Güncelleme Tarihi:
Büyük bir sallantıyla uyandık İstanbul’da. Kardeşimin sesini duydum; “Abi ne oluyor”! Uğultuyu gök gürültüsü sandım, birden deprem diye panikle fırladım. Odanın içinde kardeşimle tutunduk birbirimize, annemlere ulaşmaya çalışıyorduk. Koridorda buluşup sarıldık. Yapacak hiçbir şey yok! Koridorda, korkuyla bekledik. Mutfak, salon yıkılıyordu sanki ve sessizlik oldu fakat hemen ardından sokaktan çığlıklar yükseldi. Mahallemizdeki kimi evler yıkılmıştı.
İşte en büyük paniğim bu oldu ve bir travma olarak kaldı bende. Biri koltuğu sallasa içim ürperir.
O günlerde görme yetim çok az vardı ve mahallede yıkılan evler hâlâ zihnimde…
Şimdi 10 ilimizde büyük bir afetle karşılaştık. Çok büyük bir acı ve biz bu acıyla yaşamaya devam ediyoruz. Ülkemizin neresine giderseniz gidin deprem bölgesi. Herkes benim yaşadığım gibi bilgisizce yaşıyor afeti.
Çıkabilirsen şanslısın...
Daha önce benim gibi görmeyen 7-8 arkadaşımla işyerimde yakalandık depreme. Hiçbir şey yapamadık; yerimizden bile kalkamadık. Şanslıymışız ki bir şey olmadı. Deprem haricindeki afetlerde böyle oturup bekleyemeyiz; yangın, su baskını ya da benzerinde ne olacak? Bunun için aldım afet ilkyardım eğitimini. Sonra da ailemle paylaştım. Evimde ne kadar eğitimli olursam olayım tek çıkış var ve bütün camlar demirli. Acil durumda çıkmak tamamen şans. Benim evim gibi milyonlarca var ve depremle ilgili hiçbir rapordan haberimiz yok. Aldık evi, oturduk! Çok kelimem var aslında; belki bu yaraları sarınca dersimizi alırız ve afetlere karşı en az riskle yaşayabiliriz.
Bildiğiniz yerlerin değişmesi sonradan kör olmak gibi… Henüz geçmedi, bu nedenle geçmiş olsun diyemiyorum. Doğa kimseyi ayırmıyor; engelli, engelsiz, kör ya da görüyor ya da hangi durumdaysanız... Hepimiz birlikte yaşıyoruz hayatı ve gelen hepimize aynı şiddette geliyor.