Güncelleme Tarihi:
AVM
‘İNDİRİMLER BAŞLADIĞINDA HALİMİZ NE OLACAK?’
Uzun bir süre sadece karşı apartmanın altındaki markete gitmiştim. Akasya AVM’ye giderken ne hissedeceğimi bilmiyordum. Bir AVM’de salgını unutmanız imkânsız! ◊ İPEK İZCİ
11 Mart Çarşamba günü, bir AVM’nin avlusundaki kafede eşimle sohbet ederken, Türkiye’deki ilk korona vakasının duyurulmasına saatler vardı ve biz, hastalığın evimizi paylaştığımız engelli kedimize bulaşma ihtimali olup olmadığını araştırıyorduk. Hemen o pazartesi evden çalışmaya başladık. Haftalarca gittiğim en uzak yer karşı apartmanın altındaki market oldu. Yine de AVM’ye gidip bir izlenim yazısı yazmamı istediklerinde iyi-kötü hiçbir şey hissetmedim. Akasya AVM’ye gittim.
Her yer tabela!
Önce tuvaletlere baktık: Maske ve eldiven atıkları için ayrı çöp kovaları hazırlanmış. İki lavabodan biri sosyal mesafe kuralları nedeniyle kullanıma kapatılmış. Mağaza çalışanları dahil herkes ama herkes maskeli! Bir ayakkabı mağazasının çalışanı “Bütün gün maskeyle durmak hiç kolay değil, akşama doğru nefesim kesiliyor” diyor.
Asansörlere ancak iki kişi binebiliyor, çıkacağınız katı yere monte edilen pedala basarak seçiyorsunuz. Mağazalarda sadece önceden belirlenen kabinler kullanılıyor; kabinin önünde bekleyen eşinize, dostunuza “Nasıl olmuş” diye sormayı bir süre unutun! Çünkü kabin alanına yalnız gitmeniz isteniyor. Deneyip çıkardığınız kıyafetler bazı mağazalarda ütüyle dezenfekte ediliyor, bazıları UVC ışınlarını kullanıyor.
Konuştuğumuz mağaza çalışanlarına göre bu bir haftada en çok tişört ve ayakkabı satılmış. Şimdilik bir yoğunluk olmadığını ama indirimler başladığında olacakları kestiremediklerini söylüyorlar. Hepimiz bekleyip göreceğiz.
PARK VE SAHİLLER
KURALLARA UYUP SOSYALLEŞMEYE DEVAM!
Ortaköy sahili eskisi kadar kalabalık değil. Dışarıdaki insanlar kurallara uymaya özen gösteriyor. 60 yaşındaki Kemalettin Kayahan, sahildeki bir bankta uyurken bile maskesini çıkarmamış. ◊ UYGAR TAYLAN
Bir sonraki durağım Kuruçeşme Parkı... İlk olarak çocuğuna bisiklet sürmeyi öğreten maskeli bir baba dikkatimi çekiyor. Hemen ardından elinde oltasıyla balık tutan 50 yaşındaki Sabahattin Yanık’ı görüyorum. Yanık, eşinin “Biraz çık, hava al gel. Belki balık tutarsın” diyerek onu sokağa yolladığını anlatıyor. Kimi maskesini çenesinin altına indirmiş. Yine de dikkat ediyorlar.
Arnavutköy biraz daha kalabalık. Maskesiyle bankta uyuyan bir balıkçı görüp fotoğrafını çekiyorum.
Sahilde koşanlar, balık tutanlar, çocuklarıyla gezintiye çıkanlar... Sıra sıra dizili tekneler fark ediliyor. Teknelerin maske ve siperlik takan personeli ellerinde ateşölçerle insanları karşılıyor.
Kolonya ikramı
Bebek Parkı’na varmamla maskesi, eldivenleri ve şapkasıyla tek başına piknik yapan Özlem Destan’ı görüyorum. Bebek’te yaşadığını söyleyen Destan, “Normalleşmek için acele etmiyorum. Park hazır açılmışken tadını çıkarıyorum” diyor. Parkın hemen yanındaki Bebek Kahvesi eski kalabalık günlerinden çok uzak.
