Güncelleme Tarihi:
Ayten Zara; İstanbul Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi. Uluslararası Travma Çalışmaları programının direktörü. Türkiye’nin yanı sıra Afrika ve Asya ülkelerinde travmaya maruz kalmış aile, çocuk ve azınlıkların yaşam koşullarını iyileştirmek, şiddet ve travmayı önlemek için çalışan World Human Relief’in (Dünya İnsani Dayanışma Derneği) kurucu başkanı ve direktörü. Marmara depremi (1999), İngiliz Konsolosluğu, HSBC ve sinagog saldırıları (2003), Elazığ (2020), İzmir (2020) depremleri, Akdeniz ve Batı Karadeniz’deki yangın, sel felaketleri (2021) ve Taksim’deki terör saldırısı (2022) başta olmak üzere pek çok felakette sahada bilfiil görev yaptı. Son depremin ilk gününden itibaren de sahada, Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman’da çalıştı.
Yeşim Yorulmaz, Bursa Yenişehir İlçe Sağlık Müdürlüğü’nde görevli bir psikolog. Elazığ depreminde de çalıştı. Kahramanmaraş depremlerinin haberini alır almaz il sağlık müdürlüğündeki listeye adını yazdırdı, iki haftadır Kahramanmaraş’ta çalışıyor.
İsmail İşcen, Kocaeli, Kartepe İlçe Sağlık Müdürlüğü’nde görevli bir psikolog. Önce Adıyaman’a insani yardım için gitti, bir hafta çalıştı. Kocaeli’ne dönüp ‘gönüllü psikolog’lar listesine adını yazdırdı, sıranın gelmesini bekledi. 3 gündür Kahramanmaraş’ta mesleğini icra ediyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği, Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi üyesi, psikiyatr Sencer Tabakçı 11 Şubat’ta Kahramanmaraş merkeze gitti. Bir hafta afet bölgesinde çalıştı. Birlikte gittiği çocuk psikiyatrı arkadaşıyla çadırlarını kendileri kurdular. İlaç temin edip psikososyal destek verdiler. Dört ruh sağlığı uzmanı sahadaki durumu anlattı.
Doç. Dr. Ayten Zara, İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi
‘İyi bir sosyal desteğe sahipse travma sonrası stres gelişmeyebilir’
* Depremin 16’ncı günündeyiz. İlk günden beri oradasınız. Önce genel bir gözleminizi sormak istiyorum: Bir ruh sağlığı uzmanı olarak etrafınıza baktığınızda ne görüyorsunuz?
Yıkım, ölüm, yokluk... Acı çeken, kederli ve her tür desteğe ihtiyacı olan insanlar görüyorum. Kaybetmiş bir halk ve bu halkın sevdiklerini, evini, barkını, kimliğini, geleceğini ve kültürünü görüyorum. Çalıştığımız depo, şehir ve köylere çok uzak. Sabah erkenden gelip erzak almak için buz gibi havada bekleyen insanların hayatta kalma mücadelesini -her türlü insani desteği vererek- onurlandırmamız, kolaylaştırmamız gerek.
* Şu an orada tam olarak ne yapıyorsunuz? Henüz ruh sağlığı çalışmaları başlamadı bildiğim kadarıyla...
Afetzedelerin temel ihtiyaçlarını karşılayan insani yardım çalışmaları ve psikolojik ilkyardım çalışmalarımız sürüyor. Travma odaklı psikolojik destek çalışmalarına, temel ihtiyaçları karşılayıp insanları çadırlara kavuşturduğumuz zaman başlayacağız. Ruh sağlığı çalışmaları için STK’lar (sivil toplum kuruluşları) olarak Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’yla çok iyi örgütlenmemiz gerek. Çünkü ihtiyaç çok derin. Psikolojik desteğe ihtiyacı olan kitle çok büyük. Üstelik afet bölgelerinden başka şehirlere kitleler halinde göç eden insanlar var. Onlara da ulaşmalıyız. Adana ve İstanbul’daki travma önleme merkezlerimizde (UTÖMER) şimdiden internet üzerinden ve yüz yüze psikolojik destek vermeye başladık.
* Bölgede temas ettiğiniz kişiler nasıl bir ruh hali içindeler? Size neler aktarıyorlar?
