Güncelleme Tarihi:
Hadi lise yıllarınıza gidelim, oradan başlayalım…
Hayatımda oyunculuk yapmadan önceki dönemde müzik vardı. Hiçbir zaman “Bir müzisyenim, bir şarkıcıyım” diyemem ama çok uzun süre bu noktada çalıştım. Lisenin okul orkestrasında erkek solisttim. O zaman Milliyet’in yaptığı bir yarışma vardı. Ona katılmıştık, büyük olaydı. Müzik benim kendimi ergenlikten gençliğe geçişimde ilk ifade ettiğim şey oldu. İçimdeki bütün duygusal kırılmaları, yükselmeleri, mutluluğu müzikle ifade ettim. Ama sonra genel geçer Türk aile ve sosyal yapısı gereği mühendislik okumak üzere İTÜ’ye girdim.
Sonra bir şey olmalı ki, bugün oyuncusunuz…
Evet tabii. Okulun ikinci senesinde bana bir şeyler olmaya başladı. İçimde mani olamadığım şeyler patlıyordu. Diyordum ki, “Ya müzik işine gireceğim ya da öleceğim. Ben bu hisle başa çıkamam.” Caz söylemek istiyordum, Türkiye’de böyle bir bölüm yoktu. Opera, halk ve sanat müziği vardı. Konservatuara girdim, kazandım, operayı seçtim. Sonra müzikal bölümü açıldı, oraya geçtim, bir şekilde bir yol buldum ve bugün oyuncuyum. Ama benim klasik müzikle olan bağlantım Aydın Gün ve Azra Gün sayesindedir. Azra Gün şan hocamdı, Aydın Gün sahne öğretmenimizdi.
İçinde bulunduğumuz ortama bakalım. Gençlere söz hakkı tanıyor muyuz?
Bu yeni bir düşünceden ve genç insanların getirdiği enerjiden korkmadan onları kabul etmeye bağlı. Mesela sanattan yola çıkalım; dünyanın birçok yerinde tarih boyunca insanlık adına öncülük yapmış. Sanatın her alanında ilk söylenen sözler gerçekten taşlanmış. Fakat karşıt fikir getirenlerin sonradan hepsi o sözün savunucuları olmuşlar. Yeni söze açık olmamız gerekiyor, gençler bizim düşündüğümüz gibi olmayacaklar. Gençler, bizim bilgimizle yürümeyecekler. Çünkü onlar bir sonraki nesiller. Biz onları, kendi bildiklerimize ve öğrendiklerimize göre yargılar ve o kalıplara sokmaya çalışırsak en büyük kötülüğü yapmış oluruz. Onları tanımaya, gösterdiklerini ve ifade ettiklerini anlamaya çalışmamız lazım. Ancak o zaman onlara yol açabiliriz. Biz onları yönlendirmiyoruz.
Bunu ne zaman fark ettiniz?
Ben öğrencisinin eline piyano kapağı kapatan piyano öğretmeni gördüm. Okula kemanına sarılıp gelen öğrencinin sene sonunda nefretle o kemanı kırdığını gördüm. Ama ben yurt dışına gidegele insanların nasıl güzel yönlendirildiklerini de gördüm.
Bu aslında toplumun bütün katmanlarına yayılabilecek bir eleştiri…
Tabii ki. Bildiğim yerden devam edeyim. Tiyatroyu ele alalım. Öğrencilerin hocalarının kopyası olduğunu gördük. Benim en büyük şansım tiyatro bölümünde okumamış olmamdır. Birçok tiyatro öğrencisine göre çok az korkum, çok da az çekincem var. Yanlış yapmaktan korkmuyorum mesela. Birçok oyuncu arkadaşımda bu var. Çünkü cezalandırılmışlar. Bir şeyi hep aynı şekilde yapmak zorunda hissetmişler kendilerini. Oysa sanatta çıkış noktamız kendi ruhumuz ve yaratıcılığımız. Çocuğu, kendi dilini oluşturması konusunda yüreklendirebilirsin. O insan senin hiç bilmediğin şeyler duyuyor olabilir. Elon Musk’ın çok çarpıcı bir lafı var: “Bilmedikleriniz hakkında hiçbir fikriniz yok.” O kadar önemli bir cümle ki. İşte her çocuk bizim bilmediğimiz şeylerle doludur.