Çoğu kişi biraz hareket etmek ve nefes almak için kendini dışarı atmış. Şeffaf malzemeli sırt çantasında yavru kedisini gezdiren bir vatandaşla karşılaşıyorum. Kedinin o hali sanki yeni hayatımızın bir özeti gibi!
Dönüş yolunda, bankta uyurken fotoğrafını çektiğim 60 yaşındaki Kemalettin Kayahan’la tekrar karşılaşıyorum. “Maske önemli, uyurken bile tedbirimi almak zorundayım” diyor. Çantasından çıkartdığı tütün kolonyasını ikram ediyor.
Son durak Maçka Parkı...
RESTORAN
ÜÇ AYIN SONUNDA BUNU HAK ETMİŞTİM
Kolonyamı, dezenfektanımı, ıslak mendilimi ve lazım olursa diye yedek bir maskeyi çantama atıp fırladım sokağa... Mekân mekân dolaşmaya hazırdım. Beni nelerin beklediğini çok merak ediyordum. ◊ EBRU ERKE
Üç aydır görüşmediğim arkadaşım Deniz’le, mahallesi Cihangir’de buluşacağız. Pek heyecanlıyım. Cafe 21’e oturuyoruz. İlk iş ateşimiz ölçülüyor. Bir deftere ismim ve telefon numaram yazılıyor. Sonradan hastalanan müşteriler olursa diğerlerine haber vermek için. Servisimize bakan Ömer, “Deniz Hanım mönüyü size WhatsApp’tan atmıştık” diyor. Güzel uygulama! Müdavimlere her gün mönü gönderiliyormuş. Bana da günlük yemekleri ufak bir kâğıda yazıp gösteriyor Ömer.
Kiraz ağacı yongasında kendi tütsüledikleri somonlu salata ve Ayvalık’tan gelen karışık ot kavurması sipariş edip paylaşacağımızı söylüyoruz. “Kusura bakmayın, ortaya servis etmiyoruz ama iki ayrı tabağa paylaştırabilirim isterseniz” diyor. Bir artı puan daha.
Yemeğimiz bitince meydanda çay, kahve içelim diyoruz. Bana çay, Deniz’e kahve... Çay karton bardakta, Türk kahvesi fincanında geliyor. Tat alamıyorum çaydan. Masalar küçük, sosyal mesafeyi korumak imkânsız.
Garip bir orantısızlık var
Beşiktaş’ın çarşısına geçiyorum... Garip bir orantısızlık! Pırıl pırıl kahveciler bomboş, pub’lar nispeten daha dolu, minicik kokoreççinin önü tıklım tıkış! Kahvecilerden biri “Abla dükkân kapalıyken sadece paket çalışıyorduk. İnan, işler daha iyiydi” diyor. Önünde uzun kuyruklar olan meşhur Karadeniz Dönercisi henüz açmamış. Kapısını aralık görüp kafamı uzatıyorum. Haftaya kurallara uygun şekilde açacaklar. ‘Kuyruk ne olacak?’ diye soruyorum. Mesafeyi koruyacaklarını söylüyorlar. İnşallah...
İyi ki süslenmişim!
En mutlu esnaf balıkçılar. Müşteri eskisinden de çokmuş. Ahtapot’un güler yüzlü elemanlarıyla hasbıhal ediyoruz. Saat 22.00’de kapanmalarının olumsuz etkisini anlatıyorlar. Rezervasyon almıyorlar. İş çıkışı erken gelen gedikliler oturup, keyif yapıp oradan eve geçiyor. Çatal bıçak dezenfekte edilmiş ve kâğıt ambalaj içerisinde, tuz-biber de tek kullanımlık.