Afet psikolojisinin yarattığı travmalara bağlı yoğun stres tepkileri var. İnsanlarımız hem afetin yarattığı travmayı yaşıyor hem de
yakınlarını, evlerini, işlerini, kültürlerini ve geleceklerini kaybetmenin yoğun yası ve kederi içindeler. Geçen hafta evlerinin, eşyalarının yağmalanması nedeniyle öfke ve gerginlik içindeydiler. Bu hafta kontrolü sağlamış, ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış olmanın etkisiyle daha az gerginler. Çadırkentlerin kuruluyor olmasının ve ihtiyaçlarını oradan da karşılıyor olmalarının etkileri de olumlu oldu. Ancak evlerini bırakıp çadırkentlere gitmek istemeyen afetzedelerin çadır ihtiyacı çok fazla. Özellikle kırsalda olan köylülerin bu ihtiyaçlarının karşılanması elzem bir konu.
* Psikolojik ilkyardım çalışmalarımız sürüyor dediniz. Neler dahil bu ilkyardıma?
Psikolojik ilkyardımı yaşadıkları kayıplarla ve travmalarla baş etmelerini kolaylaştırmak için veriyoruz. Travmanın yarattığı tahribata yönelik bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Psikolojik ilkyardım, asıl olarak afetzedelerin temel ihtiyaçların karşılanmasıyla başlar. Barınma, korunma, beslenme ihtiyaçlarının tümünün hızlı bir şekilde karşılanması gerekiyor. Ayakları üşüyen, karnı aç olan birine “Nasıl hissediyorsun” diye sorsanız, “Açım, üşüyorum!” der. Temel ihtiyaçlar karşılanmadan herhangi bir psikolojik müdahale işe yaramaz.
* Temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ruh sağlığı çalışmaları nasıl ilerler? Bu konuda destek sadece ihtiyaç duyana mı verilir yoksa depremden etkilenen herkesin farklı şekillerde de olsa bir profesyonelden destek alması gerekir mi?
Psikolojik yardımın her türü isteyen kişiye verilir. Her afete maruz kalanın profesyonel desteğe ihtiyacı vardır inancı doğru değildir. Aslına bakarsanız; iyi bir aile ve sosyal desteğe sahip ve strese toleransı yüksek olan insanlar travma sonrası stres geliştirmezler. Kişi bu kaynaklara sahip değilse, afet travması ve kayıpları ruh sağlığını ve yaşam kalitesini olumsuz etkiler.
*Profesyonel desteği kimler verebilir?
Travma-odaklı psikolojik müdahaleler psikologlar, psikiyatrlar, sosyal hizmet uzmanlarınca yapılır. Önce psikososyal çalışma başlar, ardından bireysel, aile ve grup formatında travma-odaklı psikolojik müdahaleler...
* Sizce bölgeye yardım için sadece psikolojik dayanıklılığına güvenenler mi gitmeli?
Yardım için gelenlerin yarattığı destek muazzam. Her şeyini kaybetmiş insanlar için bu destek büyük bir zenginlik ve güven hissi oluşturuyor. İnsanlar yalnız olmadığını hissediyor. Ama buralarda o kadar fazla ölüm, yıkım ve acı var ki dayanmak da çok zor oluyor. Ayrıca su ve elektrik yok, günlerdir yıkanmıyoruz. Bazen aç kalıyoruz. Hava akşamları çok soğuk oluyor; küçük bir çadırda onlarca insan kalıyoruz. Geçen hafta depoda yerde yatıyorduk, yiyecek çok az gıdamız vardı. Bu koşullarda çalışmak oldukça zorlayıcı olabiliyor. Gönüllü gelip bu koşullara dayanamadan dönenler de fazla.
“Gelenlerin desteği her şeyini kaybetmiş insanlar için büyük bir zenginlik ve güven hissi oluşturuyor.”
‘Benim de zihnim ve kalbim sarsıldı, ağırlaştı’
* Enkazda çok uzun saatler geçirmiş kişiler tarifi olmayacak bir deneyim yaşadılar. Siz enkazda kalma psikolojisi için ne söylersiniz?
