Güncelleme Tarihi:
Kuvvetli, sadece acil durumlarda kullanılacak ve bu sayede halkın organize bir şekilde afet alanından tahliye edileceği yolların yapılmasının önemini anlatıyor; vatandaşın bir süre barınacağı açık alanların çoğaltılması; şehir içindeki hastane sayısının arttırılması gerektiğini ekliyor. İstanbul Üniversitesi Kentleşme ve Çevre Sorunları Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, bir kenti deprem güvenli hale getirmek için ivedilikle yapmamız gerekenleri böyle sıralıyor. Aynı zamanda TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olan Giritlioğlu, ülkemizde kentsel dönüşüm uygulamalarının yanlışlığını anlatıp ekliyor: “Özel yapılar denetleniyor ama kamu yapıları denetlenmiyor. Dolayısıyla şu an en güvensiz yapılarımız kamu yapılarımız; hastaneler de buna dahil.”
Depremin ardından erişilebilirlik sorunu yaşadık, yollar çöktü, kimi enkaz nedeniyle kapandı. Bu size ne düşündürdü?
Bunun nedeni, kentlerimizin yüksek nitelikli acil tahliye yollarının olmaması. Kent planlarımızda bu yollara hiç yer verilmiyor. Bugün yaşadığımız bu kaotik durumun en önemli nedenlerinden biri bu.
Yüksek nitelikli afet tahliye yollarını tarif eder misiniz?
Mühendislik hizmeti açısından nitelikli, yarılmayan, sadece acil durumlarda kullanılabilecek, bu sayede halkın organize bir şekilde afet alanından tahliye edileceği yollardır. Bu yollar gibi kamusal alanlar da son derece yetersiz. 2000’lerdeki özelleştirme politikalarıyla afet sonrasında bir süre barınabileceğimiz açık alanların sayısı azaldı. Park gibi alanlara çok ihtiyacımız var. Buralara hızlıca ulaşabilmek için de afet tahliye yolları şart.
Deprem bölgelerinde vinç ve TIR’ların giremediği sokaklar oldu; bir şehir plancısı olarak hatayı nerede görüyorsunuz?
Eski kent dokusu içinde çok dar yollara büyük iş makineleri normal zamanlarda bile giremiyordu. İşte o yüzden kent içi erişilebilirliği, afetleri dikkate alarak planlamak çok önemli. Hatay’da deprem zaten bekleniyordu ama “Bu senaryo karşısında ne yapılmış” diye bakıldığında karşılığını görmüyorsunuz, esas sorun burada. Kentleri bu senaryolara hazır hale getirmemiz gerekiyor.
Bir kenti depreme uygun hale getirmek için yapmamız gerekenleri sıralar mısınız?
Bu konuştuğumuz erişilebilirlik meselesi çok çok mühim, kente bütüncül bakmalı; kent merkezi, kent dışı ve diğer kentlerle ilişkiyi kurarak acil tahliye yolları hemen hazırlanmalı. ‘Kentsel boşluk’ diye tanımladığımız açık alanları çoğaltmalı.
‘Kamu yararı önde...’
Toplanma alanları da bu depremde çok konuşuldu. Deprem bölgesinde insanlar yağmur ve kar altında saatlerce sokaklarda, ayakta bekledi...
İstanbul’daki Zorlu AVM, deprem toplanma alanı üzerine yapılmış bir bina. Bütün mücadelemize rağmen inşaatı devam eden Etiler Polis Okulu da yine deprem toplanma alanıydı. Meslek odası olarak hep vurguluyoruz: Kamu yararını önde tutmak gerekiyor! Kamusal alanları dönüştürme politikasından derhal vazgeçmeli. Şehir hastanelerinin çoğu şehrin dışına doğru... Ama deprem anında şehrin içinde ve erişilebilir noktada hastanelere ihtiyacımız olduğunu gördük, değil mi? Özellikle büyük yerlerde hastaneler kentin tam ortasında olmalı. Diğer türlü kentlerin içi toplu mezar alanı oluyor. İstanbul gibi büyük bir yerde kent merkezindeki hastane başka bir yere taşınıyor. Nereye götüreceksiniz insanları? Gebze’ye mi, Silivri’ye mi, Tekirdağ’a mı?
Bir yandan da riskli bölgelerde yaşam sürüyor...
O riskli bölgelerdeki insanları tahliye etmek lazım. “İnsanları tahliye edin” dediğimizde alıp kentin dışına gönderiyor ama kent merkezlerini de başka bir kesime sunuyorlar. Kentsel dönüşüm bu değil! İnsanları o alanlar güçlendirildiğinde yerlerine geri dönmeli. İnsanlarımızı korumak istiyorsak gerçek bir sosyal konut politikamız olmalı.