Koşarak eve gidiyorum. Süslenip hazırlanacağım. Hayır, özel bir davete gitmiyorum. Eskiden haftanın en az üç-dört günü gittiğim şık restoranlardan birinde yiyeceğim. Makyajım, kıyafetim, küpem hatta topuklularım, ha bir de maskem... Biraz abarttığımı düşünsem de hiç oralı olmuyorum. Zira üç ayın sonunda bu ritüeli hak ettiğime inandırıyorum kendimi. Fine-dining restoranların çoğu saat 22.00 kuralından dolayı henüz açılmadı. Fatih Tutak’ın Turk’ü ve Deniz Temel’in Alaf’ı açık. Fatih birkaç gün sonra terasını açacak, o zaman giderim diye düşünüyorum. Mönüyü sadeleştirmiş. İlaveten bir de vejetaryen mönü yapmış. Sunset, tüm tedbirlerini aldı ve dün açıldı. Böyle bir dönemde açık alan büyük şans.
Alaf’a girer girmez ateşim ölçülüyor, dezenfektan sıkılıyor. ‘İyi ki süslenmişim’ diyorum ön masamdaki stilettolu hoş kadını görünce.
Her masanın köşesine bir QR kod yapıştırılmış. Telefonunuzla okuttuğunuz an mönüye yönlendiriliyorsunuz. Mönü çok sadeleşmiş. Ki, bence neredeyse tüm mekânlarda bir süre böyle olacak. Az, öz, lezzetli... Zaten çoğunluğun beklentisi de bu.
MÖNÜDE QR KOD DÖNEMİ
Masalara yapıştırılan QR kodu okutup mönüye ulaşmak çok kolay. Ancak maskeyle yemek yemek zor; lokmayı maskenin altından sokuyorum, zor oluyor; üstünden deniyorum, maskem kirleniyor. Sonunda maskemi sıyırıveriyorum...
Aylarca kafa yormuşlar
Deniz Temel mutfağından şimdiye kadar yediğim en iyi yemeği yiyorum o akşam. Restoran özlemimden bana öyle gelmiş falan değil. Belli ki üç ay boyunca iyi kafa yormuşlar. Mesela az kurutulmuş Boşnak eti, ardıç yağıyla geliyor. Çiğköfte yorumu dünyanın her yerinde satabilecek bir et tartar kategorisinde. Taş fırında pişmiş Konya küflü peynir soslu enginar sipariş ediyorum. Çatal, bıçak, keten mendiller her şey eskisi gibi. Gecede tek masa ağırlayan restoranlarda hijyeni korumak daha kolay.
Enginarım geliyor, kurallara uyarak yiyeyim diyorum ama yok... Enginar yapraklarını maskenin altından sokuyorum, zor oluyor; üstünden deniyorum, maskem kirleniyor. Servis elemanının söylediklerini ağzı maskeli olduğu için tam duyamıyorum. Herkes gibi maskemi boynuma doğru sıyırıveriyorum... Beni tek zorlayan şeyin sofrada maske olduğunu düşünürken diğer yandan da özlediğim açık havanın, medeni ortamın tadını çıkarmaya devam ediyorum.
SPOR SALONU
BİR ELİMDE FISFIS, BİR ELİMDE DAMBIL...VİRÜS TABİİ Kİ UMURUMDA!
Ülkemizdeki ilk vakanın açıklanmasından önce spor yapmak için salona gitmiş, bir hafta termometremle yaşamıştım. Bu kez önlemler tamdı, o kadar kaygılanmadım. ◊ FIRAT KARADENİZ
Mart ayının ilk günleriydi… ‘Koronavirüs’ terimi hayatımıza çoktan girmiş, toplu taşıma araçlarından kendimizi sakınır olmuştuk ama virüsün ülke sınırlarından girdiğini henüz bilmiyorduk!
18.00-19.00 arası bir saatte spor salonundan içeri girdim. Biraz koşu, biraz da kürek... Ağırlık kaldırmak için hazırdım! Ancak ağırlıkların olduğu küçük odaya girince yaptığım hatanın farkına vardım. Kalabalık, kalabalık, kalabalık… Herkes iç içe; dambılları biri bırakıyor, diğeri alıyor. Duş bile almadan çıkıp eve gittim. Bir hafta termometre elimde, aklıma geldikçe ateşimi ölçüp canımı dinledim. Neyse ki…
Bu olaydan yaklaşık 10 gün sonra, salgın önlemleri kapsamında spor salonları kapatıldı. O günden bugüne yaptığım tek spor, buzdolabına yürümekti!
