Oluşturulma Tarihi: Mart 24, 2019 08:30
Ülkemiz mutfağı hızla üzerine çikolata dökülüp antepfıstığı serpilmiş kebaba doğru gidiyor. İş oraya varmadan trendi yakalayayım istedim ve gözümü karartıp bir süredir dikkatimi çeken lokma kuyruğuna girdim. Mehmet İren yazdı
Eğer bu zamana kadar okumuşluğunuz varsa benimle ilgili bir durumu fark etmişsinizdir. Sıralara, sıraya girme olayına özel bir zaafım var. Bir yerde sıra gördüm mü ucundakiyle ilgilensem de ilgilenmesem de hemen girmek; sıranın adabı yerinde mi, beklediğimize değecek bir yere varıyor mu, ilerlemesi ne kadar sürüyor gibi konuları etüt etmek istiyorum. Bir nevi karikatürlerdeki “Selamünaleyküm, ne toplaştınız bakem buraya” adamıyım bu açıdan.
Bir süredir, İstanbul’da yaşayan bir insanın gözden kaçırması neredeyse imkânsız olan yeni bir sıra türümüz var, malum. Ucu lokmaya çıkıyor. Şansıma bu ‘yeni dalga lokma’ (lokmawave de diyebiliriz, daha havalı olur) işini ilk kez Beşiktaş veya Kadıköy’de görmüş bir kişi değilim. Bir Atina ziyaretinde Lukumades isimli konsepti ve iş modelini görmüştüm. Etraftaki vatandaşlarımızın “Aa utanmazlara bak, hem bizim lokmamızı çalıyorlar hem de üstüne saçma sapan soslar döküyorlar” diye söylendiğini de hatırlıyorum. Ama Yunan yapınca batan konsept, yerli ve milli olarak uyarlanınca havada kapıldı.
‘Bocala çikolatayı, doldur karameli, bas fındığı’ diye özetleyebileceğimiz lokmaları beklerken heyecanlı diyaloglara da şahit oldum.Neyse, bir süredir gözüm kuyrukta, giresim var da hem çok lokma hastası değilim hem de sıra sonsuza uzandığı için gözüm kesmiyor. Esasen pek çok sırayı bir diğer saçma zaafım olan TikTok videolarıyla oyalanmak suretiyle rahatlıkla geçirebiliyorum ama bu öyle videoyla geçecek türden bir sıra değil. Altı bölüm mini dizi anca yeter gibi duruyor.
Sonunda şehri saran lokmacılardan birinde nispeten daha makul sürede bitebilir görünen bir kuyruk yakalamayı başarıyorum. Hazır hava almaya çıkmışken fırsat bu fırsat diyerek geçiyorum en arkaya.
Ya lokmacı bloklarsa...
Yaş ortalaması genç. Birkaç tane benim gibi aşırı şeker yaşını geçmiş lakin merakına yenilmiş birey de var ama nazar boncuğu niyetineyiz oran olarak. Sıraya haklı olarak girmemiş ama yandan arkadaşlarına sataşmayı da ihmal etmeyen bir İzmirli “Ya siz İstanbulluların lokmaya para vermeniz zaten tuhafımıza gidiyordu, şimdi bir de üzerine çikolata dökmeye başladınız, vallahi siz adam olmazsınız” diyor. İçimden “Oralarda bir noktan var aslında senin de” diyorum.
Sırada ise nasıl lokma yeneceğini önden kararlaştırmaya çalışan heyecanlı diyaloglar var. “Kaymak koyduralım” diyen, “Fındık, ille de fındık” diye sayıklayan, “Bitter çikolata var mı” diye merak eden; ne ararsan var. Acemisi olduğum ortamda biraz huylanıyorum. Acaba siparişi hızlı ve net veremezsek lokmacıları kızdırıyor ve bloklanmak suretiyle bir süre lokma alamaz duruma mı geliyoruz? Sonuçta bu üçüncü dalga esnaf daha önceki dalgalara pek benzemeyebiliyor. Laptop açmaya kalkanı kafeden kovan ekol, siparişini düzgün veremeyenin elinden lokmasını da alır mı alır.
Yazıyı okuyup fotoğraflara bakınca kafanız karışmış olabilir. Hatırlatalım: ‘Eski nesil’, geleneksel, orijinal, öz lokma tatlısı böyle bir şey...
Sabırlı bekleyişimin sonunda bir nevi Starbucks modeli çalışan bankoya ulaşıyorum. Hızlıca mönüden gözüme çarpan ilk çeşidi seçiyorum. İsminizi alıyorlar, lokmanız çıkınca anons ediliyor.
Çikolata dolgulu, çikolata soslu, daha çikolata alacak yeri kalmadığı için fındık vs. ile yoluna devam etmiş lokmama kavuşuyorum. Benlik değil ama bunda şaşırılacak bir şey yok, zaten baştan fikir olarak da uzak gelmişti. Ülke mutfağının ne ara her şeyin üzerine çikolata eritip dökmemize varacak noktaya savrulduğunu düşünürken, bir yandan da şeker komasını kovalıyorum.
‘Furya esnafı’ işbaşında
Esasen bu trende ‘furya esnafı’ adını verebiliriz. Bir ömür hangi gıda trend olursa ona koşup inişli çıkışlı bir hayat yaşayan müteşebbisler var. Bunlar hangi
yemek moda olursa mevcut dükkânlarını kapatıp ona dönüyorlar. Çiğköfteci mi? Yapıştır. “Abi kahveci diyorlar”, “Ne diyorsun? Topla çiğköfteyi, hemen kahveye dönüyoruz.” Derken hop, rüzgâr burgerciye döndü, biz de dönelim... Değişken ve inişli çıkışlı bir ticari kariyer.
Aslında hazır elim değmişken ve şeker yüklemesinden kafam nereye çalışacağını bilmezken, tatlı bombardımanıyla
muhafazakârlaşma arasında da bir bağlantı kursam kurarım da, ben bunu yapacak doğru kişi değilim galiba...
‘Yeni nesil’ lokmacıların önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Son toplamda lokma sırası bana içeriden de, dışarıdan göründüğü kadar anlamsız görünüyor. Daha da yemem. Zaten bunu bile zor yedim. Ama böyle deyince de işletmeci arkadaşlar kızıyor. Onlar da kızmasınlar, benim bir gıda ürünüyle ilgili sübjektif görüşümün çok da bir önemi yok. Uzman değilim, bir şey değilim; ben beğenmedim diye kimse ayağını da kesmez. Ha ama Vedat Bey beğenmezse işte o sıkıntı, onu diyeyim.
Ayrıca gıda trendlerimizdeki ‘yeni nesil’ ön tamlaması da ihtiyacı karşılamıyor bence. “Ürüne yandan yedirdim, şimdi de sana yediricem” dense daha samimi, daha gerçekçi olur gibi...