Güncelleme Tarihi:
Kendi annelik tecrübelerini samimiyetle sosyal medyadan paylaşarak geniş bir takipçi kitlesine ulaşan ‘Blogcu Anne’ Elif Doğan’ın ‘Annelik Her Zaman Tozpembe Değil’ kitabını çıkarmasının üzerinden yaklaşık 10 yıl geçti. Şimdi de ‘Meğer Ben Feministmişim’ kitabıyla kadın hareketiyle ilgili kendi tecrübelerini anlatıyor. “Kendimi ilk ne zaman ‘feminist’ olarak adlandırdığımı hatırlamıyorum. Bunun zaman aldığını biliyorum sadece” diyen Elif Doğan zaman içinde, o güne kadar ‘doğru’ varsayılan ve kabul ettiği her şeye farklı bakmaya başladığını anlatıyor kitabında. Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan ‘Meğer Ben Feministmişim’ dördüncü baskısına geçmişken Elif Doğan’la konuştuk.
◊ Kitapta “Feminist kelimesini kendime dair telaffuz etmek zaman aldı” diyorsunuz. Özellikle erkekler, neden korkuyor feminizmden?
Düzen değişikliği, ayrıcalıklarından vazgeçmeleri gerekecek çünkü. Çayı önüne gelmeyecek mesela. Kadınların bu kadar güçlenmesi rahatsız ediyor onları. Aslında erkekler ayrıcalıklarından dolayı fark etmiyor ama bu ataerkil düzen herkes için yük. Tabii kadınların yükü çok daha ağır, o yüzden isyan ediyoruz. Ben de blog yazmaya başladığımda gelen yorumlar sayesinde o kadar farklı tecrübelerle karşılaştım ki “Her şey benim bildiğim gibi değilmiş” dedim.
◊ Siz feminizmi nasıl tanımlıyorsunuz?
Kadınların başını çektiği, onların ihtiyaçlarıyla yükselen ama avantajlı erkeklik dışında kalan her kesimin faydasını gözeten bir ideoloji. Daima gelişen, hiç durmayan, hep ezilenden yana olup bir şeyler söyleyen bir yaşam biçimi.
◊ Kadınların başını çektiği bir değişim var...
Değişmeyen şeyler var ama kırılan çok şey de var. Kitabın üçüncü baskı haberini aldığımda plajdaydım ve çok sevindim. Garson sevincimi görüp “Müjdemi isterim” deyince kitabı anlattım. “Feminizm abartılıyor, genç kızları etkiliyorlar” dedi. O an, onca işi arasında, ona istediklerimi anlatamayacağımı fark ettim ve bir şey demedim. Bu algılar hâlâ devam ediyor fakat 73 yaşındaki babam feminizmi biliyor ve konuşabiliyorsa bu kadınların ve feminizmin başarısıdır.
◊ ‘Kadınlar çiçektir’den kurtuluyoruz ancak bu kez de ‘Kadınlar güçlüdür’ söylemiyle karşı karşıyayız. Siz de kitapta kadınların her şeye yetişme sorumluluğundan bahsediyorsunuz...
Her şeye yetişmek, birçok şeyi aynı anda düşünmek, yemek yaparken bir koşu da gidip çamaşırları asmak gibi bir sürü şey var. Bir gün ben dışarıdayken eşim evi süpürmeyi yarıda bırakıp çocuklarla çıkmış. “Hava o kadar güzeldi ki
çocuklarla parka gittik” dedi. Çok mantıklıydı ama bunu benim asla yapmayacağımı fark ettim. Evi süpürür, makineyi kaldırır, hatta toz alırdım muhtemelen. Biz de kendi üzerimize yükler almaya teşneyiz ama bu genetik bir kod değil.
◊ Neden yapıyoruz bunu?
Bize dayatılanlar yüzünden bunları üzerimize almaya daha hazırız. Eve gelen misafirlerin kız çocuklarına “Bize bir kahve yapsın da içelim” demeleri mesela. Oğlan çocuklarından böyle bir beklentisi yok kimsenin. Kabul etmemeye, reddetmeye, fark etmeye başlamamız gerek. Neyse ki bir şeyler değişiyor ve değişen şeylerden en önemlisi bize dayatılan bu yüklere ‘Dur’ demeye başlamamız.
◊ Instagram’da sergilenen annelik ‘performansları’ nasıl etkiliyor insanları sizce?
Eğer 16 sene önce, ilk anne olduğumda şu anki sosyal medyaya düşmüş olsaydım herhalde kendimi çok yetersiz hissederdim. Neyse ki şu an bilirkişilik taslayanların tersine gerçekleri gösteren hesaplar da arttı. Çocuğunla uyumlu kıyafetler giyip poz vermek, uykusuz ve gözlerin şiş halde bir fotoğraf koymaktan daha çok ‘beğeni’ alıyor elbette. Algoritması böyle... Ama hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bu gerçek hesapların varlığıyla birçoğumuz yalnız olmadığımızı anlıyor, paylaşıyor ve dayanışıyoruz.