Oğlunuz Ali’de de bunu görüyor musunuz?
Onda da var.
Onunla bir yenilenme yaşadığınızı hissediyor musunuz?
Mümkün olduğu kadar kendimi buna açık tutmaya çalışıyorum. Çünkü ben onunla eskiden edindiğim klişelerin yıkılabileceğini öğreniyorum. Bana yeni şeyler gösteriyor. Bazı şeylerin imkânlı olduğunu görüyorum.
İnsan yaş aldıkça daha muhafazakâr, korumacı oluyor galiba. Gençler daha cesur…
İnsanlar öğrendiklerini bir kütüphane gibi kafalarında istifliyor, raflara diziyor ve kutulara koyuyorlar. Bu onların etrafında aslında duvar örüyor. Yaşlandıkça güvenli geliyor insana. Halbuki duvarlarımız olmasa, ölene kadar öğrenebilir, daha yeni bir hayat yaşayabiliriz. Öğrendiklerimiz bizi o zamana kadar yükseltiyorlar ama onların da değişebileceğine inanmamız gerekiyor. Bu çocuklar bizden farklı, dünya da aynı dünya değil.
Yeni gençlerin bizden farkı ne?
Işıklı umut onlar. Onlarla vakit geçirdiğimde hissettiğim şey bu.
Biz çocuklarımıza iyi davranabiliyor muyuz?
Davranamıyoruz. Çok basit bir örnek vereyim. Çocuklarımızı koruduğumuzu zannediyoruz ama onları hiçbir şeye hazırlamıyoruz. Ateşe atmaktan bahsetmiyorum ama keşfetmeleri ve kendileri olmalarına izin vermiyoruz. Bize izin verilmedi ya, biz de onlara vermiyoruz. Bu projedeki gençleri görüyorsunuz. Pırıl pırıllar. Emek veriyorlar. Bizler onlara bu ortamı hazırlamalıyız.
HER ŞEY KÖTÜ GİTMİYOR, UMUT BİZİZ!
Kemanın teli kopsa onu arıyorlar
Berrin Yoleri: Aslında her şey Berrin Yoleri’nin 2009 yılında ‘ÇEV Harika Yetenekler Projesi’ne hayatını adamasıyla başladı. Bundan 9 yıl önce tek bir öğrenciye burs verdiler. Ülkemizin geleceği için bu çocuklar çok değerli, verilen her türlü desteği fazlasıysa hakediyorlar. Bugüne kadar kazandıkları uluslararası başarılar bunu ne kadar hakkettiklerinin en güzel göstergesi...
Ses konusunda özel yeteneği vardı. İlk burs ona gitti. Şimdi sayı 30’a ulaştı. Çocuklar kemanlarının teli kopsa Berrin Yoleri’yi arıyor, tel deyip geçmeyin burada bile baya dolarlar konuşuyor. En zorlandıkları konu iyi enstrümanlara ulaşmakta yaşanıyor. Kendi imkânlarıyla bunu yapmaları mümkün değil. Enstrümanların aylık kiraları bile 2000-3000 Euro’dan başlıyor. Berrin Yoleri’ye göre, ülkenin kalkınması için çok ciddi bir potansiyelimiz var, onlar da yetenekli gençler: “Farkına varmamız, doğru yönlendirmemiz gerekiyor. İyinin ne olduğunu bilmeden, gerçekten iyi olma imkânımız yok…”
‘Sende kulak yok’ dediler - Yiğit Karakaş (24)
Keman çalmaya dokuz yaşında başladım, abimden özenmiştim. Mersin’de konservatuar sınavına girdim, “Sende kulak yok” dediler. Bir yıl sonra yine girdim, kazandım. Dünyanın önde gelen müzik otoriteleri Shlomo Mintz, Ivry Gitlis, Maxim Vengerov, Kurt Masur, Cihat Aşkın, Itzhak Rashkovsky gibi ünlü isimlerle çalışma imkanı buldum. 2013’te New York'ta bulunan Manhattan School of Music’teki sınavı geçtim ve şimdi orada lisans eğitimi görüyorum. New York'ta bulunan Lincoln Center’da New York Filarmoninin konser salonunda Hollywood Aktörü Kevin Spacey’nin sunumu ile gerçekleşen konserde Dünya Barış Orkestrası’nın Amerika prömiyerinde başkemancı olarak konser verdim. Burada kalan arkadaşlarım depresyonda. Benim başvurularımı da okumadan geri çeviriyorlar. Cem Yılmaz, “Bizde sanatçı sürünür” diyordu ya, evet sürünüyoruz ama biraz daha rahat etsek keşke.