Enkazda kalma, ölüm ve yaşam döngüsüyle yüzleşmenin en sarsıcı halidir. İnsan; kurtarılma umudu ve kurtarılamama korkusuyla; ölüm ve yaşam döngüsü arasında sıkışıp kalır. Kurtarılsa da uzun bir süre ölümle temas etmesini sağlayan bu korkudan kurtulamaz ve buna bağlı bazı şiddetli endişe, kaygı gibi ruhsal sorunlar geliştirebilir. Bu tepkiler doğaldır. Anlayışla yaklaşılması, kişinin normal yaşama dönmesi için desteklenmesi gerekir. Kaygı ve endişe günlük işlevlerini bozuyorsa profesyonel yardım alınması faydalı olur.
* Bir diğer ağır deneyimi de yakınlarının enkazda, canlı olduğunu bildiği halde onları kurtaramayanlar yaşadı. Bu kişilerin psikolojisini nasıl tarif edersiniz? Onlara nasıl yardımcı olmak gerekir?
Ben bile bu çaresizliği, acıyı çok derinden hissettim. Yakınlarının olduğu enkazların başından ayrılmayanları, ceset kokularının yayılmaya başladığı zaman gördüğüm yüzleri, ifadeleri hiç unutamayacağım. Bilmiyorum... Gerçekten nasıl yardım edilir, şu an kestiremiyorum. O kadar fazla etkilendim ki zihnim ve kalbim sarsıldı ve ağırlaştı. Henüz etkilerini üstümden atmış değilim.
* Bölgede çadır/konteyner hayatı başlıyor. Yaşamını burada sürdürecek kişilere ne tavsiye edersiniz?
Uzun bir süre yaralı ve eksik hissedeceklerdir. Yaşam koşullarını hızlı ve iyi bir şekilde dönüştürürsek psikolojik olarak da iyi hissetmeye başlarlar. Afet demek; yokluk ve yoksunluk demek. Bu yokluğu ve yoksunluğu hissetmeyecek hizmetlerin ve güvenliğin arttırılması gerekir. Psikolojik sağlıklarını koruma kısmını afetzedelere bırakmayalım. Resmi yetkililer ve STK’lar bir süre bu konuda asıl sorumlulardır.
* Birçok depremzede de şehrini terk etti, başka coğrafyalarda yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Afet kaynaklı göç psikolojisi üzerine ne söylersiniz?
Bu göç, içinde çok büyük kayıplar içeriyor. Hem şimdi hem de gelecekleri için yaslı, endişeli ve kederli insanlar. Güven duyguları çok zedelendi. Uyum ve hayatlarını yeniden farklı bir coğrafya ve şehir kültüründe inşa etmenin kaygısıyla da
zorlanabilirler. Her tür desteği vermek bu psikolojiyi rahatlatır.
* Ülke olarak geçirdiğimiz yas süreciyle ilgili de ileride çok konuşacağız ama şimdiden bu konuya ilişkin söylemek istediğiniz şeyler var mı? Bir kısmımızın endişeleri arttı, geceleri uyku uyuyamıyor. Bir kısmımız öfke, suçluluk duyuyor. Sosyal medyada iyileşmeye yönelik tavsiye verenlerle “İyileşmek istemiyoruz, yasımız var” diyenler kavga halinde...
Şimdilik bu kavganın içinde değilim, olmayacağım da. Sosyal medyaya bakmayacak kadar yoğunum. Ama şunu söyleyebilirim; iyileşmek ve hayata yeniden dönebilmek için önce yasımızı tutmalıyız. Kimi üç hafta, kimi üç ay, kimi üç yıl tutar bu yası. Çok hızlı iyileştirme çabaları, bir tür inkâr, gerçekleri unutturma çabasıdır. Oysa yas tutmak hayata sağlıklı devam etmek için gereklidir. Yası tutulmamış travmalar ve kayıplar peşimizi bırakmayan hayaletlere dönüşür.
* Ve son olarak; siz nasılsınız?
Üzgünüm.
Yeşim Yorulmaz, psikolog
‘Depremzedelerin şok ve inkâr evresinde olduklarını söyleyebiliriz’
*Bursa’da yaşıyorum. Sabah işe gitmek için kalktığımda öğrendim depremi. Haberleri izleyince olayın büyüklüğünün farkına vardım ve “Benim gönüllü olmam gerekiyor” dedim. Bölgeye Sağlık Bakanlığı vasıtasıyla psikososyal destek ekibi olarak geldik. Elazığ depreminde de
gönüllü olarak görev yapmıştım. Yaklaşık 10 gündür sahadayım.