‘Ben iflah olmaz bir ümitvarım. Her karanlığın sonunda bir aydınlık olduğuna inanıyorum.’
◊ Kadın mücadelesi çok uzun zamandır dijital dünyada. Sosyal medyanın ve dijital aktivizmin kadın mücadelesinde nasıl bir etkisi var?
Orada bir araya gelmenin, buluşmanın, organize olmanın gücünü görebiliyoruz. Toplumsal olayların geneli için geçerli bu, mesela Gezi’ye Twitter’dan görüp katılmıştım. 8 Mart’lara katılma kararlarım da hep sosyal medya çağrıları üzerinden olmuştur. Feminizm açısından ‘bilinç yükseltme aygıtı’ olarak düşünebiliriz. Hiç aklımıza gelmeyen şeylerle karşılaşıyoruz ya da
yalnız olmadığımızı fark ediyoruz. Tabii tek başına yeterli değil. Kadınlar sadece sosyal medyayla da sınırlı kalmıyor zaten, mücadeleyi sokaklara ve hayatın her alanına taşıyor.
◊ Neler umuyorsunuz gelecekten ve kadın mücadelesinden?
Ben iflah olmaz bir ümitvarım. Bunu saflıktan söylemiyorum, direniyorum ve umut ediyorum. Çünkü önüme konulanı kabul etmiyorum. Her karanlığın sonunda bir aydınlık olduğuna inanıyorum. Bir gün her şey çok güzel olacak mı bilmiyorum ama öyle olması için çabalamaya, direnmeye, talep etmeye devam etme gücü veren feminizme inanıyorum.
◊ Okurlardan kitaba gelen tepkiler nasıl?
Umduğum gibi ilerliyor her şey. Çok iyi geldiğini söyleyenler, yalnız olmadığını fark edenler ve “Ben hiç böyle düşünmemiştim” diyenler oluyor. Sanırım en çok da bu mutlu ediyor beni ve gerçekten çok duygulanıyorum.
◊ Siz okurlar ne düşünsün istersiniz?
Genç kadınların okumalarını gerçekten çok istiyorum. Küçük kızlarına imzalamamı isteyen okurlar oldu. “Umarım ileride okuduğun bu kitaptaki her şey ‘saçma’ gelir, okudukların çağdışı kalmış olur” diye imzalıyorum. Çocuklu kadınların yaşadıklarında yalnız olmadıklarını, hiçbir şeyin kendilerinden kaynaklı bir sorun olmadığını fark etmeleri; çocuksuz kadınların mutlaka evlenip çocuklu olmak zorunda olmadıklarını görmelerini istedim. Daha gençlerinse önlerinde birçok seçenek olacağını ve hepimizin farklı yolculukları olduğunu fark etmelerini umarak yazdım.
‘Ebeveynliği cinsiyetten koparmak lazım’
◊ Anne olmak, feminist yolculuğunuzu nasıl etkiledi?
Anne olmasaydım birçok şeyin farkında olmayabilirdim. Annelik, birçok yükle beraber bir aydınlanma da kattı bana. Çünkü anne olunca benden ne kadar çok şey beklendiğini fark ettim.
◊ Babalardan beklenmezken annelik fedakârlıkla kodlanıyor genelde.
Maalesef öyle. Elbette çocuklarını çok seversin, her şeyi önüne koyabilirsin, neticede sorumlusun. Ama ‘saçını süpürge etme hali’ ve bunun övülmesi yanlış bir kod. Ebeveynliği cinsiyetten koparmak lazım.
◊ Üç oğlunuz var. Feminist bakış açınız annelik deneyiminizi nasıl şekillendiriyor?
Çok zor çünkü içinde yaşadığımız toplumdan muaf değiliz. Evde ne kadar bir şeyler öğretsek de dışarıda bambaşka bir dünya var. Ergen çocuk, belki cool olduğunu düşündüğü için o mesajın sonuna cinsiyetçi ya da homofobik bir küfür ekliyor ama onun ne anlama geldiğini, asla kullanmaması gerektiğini söyleyip duran bir annesi var tepesinde. Zamanla aileden aldıklarıyla fabrika ayarları yerleşecek, yetişkinliklerinde her şeyi ayırt edebilir bir konuma gelecekler. Tabii bunları sadece çocuklara değil, ataerkil düzende yetişmiş babalara da yerleştirmek lazım. Özellikle kız çocuk babalarının normalleştirdiği şeylerin nerelere gidebileceğini görmeleri daha kolay olur belki.