Kamu binalarından bahis açılmışken... Yıkılan hastaneler oldu, Maraş’taki Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hastalar giriş katta bekletiliyor. Hatay’da havalimanı pisti çöktü. Yıkılan belediye binası da var. Nasıl oluyor, denetimden geçmiyor mu bu binalar?
2002 yılında Kamu İhale Kanunu yeniden düzenlendi ve 2003’ten bu zamana dek bu
kanunda 195 kere değişiklik yapıldı. Bu şekilde birçok firma yıllar içerisinde pek çok ihale aldı, binalar yaptı. Ama Kamu İhale Kanunu, bu binalara bir denetim öngörmüyor.
Nasıl yani? Mesela bir hastane inşa ediliyor ama sağlam olup olmadığı denetlenmiyor mu?
Özel yapılar denetleniyor ama kamu yapıları denetlenmiyor. Dolayısıyla şu an en güvensiz yapılarımız kamu yapılarımız. Evet, hastaneler de buna dahil. Yıllardır bunları açıklamaya çalışıyoruz işte... Kamu yapısı olması, kamunun kendini denetleyeceği anlamına gelmiyor ne yazık ki!
‘Sonuç ortada!’
“Büyük kentlerde şu an AVM otoparkları en güvenli yer” deniyor, katılıyor musunuz?
AVM’ler için ayrı bir denetim mekanizması yok. Yüksek teknolojili yapılar olduğunu kabul edebiliriz ama bu, hepsi böyledir anlamına gelmiyor tabii. Kimi yerlerde mahalle aralarında, küçük alışveriş merkezleri de var ve onların nasıl yapıldığını bilemiyoruz. Afet denince sadece depremi düşünmeyelim. Yangın çıktığında mesela, gökdelenler nasıl boşaltılacak; bunlar düzenlenmeli. İklim değişikliğine bağlı olarak kasırgalar, fırtınalar geliyor, tsunamiyi konuşuyoruz; hepsini düşünmek zorundayız. Hatay’da, Antep’te, Maraş’ta, 13,5 milyon insanın nasıl fay hattı üzerindeki alanlara yığıldığını gördük. Bu anlayışı değiştirmek gerek.
2002’de İstanbul için bir deprem master planı hazırlanmıştı. Acil afet yolları belirlenmişti. Deprem konteynerleri de hazır bulunacaktı. Nerede bu konteynerler?
Hepsi yok oldu. Acil afet yollarıysa İSPARK yapıldı. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil.
99 depreminden sonra “Neyse ki şunu yaptık” diyebileceğimiz bir şey var mı?
Ne yazık ki yok. Sonuç ortada!
‘Yorum yapmak için erken, yıkılan binalarla ilgili bilgilere hâkim olmalıyız’
Geçen hafta çok yeni binaların da yıkıldığını gördük. Bu ne düşündürmeli?
Bizim bir yapı denetim kanunumuz var. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra inşa edilen yapıların belli bir mühendislik hizmeti almış olması gerekiyor. Bugün yorum yapmak için çok erken, yıkılan binalarla ilgili bilgilere hâkim olmamız gerek. Ama çok sayıda yeni yapının yıkılması, yapı denetim kanununa rağmen inşaatların kontrolsüz şekilde yapıldığını düşündürüyor. Deprem bölgesindeki bazı kentlere bakıldığında Hatay ve Antep’te mesela İmar Barışı başvurusu da çok fazlaydı, o eski binalar yasallaştırılmıştı. Türkiye genelinde 13 milyon yapı bu İmar Barışı’yla yasallaştırıldı ve içinde yaşayan insanlar kaderlerine terk edildi. Sonuçta bütün bu yapılar hepimizin başına çöktü, topyekûn enkaz altında kaldık.
‘Altında ticari hizmetlerin olduğu binalara dikkat! Kafasına göre kolon kesiyor, kimsenin haberi olmuyor’
Bu depremle birlikte kentsel dönüşümden çok güçlendirmeyi konuşmaya başladık. Siz ne öneriyorsunuz?
Fayda/maliyet analizine bağlı olarak güçlendirme evet, öneriyoruz. Biraz yapıların durumuna bağlı tabii...
7,5’lik bir depremde çok zarar görmüş bir yapının güçlendirilmesi elbette mümkün değil ama hafif hasar aldıysa sorun güçlendirmeyle çözülebilir. Ama şunu da konuşmamız çok önemli: Belediyeler, iskân almış bir binayı sonradan hiç denetlemiyor. Özellikle altında ticari hizmetlerin olduğu binalara çok dikkat etmek gerek! Ciddi mühendislik hizmeti almadan yapılmış değişikliklere, tadilatlara şahit oluyoruz. Kafasına göre kolon kesiyor mesela ve kimsenin haberi olmuyor. Bu kadar acı deprem deneyimleri yaşamış bir ülke olarak artık bunlara yol vermemek lazım. Belediyeler, belli aralıklarla çok sıkı denetimler yapmalı. “Her şey normal mi, sağlam mı” bakmalı.