Hiçbir hayali uzak görmüyorum - Elvin Hoxha-Ganiyev (21)
Dedem Server Ganiyev bir orkestra şefi ve kemancıydı, Bilkent Üniversitesi’nde Müzik Fakültesi ve Sahne Sanatları bölümünün başıydı. Babam birinci viyolonsel, annem bir piyanist. Dedem keman öğretmeye başladığında henüz 5 yaşındaydım. 6 yaşında artık eğitimime keman bölümünde devam edecek kadar ustalaşmıştım. 8 yaşımda ilk orkestra konserini verdim ve aynı sene efsanevi Zakhar Bron'un öğrencisi olarak Zürih Konservatuarı’nda Genç Öğrenci programına kabul edildim. Uluslararası yarışmalarda aralarında Papa'dan nişan da olmak üzere bir sürü ödül ve derece kazandım. İsviçre Kalaidos Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Müzik Bölümü ve İspanya Queen Sofia Müzik Koleji'nde öğrenciyim. Günde 7-8 saat çalışıyorum. Ailem bana her başarının mümkün olduğunu öğretti. Bu yüzden hiçbir hayali uzak görmüyorum. Türkiye’de iyi eğitmenlerin şartlardan dolayı kaçıp gittiğini düşünüyorum. Devlet konservatuarında bir arkadaşımı ziyarete gittim, bir odada dört kişi çalışıyorlar. Çok yetenekli insan var, enstrümanları yok, çalışacak odaları yok, koridorlarda çalışıyorlar.
Altın flütle yarışmaya geliyorlar - Denizcan Eren (24)
Annem müzik öğretmeni. Babam amatör olarak Türk Müziği ile ilgileniyordu. Evde bir tane küçük elektrikli piyano vardı. Orada bir şeyler keşfetmeye başladım. İlkokul 3’teydim, Bilkent Üniversitesi’nin açtığı sınavla Stiliana Stavreva’nın flüt sınıfına kabul edildim. Orada liseyi de bitirdim, Fransa’da Nice Konservatuarı’nda lisansını tamamladı. Şimdi Çağdaş Eğitim Vakfı’nın bursuyla Basel Müzik Akademisi’nde yüksek lisans yapıyorum. İzmir’den Monaco’ya katıldığım birçok yarışmada birincilik ödülü aldım. Türkiye’ye dönmeyi düşünüyorum çünkü bütün ailem burada, dönmeyi düşünmüyorum çünkü orada değer görüyorum. Günde 6 saate yakın çalışıyorum. Uzakdoğulular ellerinde altın flütlerle yarışmalara geliyorlar. Enstrüman çok önemli. Ferrari ve Doğan arasındaki fark gibi.
Herkesi stadyuma toplamak istiyorum - Beste Gürkey (15)
Babam perküsyon öğretmeni, ondan etkilendim. İlk konserimi, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın açtığı seçmelerde başarılı olduktan sonra 11 yaşında orkestra önünde solist olarak verdim. Yurt içi ve yurt dışında toplamda 83 konserde çıktım. Genelde 2 baget ile çalınan vurmalı çalgıları, 6 baget ile çalabiliyorum. Perküsyonu insanlara öğretmek istiyorum. En büyük hayalim insanları bir stadyuma çağırıp, ellerindeki x bir şeyle müzik yapmanın mümkün olduğunu göstermek.
Çaykovski çalacağım - Bade Daştan (11)
Annemin arkadaşından piyano dersi alıyordum. 5 yaşındayken konservatuara kabul edildim. Bana kemanın uygun olduğunu söylediler. 9 yaşındayken 50 dakikalık bir resitalle sahneye çıktım. İtalya’dan Bulgaristan’a birçok yarışmadan birincilik ödülü aldım. En çok konçerto çalmayı seviyorum diyor. Konserde Çaykovski çalacağım.