Güncelleme Tarihi:
Her günkü gibi sabah otobüse bindim. Geldiğimiz yer, bizim Zorlu Tüneli diye adlandırdığımız bölge. Bir ucu Zorlu Center, diğer ucu Gayrettepe metro istasyonu. İşyerim yani.
Tünelin Gayrettepe tarafında L şeklinde bir dönüş var. Burası insanların izdiham yaşadığı bir nokta. Aslında 10 metrelik bir yer ama bütün tüneldeki insan trafiğini durduruyor.
Herkes kendi sağından yürüse sorun yok fakat bir türlü olmuyor bu. Güvenlik geliyor, ortaya seyyar direkler koyup araya bir bant çekiyor, binlerce insan basit şerit sayesinde güvenli bir şekilde geçebiliyor böylece.
Zil yaklaştıkça...
İlginç, bir yere hapsedilmedikçe yolu bile kullanmıyoruz. Eğer şerit yoksa bu yoğunluk sabah mesaisine giderken de yaşanıyor. Resmen çile haline geliyor 10 metrelik dönemeç.
Eğer körler için konulmuş, bildiğim bir sarı çizgiyi takip ederek yürüyorsam çok hızlıyım. Zorlu Tüneli çok iyi bildiğim bir yer. Yedi yıldır geçiyorum buradan. Hatta artık esnafa selam vererek...
Geçen gün karşıdan gelen bir zil sesiyle irkildim birden. “Allah Allah, biri bisiklete mi biniyor bu kalabalıkta?” diye düşünürken ses daha da yaklaştı. Ben nasılsa yanımdan geçer diye aynı hızla devam ediyorum yürümeye.
Demeye kalmadan güm diye çarpıştık. Ama ne çarpışma! Kafamdan kemik sesi duydum. Gözlük gözümden fırladı. Arkadan gelen kadın bana çarptı.
Şaşkınlığı atlatana, ne olduğunu anlayana dek 15-20 saniye geçti öyle. Meğer karşıdan gelen zil sesi bisiklet değil, tanıdığım bir başka kör arkadaşımmış. Bastonuna zil takmış. “Duymuyor musun zil sesini!” diye kızdı bana. Kendince haklı tabii.
Duble çizgi lazım
Biraz canımız yandı ama neyse ki çok ciddi bir şey olmadı. Artık zilli bastonlar da varmış, bunu da şiddetli bir çarpışma sonucu öğrenmiş oldum. Ayaküstü kısa bir sohbet ettik, hatta bundan sonra belediyeden duble yol gibi, gelişli gidişli duble sarı çizgi istememiz gerektiğine karar verip gülüştük. Sonra ikimiz de işlerimize yetişmek üzere vedalaştık.
Sonra biz iki körün tüneldeki çarpışmamızı o kadar insan neden görmedi acaba diye düşündüm. Şöyle bir sonuç çıkıyor: Sanırım bazen hayat mekanikleşiyor. Herkes sadece o anda nerede olduğunu, kendisinin ne yaşadığını, ne gördüğünü önemsiyor. Hiç anlam veremiyordum, benim başıma da geldi işte bu mekanikleşme.
Sadece önünüze, yolunuza bakmayın. Beş duyunuzun beşini de kullanmayı deneyin hayatta. ‘Beş beşlik bir hayat’ çok daha eğlenceli değil mi? Hepsinin tadı ayrı bir güzel bence...
Robot gibi gidiyorsunuz
Bizim bastonla takip ederek ilerlediğimiz bu sarı çizgilerin ilginç bir yönlendirme şekli var: Bütün köşeler 90 derece açıyla yapılıyor. Takip edince robot gibi hareket ediyorsunuz. Bu sebepten bazen başka bir sarı çizgi buluyorsunuz, biraz da işi hızlandıracak zannediyorsunuz. Ama sonra birdenbire bitiyor. “Haydaa neredeyim şimdi ben, keşke bildiğim yoldan gitseydim” diyorsunuz. Geçenlerde bir AVM’nin çıkışında bir çizgiye rastladım. “Bir gideyim bakayım, acaba ucu nereye çıkar” diye koyuldum yola. Fakat ucu bir duvarda bitti. Duvarı takip, bir kapı... İçeri girdim, bir-iki dakika sonra birileri geldi. Otoparkmış orası. Oraya sarı çizgi niye yaparsın, sanki arabayla mı gelecektim AVM’ye?