Güncelleme Tarihi:
Hafta içi izin kullanmak aslında çok güzel. Herkes okula gittiği için eve bir sessizlik hâkim oluyor. Bugün de kendi kendime ‘Oh, kafam dinlensin’ diyordum ki telefonum hiç susmadı. “Harun Bey size bir teklifimiz var” diye başlayan aramalar artık çok can sıkıcı olmaya başladı. Bankalar, GSM operatörleri veya internet firmaları tarafından sürekli bir telefon taciziyle karşı karşıyayız. En sonunda telefonu sessize aldım, kurtuldum. Haberleri okuyayım, Twitter’a bakayım derken kahvaltım bitti. Bir çevrimiçi sohbetim bayağı eğlenceli geçti, güzel dileklerle vedalaştık arkadaşımla.
Bastonum takıldı...
Sırada günün işleri vardı... Tıpkı yazın Almanya’da gerçekleştirdiğimiz gibi yine bir dans gösterisi söz konusu ve bu yüzden provam vardı. Sonrasında da vize görüşmesine gidecektim. “Her şey son derece yolunda gidiyor, güzel bir gün olacak” dedim ve yola çıktım. Her zamanki gibi durağa doğru yürürken bastonum hiç normal olmayan bir cisme takıldı. Önce doğru yerde olup olmadığımı kontrol ettim. Sağımda cami olmalı, solumda bir lise... İkisinin ortası sokak... Bu saatlerde hiç yoğun olmadığı için genelde sessiz olur. Bu yolu özellikle tercih ediyorum; çok araba geçmediği için yokuş aşağı, neredeyse yolun ortasından yürüyorum. Bastonumu sağa sola savura savura, içimdeki çocuğun oyun oynama isteğine de karşı koymadan ilerliyorum.
İşte yine böyle giderken bastonuma takılan nesne yüzünden durdum. Ne olduğunu da merak ettim. Biraz daha dürtükledim ve yumuşak bir doku hissettim. Sonra yere eğildim ve parmağımla dokundum. Tüylü bir canlı var. Önce bir kedi uyuyordur diye umdum tabii. Daha sert dürttüm ve anladım ki meğer ölmüş. Neden yolun ortasında diye dertlendim. Buradan hiç kimse geçmemiş miydi?
İki arkadaşımla hayatta görmezden geldiklerimiz ve erişemediklerimiz üzerine oldukça derin bir sohbete daldık.
Bütün neşem kayboldu. Zavallı yolun ortasına düşmüş, hiç kimse de yardım etmemiş. Birileri neden kenara çekmedi diye sinirlendim. Çantamdaki poşeti aldım. Kediyi kenara çekmek için poşetle dokundum. Soğuktu... Birden karnım kasıldı, tuhaf oldum. Aslında nedenini bilmesem de ben kolay kolay kedilere dokunamam. Stüdyodaki kedimiz Matilda sayesinde yavaş yavaş onlara alışmaya başlamıştım. Bu yaşadığım çok sert oldu benim için fakat kendimi mecbur hissettim. Zorla yendim korkumu ve kenara, bir toprak parçasına koydum cesedi. Üstünü de örttüm. Ne yapabileceğimi bilemeyerek yaşadığım travmayla otobüse bindim. Gün daha da tuhaflaşıyordu...
Dans provası bitti. Ardından iki gören arkadaşım ve bir görme engelli bendeniz, vize başvurusuna gittik. Yurtdışındaki gösterimizden sonra projemizin ikinci ayağı Türkiye’de organize edilecek ve teması da ‘erişilebilirlik’ olacak. Fakat başvurumuz için destek aldığımız acentenin internet sitesine bir türlü erişilemiyor.Bırakın beni, görebilen arkadaşlarım bile beceremedi. İki saat uğraştık ama yapamadık. “Bunun için bir uzman gerek” dedik ve şişen kafalarımıza izin vererek şimdilik bu işten vazgeçtik.
“Nasıl bir gün yaşadık böyle” diyerek iki arkadaşımla hayatta görmezden geldiklerimiz ve erişemediklerimiz üzerine derin bir sohbete daldık. Güneş batmaya başlayınca da vedalaşıp Şişhane metro istasyonunda, iki ayrı yöne doğru evlerimize dağıldık.