* Burada UMKE çadırının yanında bir psikososyal destek çadırı kurduk. Bir saha taraması yaptık ve riskli grupları belirledik; 65 yaş üstü, engelli vatandaşlar, lohusalar, gebeler, psikiyatrik ilaç kullananlar ve sahada akut belirtiler verenler... Hem yetişkin hem de çocuk-ergen psikiyatrımızla koordineli çalışarak öncelikle eksik ilaçları tespit ettik. Bipolar bozukluk, panik bozukluğu, anksiyete bozukluğu olan kişiler evden çok ani bir şekilde çıktıkları için ilaçlarını alamamışlardı. Önce bu ilaçları temin ettik. Daha sonra çadırları gezmeye başladık ve psikolojik ilkyardım yapmaya başladık. Bağ kurup dinleyerek, bu süreçte yalnız olmadıklarını anlatarak... Şimdi bireysel görüşmelere de başladım. Aileler, çiftler geliyor; birlikte çok güzel yollar kat ediyoruz. Ayrıca psikoeğitimler veriyorum.
* Şu an artçılar devam ettiği için güvensizlik duygusu hâkim. Hepimiz için düzen ve güven duygusu çok önemlidir. O yüzden kaygı, stres, üzüntü, acı gibi duyguları görüştüğümüz kişilerde çok net bir şekilde görebiliyoruz. Belirsizlik de çok yoğun.
* Bilimsel açıklamalara da ihtiyaç duyuyorlar. İki gün önce (20 Şubat Pazartesi) Hatay’da olan depremi kastederek “Maraş’ta yine deprem oldu” diyorlar örneğin. “O deprem Hatay’da oldu. Biliminsanları burada başka şiddetli bir deprem olmasını beklemiyor” şeklinde açıklamak gerekiyor. Bu bile onları o kadar rahatlatıyor ki... Aynı şeyleri yaşamaktan, sevdiklerini koruyamamaktan endişe ediyorlar.
* Danışan hikâyeleri arasından beni çok üzenler de oldu. Mesela bir gece öncesinden konuşuyorlar; sabah kahvaltı planları var, sonrasında yapmayı düşündükleri var. Hepsi bir anda yok oluyor...
* Şu anda depremzedelerin aslında şok ve inkâr evresinde olduklarını söyleyebiliriz. Sıklıkla bunların belirtilerini görüyoruz; olayı, sevdiklerinin kaybını kabullenememe… ‘Flashback’ler de (olanları yeniden gözünde canlandırma) var. Uyuyamadıklarını, gözlerini kapattıklarında yine o anı yaşadıklarını söylüyorlar.
İsmail İşcen, psikolog
‘Psikolojik dayanıklılığın yanı sıra kaybın boyutu da önemli rol oynar’
* İlk hafta bir arama kurtarma ekibiyle yardım faaliyetlerinde bulunmak için Adıyaman’a gitmiştim. Önce orada görev yaptım, sonra yaşadığım şehre, Kocaeli’ne döndüm. O sırada Sağlık Bakanlığımız gönüllü olarak deprem bölgesine gitmek isteyen psikologların isimlerini istedi. Adımızı yazdırdık. İki hafta sonra sıra geldi. Üç gündür sahada psikolog olarak hizmet veriyorum.
* Kaldığımız çadırkentte iki psikoloğuz. Bir sosyal çalışmacı,
iki de psikiyatrımız var. Çadırımızda psikiyatrlarımız hasta görüyor. Biz de çadır ziyaretleri, ihtiyaç tespitleri yapıyoruz. Bir yandan da psikolojik ilkyardım çalışmaları gerçekleştiriyoruz.
* Maalesef daha önceden psikolojik rahatsızlıkları olanların bu süreçte daha da problemleri artmış olabiliyor. Onlarla bireysel görüşmeler yapıyoruz. Bazen çadırlarımızda, bazen o vatandaşların çadırlarının etrafında yürüyüş yaparken görüşüyoruz. Psikoeğitim çalışmalarımız da var. Psikiyatrımız ilaç kontrollerini ve takiplerini yapıyor.
* Afet durumlarında kişinin kendini onarma süreci vardır. Yüzde 70’i, 75’i bu doğal süreçte kendileri iyileşebilir. Travma sonrası stresin etkileri kendiliğinden geçebilir. Yüzde 20-25’lik bir kısımdaysa destek almakta fayda var. Bunda psikolojik dayanıklılığın yanı sıra kaybın boyutu da rol oynar. Kimi hiç yakınını kaybetmemiş kimiyse tüm ailesini kaybetmiş mesela… Dolayısıyla her fert için süreç farklı ilerler.