Kısıtlamalar kaldırılınca spor salonlarına bir şans daha vermek istedim. Her zaman gittiğim salon henüz hazırlıklarını tamamlamamış. Kadıköy’ün hemen merkezindeki Sports Universe ise açılmış… Girer girmez ateşimi ölçtüler. Ellerimi dezenfektanla ovdum. Ve tabii ki maske… Maskesiz içeri giremezsiniz. Yoksa hemen veriyorlar. Üstelik maskenizi sadece egzersiz yaparken indirebiliyorsunuz. Bir aletten ötekine giderken bile takmalısınız.
Klima yasağı
Aynı anda kaç kişinin spor yapabileceği genelgeyle belirlenmiş. Koşu bantlarının bazıları sarı-siyah şeritlerle kapatılmış. Dokunacağınız yerleri, mesela koşu bantlarının tutacaklarını spordan önce ve sonra dezenfektanla silmeniz bekleniyor. Eğer biri unutursa görevliler hemen arkasından temizliyor.
‘Pedal’ odası kapatılmış, yerine ağırlıklar konmuş. Çalışmaya başlamadan önce dambılları dezenfekte etmeniz şart: “Bir elimde fısfıs, bir elimde dambıl. Virüs tabii ki umurumda!”
Önlemler gereği kendi havlunuzu götürmeniz gerekiyor. Eğer yoksa kullan-at olanlardan alabiliyorsunuz. Bakanlık spor salonlarından klimaları çalıştırmamasını istemiş. Neyse ki bu salonun tüm pencereleri açıktı.
Bana sorarsanız, ‘yeni normal’de spor daha zor. İş sadece sırtınızı düz tutmakla ya da ‘kaslardaki gerilimi hisset’mekle bitmiyor. Ama buna da alışırız!
KUAFÖR
HERKES İŞİNİ BİTİRİP EVİNE GİTME DERDİNDE
Uzun sohbetli, ikramlı bakım günleri geride kaldı. Kuaförlere, güzellik merkezlerine ancak randevuyla gidiliyor. Yanınızda birini götüremiyorsunuz. Makaslar, havlular poşetli; gözünüzün önünde açılıyor. ◊ MELİS YILMAZ
Kuaförler, berberler ve güzellik merkezleri 11 Mayıs’ta yeniden açıldı. Tedbirler kapsamında randevu sistemiyle çalışıyorlar. Sizden randevu saatinize uymanız ve yanınızda başka birini getirmemenizi rica ediyorlar. Salonlarda hem müşteriler hem de çalışanlar için maske zorunlu. Girişte ateşiniz ölçülüyor. El dezenfektanlarıyla karşılanıyorsunuz. Her yerde olduğu gibi burada da sosyal mesafe kuralı geçerli.
‘Yoğunluk geçti’
Dükkân kapasitesinin yüzde 50’si kadar müşteri alınıyor. Bir koltuk boş, bir koltuk dolu... Sarkan randevular içinse tek kişilik bekleme koltukları hazırlanmış. Çay, kahve eşliğinde uzun sohbetli bakım günleri bir süre daha olmayacak. Herkes işini bitirip bir an önce evine gitme derdinde...
Suyunuzu bile yanınızda götürmek durumundasınız. Eskisi gibi ikram yok... Hijyen kurallarına çok dikkat ediliyor. Tek kullanımlık önlükler ve havlular mecburi. Makaslar, manikür-pedikür aletleri ve tarakların poşetleri gözünüzün önünde açılıyor. İşlem tamamlandıktan sonra dezenfekte
makinelerine koyulup diğer kullanım için temizlenmeye ve poşetlenmeye hazırlanıyorlar.
Makyaj uygulamaları henüz başlamadı. Salonun sahibi Orhan Aslan, “Yeni kurallara uyarak müşterilerimize hizmet vermeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kuaförler için yasakların kalktığı ilk günlerde randevu listelerimizde daha fazla bir yoğunluk vardı. Şimdilerde normal sistemimize dönmeye başladık” diyor.