Güncelleme Tarihi:
EDEBİYAT, YAYINCILIK, KİTAPLAR ÜLKENİN TARİHİNE PARALEL GİDER
Barbaros Altuğ / Yazar, edebiyat ajanı
1980’lerin başından söz ediyorum. Ülkenin, Kenan Evren’in faşist yönetiminden kurtulduğunu sanıp Özal derbederliğine sığındığı yıllar. Yayıncılık ve kitap dünyası ise tüm bu savrulmalara rağmen medeni ülkeler çizgisinde kalabiliyor. Pek çok alan bayağılaşmaya gönül eğse de yayıncılık ince eleyip sık dokuyarak yepyeni bir boyuta evriliyor. Erdal Öz’ün Can Yayınları, İletişim, Metis, Adam birbiri ardına, sonradan Türk edebiyatının en büyük isimleri olacak yazarları yayımlamaya başlıyor; Orhan Pamuk, Latife Tekin, Ahmet Altan böyle ortaya çıkıyor.
Döneme layık yazarlar
Edebiyat, yayıncılık, kitaplar ülkenin tarihine paralel gider ve sonradan, o dönem hakkında arkeolojik kazılar yapmamıza imkân verir. 2000’lere geldiğimizde yayıncılık da zincirinden boşanmış bir ‘Bunu da yayımlayalım bakalım’ ya da ‘E bu da para getirir, okuyan varsa bize ne’ çizgisine evrilmeye başlıyor. Bunun, politikayla başlayıp her alana yayılan bir çözülmeye, bir çürümeye ayna tuttuğunu da artık görebiliyoruz.
Ne olursa olsun hesap sorulamama, suçüstü yakalansan da bir şekilde üste çıkmayı becerme ve bunun artık kanıksanmaktan öte, olması gereken bir davranış biçimi olarak kabulü, elbette yayın dünyasına da yansıyacaktı. Entelektüelliğin, bilginin, düşünmenin aşağılandığı ve gerçek aydının yok değerine indirgenmeye çalışıldığı bu dönem, kendine layık yazarları, yayıncıları da yaratıyor.
Saramago’dan esinle (evet, esinlenseniz bile kaynağı anmak yayıncılığın, yazarlığın vazgeçilemeyecek kuralı, namusudur) kitap okumak denen bu marjinal uğraş elbette bu kirlenmeden kurtulacak. Çünkü edebiyat illa ki kötülerin kazanmadığı bir dünyayı vaat eder. Bu vaat için yaşayanların dünyayı daha iyi bir yer yapacağına inançla; iyi yazarlar, iyi yayıncılarla yola devam...
HER DERDE DEVA BU KİTAPLAR BİRAZ KANTARON YAĞINA BENZİYOR
Elif Key (Gazeteci, yazar)
KRİZ KOŞULLARI PEK ÇOK YAYINCIYI HIZLI SATIŞI OLAN KİTAPLARA ZORLUYOR
Cem Erciyes / Doğan Kitap Yayın Yönetmeni
Bir süre daha benzer kitaplar göreceğiz bence. Kriz koşulları pek çok yayıncıyı hızlı satışı olan kitaplara zorluyor. Çok kazandırdığını ya da hiç değilse depoda bekleme riski az olduğunu düşündükleri için, bu tür kitapları denemeye devam edeceklerdir. Ama sonuçta kalıcı olmadıkları da bir gerçek; hızla listelere girip yüksek tiraja ulaşıyor, bir süre sonra da kaybolup gidiyorlar. Güçlü bir Türkçe edebiyat dalgası kendini gösterinceye kadar bu tür sosyal medya dostu kitaplar listelere ağırlığını koymaya devam edecektir.
HERKES SAHNEDE OLMAK İSTİYOR ARTIK, KİMSE ALKIŞLAYAN TARAFTA OLMAYI KABUL ETMİYOR
Berbat Edebiyat (Bu akımın en çarpıcı örneklerini bulup paylaşan sosyal medya platformu)
Bizce ‘berbat edebiyat’, edebiyatla uzaktan yakından alakası olmayan insanların, toplumun hassas noktalarını (aşk, ayrılık, çay, rakı, adam/kadın vb.) günlük konuşma diliyle ifade ederek vasat altı bir romantizmle laf kalabalığı yaptığı bir akım. İlgisi olmadığı halde edebiyat üzerinden prim yapan, cebini dolduran herkesi bu topluluğa dahil edebiliriz.
Daha önce de vardı bu tarz kitaplar fakat sosyal medya kültürüyle dallanıp budaklandığı aşikâr. Bu yaygınlaşmanın temelinde iki şey var. İlki, yayınevlerinin salt ‘para kazanma’ kaygısı. Artık çoğu nitelik aramıyor. Tekel bayii zihniyetiyle yayıncılık yapıyorlar. Popülariten varsa ne yazdığının hiçbir önemi yok. İkinci sırada, insanların ‘tutmuş’ şeyleri taklit etmeleri yatıyor. Paulo Coelho, “İlk kitabımı yazmak 40 yılımı aldı” demiş vakti zamanında. Şimdilerde ise kitap çıkarmak için bir WhatsApp konuşması yetiyor. Herkes sahnede olmak istiyor artık, kimse alkışlayan tarafta olmayı kabul etmiyor.
Bu akımın bizim dönemimizdeki ilk temsilcilerinden biri Kahraman Tazeoğlu. “Bir zamanlar benim olan ellerin, şimdi neden ellerin” kalibresinde cümleler kurup yüz binlerce satan biridir kendisi. Sonra Ahmet Batman var mesela. Var olup olmadığı bile kesin olmayan birinin, yığınla şey yazan ama hiçbir şey anlatmayan satırları yine yüz binlerce satıyor. ‘Berbat edebiyat’ denildiğinde Hikmet Anıl Öztekin’e değinmemek olmaz elbette. “Her şey, güzel olacak” cümlesinin altına adını yazacak kadar enteresan biridir kendisi. “Bazen aklıma geliyor üzülüyorum, ya başkasına çay demlerse?” sorusuyla, edebiyatımıza yön vermiş (!) kişidir. Geçenlerde “Eylül, bari sen gitme” cümlesinin altına kendi adını yazmıştı yine.
Adamlık/kadınlık tespitleri
Sosyal medyada gündem olan, Anne Frank içerikli intihal olayından sonra Nilgün Bodur’u tanımayan kalmamıştır zaten. “Sallama insanlar yerine, demlenmiş insanlarla sohbet etmeyi tercih ettiğimden beri acımıyor canım” demiştir mesela. Bir kitabının, madde madde mutlu olmayı tarif eden sayfasında ise “Instagram’da Şeyma Subaşı’yı takip etme” diyebilmiş kişidir. Evet, bir kitapta yazıyor bu! Bunlara ek olarak Miraç Çağrı Aktaş, Pucca, Caner Yaman, Zeus Kabadayı’yı sayabiliriz. Kitabında hamile kalma tarifi veren Tuğçe Işınsu’yu ve adamlık/kadınlık üzerine inanılmaz tespitler (!) yapan Tuba Ezici’yi de unutmayalım...