* Zaman ilerledikçe psikolojik durumların daha iyiye gittiğini gözlemliyorum. Ama kaygılar hâlâ fazla, bu da normal çünkü artçı sarsıntılar sürüyor.
* Şu an burada terapi süreci mümkün değil. Bir ay sonra akut dönemde gözlemlediğimiz uykuyla ilgili problemlerin, korku ve kaygının yüksek şiddetle devam etmesi durumunda terapi sürecine başlayabiliriz. Bu, kişiden kişiye göre de değiştiği için altı ay sonra da başlayabiliriz. Şu an sadece psikolojik ilkyardım kapsamında temas kuruyoruz. Onları anlamaya çalışıyoruz. Onlara değer verdiğimizi, yardımcı olmak için burada olduğumuzu ifade ediyoruz. Bununla beraber onları güçlendirmek adına geleceğe dair -yapabildiğimiz ölçüde- umut çalışıyoruz, yapılan güzel şeyleri anlatıyoruz. Her travma yaşayan insan pasif bir travma alıcısı değildir, kimilerinin de muhakkak bir çabası vardır. Biz bu çabayı güçlendirmeye çalışıyoruz.
Sencer Tabakçı, psikiyatr, Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi üyesi
‘Deprem gece olduğu için uyuyamamak çok sık gördüğümüz bir semptom’
* 11 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezdeydim. Bir hafta afet bölgesinde kaldım. Kahramanmaraş Fuar Merkezi’nde yaklaşık 900 çadırlık bir kent kuruldu. Biz de bir çocuk psikiyatrı arkadaşımla çadır kurduk. İlaç temin ettik. Bölgedeki psikiyatrlar da depremden etkilendiler ve bu yüzden hizmet vermekte zorlanıyorlardı. Dışarıdan gelen bir ekip olarak psikososyal yardıma ihtiyacı olanlara destek vermeye başladık.
* Deprem gece olduğu için ‘uyuyamamak’ çok sık gördüğümüz bir semptom. Ama benim rastladığım en ağır vakalar, yakınlarını enkaz altından kurtarmaya çalışırken kaybedenler veya çoklu kayıpları olanlardı. Çocuğu, eşi öldüğü için yalnız kaldığını hissedenler tabii ki daha ağır psikolojik semptomlar gösteriyorlar. Binaya veya kapalı bir yere girememek de çok sık rastlanan bir durum. Önceden şizofreni veya bipolar bozukluğu gibi rahatsızlıkları olanların da bu sorunları alevlendi.
* Deprem bölgesinde görev alan belediye çalışanları, sağlık hizmeti sunanlar veya arama kurtarma ekipleri de ikincil travmaya maruz kalıyor. Belediyenin Fen İşleri Dairesi Başkanlığı bize bölgede desteğe ihtiyaç olduğunu söyledi. Orada kaldığımız akşamlarda belediye işçileriyle grup çalışmaları yaptık. İçlerinde gece dışarıda güvenliği sağlayan bekçi de kar küreyen görevli de vardı. “Onlarca canlı çıkardım enkazdan ama çıkaramadıklarım da oldu” deyip bu durumla ilgili suçluluk hissedenleri gördük. Direkt enkaza müdahale eden bir ekip olmasak da o yoğun duyguları dinleyen kişiler olarak biz bile ruhsal anlamda etkilendik.
* Orada herkes birilerini, bir şeylerini kaybetmiş. Gittiği okul yıkılmış, bir arkadaşı ölmüş… Tüm bu zorluklara rağmen bazı insanlar, ailesini bir yere yerleştirip bölgede canla başla çalışıyordu.
* Çocuklar bazen kayıplarda beklediğimiz tepkileri göstermiyorlar. Bu da onların doğasıyla ilgili tabii. Yanımda çocuk psikiyatrı arkadaşım vardı. Enkaz altından çıkarılmış ama ailesini kaybetmiş çocuklara destek oldular. Onlara anne ve babalarının öldüğünü söylemeye çalışıyorlar ama olay çok taze... Daha yaralar veya ampütasyon gibi durumlarla karşı karşıya çocuklar. ‘Ne zaman, nasıl söylesek’ noktasında çok zor durumlar yaşandı.