Güncelleme Tarihi:
“İstanbul’a gelmeye bayılıyorum. Burası dünyanın en güzel yeri, Türkiye en sevdiğim ülke. Misafirperverlik başka bir boyutta yaşanıyor. Geçen sefer konuştuğumuzda daha gelmemiştim İstanbul’a değil mi? Dubai’deydik... ”
Koskoca gülümsemesi, gamzeleri, iri kirpikleri ve hayat dolu gözleriyle karşımda dünyanın ilk tesettürlü top modeli Halima Aden. Daha dünmüş gibi anlattığı anı, iki yıl önce yaptığımız röportajdan kalma. “Bu nasıl bir hafıza?” diye düşünmeden edemiyorum. Görüşmemizin üzerinden aralarında Vogue, Allure, S Moda gibi prestijli dergilerin de dahil olduğu 16 kapak çekimi ve kim bilir kaç defile geçti. “Evet, konuştuğumuzdan beri sadece iki senede moda endüstrisi çok değişti. Ben değişimin yüzü oldum. Moda haftalarında podyuma çıktım, Vogue dergisine kapak oldum. Gerisi de geldi. Moda endüstrisinde birçok tesettürlü model var artık. Beni kendilerine örnek alıp ilerlediler. Yeni model adayları şöyle diyebiliyorlar: ‘O da benim gibi Müslüman, benim gibi tesettürlü, benim gibi mülteci’...”
KEMİKLERİMİ ACITAN AÇLIK...
Hikâyenin ‘Benim gibi mülteci’ kısmına gelelim. Aden’in hayat öyküsü hayli acıklı başlıyor. Somalili bir ailenin kızı. Annesinin köyü yakılınca, ailesi Kenya’da bir mülteci kampına taşındı... Halima da gözlerini dünyaya Kakuma’daki o kampta açtı. Babası o küçükken öldü. Annesi, ablası ve erkek kardeşi ile Minnesota’ya taşındığında yedi yaşındaydı. Kamptaki günlerini şöyle anlatıyor: “Kampın içinde hayat çok kötü değil. Tüm çocuklar birlikte oynuyor, anneler birbirine destek oluyor. Ortada sınıfsal fark denen şey yok; çünkü sınıf yok. Bir yokluğun içindesiniz ama çocuk olduğunuz için fark etmiyorsunuz. Hatırladığım tek kötü şey açlık. O sonsuz açlık. Kemiklerin içinde hissedilen, acıtan açlık. Karnınız bu kadar şişken, nasıl bu kadar aç olduğunuzu düşünüp şaşırıyorsunuz.”
Bugün kamplardaki kadın ve çocuklara umut olmak adına UNICEF’in iyi niyet elçisi olan 21 yaşındaki top model, bugüne kadar 3 kamp gezdi. Kendi yetiştiği Kakuma da bunlardan biri. Umutsuzlara umut olmanın peşinde: “Mülteci kampında yetişmek farklı bir gerçekçiliği içinize işliyor. Mesela orada olmayacak şeylerin hayalini kurmazsınız. Hayal kurmazsınız ki. ‘Anneme bir şey olmasın, arkadaşlarım salgında ölmesin’ diye dileklerimiz oluyordu tabii. Hiçbir şeyim yoktu, böylelikle hayatta paranın satın aldığı şeylerin önemsizliğini öğrendim. Herkesle iyi geçinirim, bu da kamptaki çocukluğumdan kalma... Kampta pek çok farklı milliyetten insan vardı ama tüm çocuklar gayet güzel anlaşıyorduk. ‘Öteki’ olduğumu Amerika’da ikinci sınıfa başladığımda anladım. Çocuklar ‘Dilimizi bilmiyor’ diye benimle oynamıyordu. Kampta da çoğu çocukla aynı dili konuşmuyorduk ama bu onlar için engel oluşturmuyordu. Sadece bu bile düzen hakkında çok şey söylüyor.”
Ve bu düzeni değiştirmek adına bir şeyler yapmaya karar verdi. Ve bu ‘devrimci’ hamle için bir hayli enteresan, hatta sıradışı bir alan seçti: 2016 ‘Miss USA’ güzellik yarışması. Şöyle anlatıyor: “Lisede mezuniyet kraliçesi seçildim. ‘Müslüman kızdan mezuniyet kraliçesi olmaz’ algısını yıktım. Güzellik yarışmasına katılırsam üniversite için burs kazanabileceğimi de öğrenince, katılmaya karar verdim. Eğer her kızın bikiniyle katıldığı bir yarışmaya haşemayla katılırsam, benim gibi olan tüm kızlar da ‘İstediğim her şeyi başarabilirim’ diyebilirler. Değerlere sahip çıkarak, duruma uyum sağlanabileceğini göstermek istedim.”
HAŞEMA DA BİKİNİ DE ELEŞTİRİLİYOR
Böylelikle Amerika, tarihinde ilk kez haşemayla yarışan bir ‘Miss USA’ adayıyla tanıştı. Olay, Amerikan basınında büyük yankı uyandırdı. Peki güzelliğin yarıştırıldığı bir organizasyonda yer aldığı için eleştirilmedi mi? “Haşema giydiğim için eleştirenler olmuştu. Ama bikini giyen bir yarışmacıyı da eleştirmişlerdi, açık diye. Açık giyinirsen hakarete uğruyorsun, kapalı giyinirsen ‘acaba eziliyor mu’ diye eleştiriliyorsun. Biz kadınlara hiç rahat yok mu? Eğer senin seçiminse, açık giyin, saygı duyarım. Eğer tesettüre girmek senin seçiminse ona da saygı duyarım. Her kadın ne istiyorsa onu giysin. Kimse kimsenin seçimini de eleştirmesin. ”