemiz bir hikâye. Oyunda bence en güzel temel kelime direniş, direnmek. Hayata, yokluğa, haksızlığa karşı bir direnişi ve hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. O nahiflik yok, onu kaybettik.
Demet Akbağ: İlişkilerin şu anki dinamiğini düşünecek olursak insan ilişkilerinin ne kadar çabuk tüketildiğini görüyoruz. Birinin sevdiğine sevdiğini söylemesinin bile üstünden aylar geçerdi. El ele tutuştun, sinemaya gittin, o kadar geniş döneme yayılıyordu ki... Çok küçük şeylerden mutlu olma, bir şeyi elde etmenin zorluğu ve o direnişle birlikte onu elde ettiğinde sende yarattığı mutluluk, bütün bunlar o zaman çok kıymetliydi.
◊ Aşktaki bu değişimde sosyal medya etkisi var mı?
Salih Bademci: Bir tek sosyal medyaya bağlayamayız ama sosyal medyanın en büyük etkisi artık insanlardaki potansiyel enerjinin oluşmasını engelliyor. Yani bir şey birikmiyor, her şeyi dile getiriyorsun, bunun için eyleme ve harekete geçmiyorsun. Orada yazdığın cümleyle görevini yerine getirmiş olduğunu düşünüyorsun. Orada yaşadığın bir güzelliği hemen oraya koyup insanlara gösterdiğinde de sonra arkadaşınla konuşacak bir şeyin kalmıyor çünkü paylaşmışsın. Bu aşkta da böyle.
DEMET AKBAĞ:
Yılmaz bana beş yıl önce “Hazırlan, sözümü yerine getiriyorum” dedi
◊ ‘Aydınlıkevler’ Yılmaz Erdoğan’ın metni. Metni de rahmetli eşiniz Zafer Çika’ya atfettiğini söyledi. Siz ne hissediyorsunuz?
Demet Akbağ: İkisinin aralarında uzun zamandır konuştuğu “Hadi artık karıma bir oyun yaz da oynasın” cümlesi vardı. Yılmaz bana beş yıl önce “Hazırlan, verdiğim sözü yerine getiriyorum” dedi. Kısa bir sürede de oyun metniyle buluşturdu beni. Evet, bu işin öyle hüzünlü bir tarafı da var. Ama bu beni ayrıca çok mutlu ediyor.
Burak Dakak: Benim için de çok kıymetli. Ben bir de Yılmaz Abi’nin kendisine dayanan bir karakteri oynuyorum, çok değerli, her zaman insanın karşısına çıkabilecek bir şey değil.
Sinem Ünsal: Ben oyuncu olmadan önce de, küçükken de Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı herhangi film
ya da oyunda izlediğimiz o karakterleri kendi kendime taklit edip oynadığımı hayal ederdim. Şimdi içinde bulunmak inanılmaz keyif veriyor, herkesin başına da gelmez herhalde böyle bir şey.
Salih Bademci: Yılmaz Erdoğan’ın dilini her zaman çok sevdim, zevkle okudum, şimdi onun içinde geziniyor olmak, kenara geçip onu dinliyor olmak bence çok şahane, tadını çıkarıyorum o anlamda oyunun.