Yüzlerce konser, dolup taşan Açıkhava, çığlık çığlığa bir dinleyici kitlesi, onlarca hit şarkı... Star olmaya alıştınız mı?
- Bu üçüncü röportajımız, artık senli-benli konuşabilir miyiz lütfen (gülüyor)? Dışarıdan nasıl görünüyor bilmiyorum ama starlık mertebesi bana uçucu ve anlamsız bir kalıp gibi geliyor.
Neden?
- İnsanlar ulaşılmazken starlarmış, biz çok ulaşılabilir bir noktayız. Müzik endüstrisi içinde yıldız olarak görülüyoruz tabii ama daha önce de dediğim gibi popstar’lık gibi laflar bana çok plastik geliyor.
Bir de sana ‘yeni nesil’ sıfatını takanlar var...
- Yeni nesil değilim, bunu da kabul etmiyorum. 28 yaşındayım ve sistemin normal bir parçasıyım.
Kendine dışarıdan bakınca ne görüyorsun?
- Kendimi çok fazla işin bir arada bulunduğu bir fabrika gibi görüyorum. Çok çalıştığım için de biraz üzülüyorum.
Bu kadar çalışmak nelere mal oldu?
- Özgürlüğümden vazgeçtim. Hayatım eskisi gibi değil. Öğlen saatlerinde gezip dolaşmak benim için çok daha zorlaştı.
Sahnedeyken binlerce kişi adını haykırıyor, ışıklar sönüyor, evine dönüyorsun. Sonra ne oluyor?
- “Sahneye çıktın, yıldızsın. Eve dönünce yalnızsın” lafı hikâye. Bu bir süreç. Başta ben de öyle olmadığını düşünüyordum ama artık farklı bakıyorum. Biz sahnede kendimizi bile isteye satıyoruz; şarkılarımızı, hikâyemizi anlatıyoruz.
Her an başka Edis’lerle karşılaşabilirsiniz
Uzun zamandır ülkede hem şarkı söyleyip hem iyi dans eden hem de yakışıklı biri yoktu. Bu senin, müzik piyasasındaki eksikleri görerek kendin için planladığın bir paket miydi?
- Teşekkür ederim. Hayır, bu benim. Olduğum şey, beni bu noktaya getirdi. Kimse özel bir kumaş alıp üstüme dikmedi. Zaten bu bir proje olsaydı 10 sene boyunca aynı çocuğu izlerdik.
Tutan şarkıların formülünü bulduğun halde farklı tarzlarda şarkı yapmaktan çekinmeme sebebin bu mu?
- Ben istediğim müziği yapıyorum. Her sistemde olduğu gibi bizde de hiyerarşik bir durum var. İnsanları izlenme ve konser sayılarına göre bir kalıba sokuyoruz. Onun içinde de birkaç parlak şey bulunca, ‘Türkiye’nin yeni starı’ gibi bütün lafları üzerine bindiriyoruz. Benim bir kalıba girmeme gerek yok. Ama insanlar ‘Edis’ diye bir prototip var sanıyor.
Nedir o prototip?
- Dans ediyor, yaz şarkıları ve slow’lar yapıp söylüyor. Ama işin aslı öyle değil. Her an hiç beklemediğiniz Edis’lerle karşılaşabilirsiniz. Bir bakarsın iki sene sonra alternatif işlere kayarım. Kendimin farkındayım, olaya ‘star’ olmak istiyorum diye başladım. Ama hayat bir noktada sana müzisyen olduğunu mutlaka hatırlatıyor. Ben star’dan önce müzisyen olduğumu düşünüyorum. Zaten iyi müzik yapan da bir noktada star oluyor.
İnsanların para birimi oluyorsun Hayatın boyunca bunu mu istemiştin?- Evet, hayatım boyunca bunu istedim. Ama artık o isterkenki halimde değilim.
Elde edince değişiyor mu?- Hayır ama hiçbir şeyin hayalini kurduğum gibi olmadığını anladım. İşin içine girmeden, dışarıdan bakınca şöyle görüyordum: Sahnede alkışlanacağım, inince alkışlanacağım, oturduğum yerden para kazanacağım, zaten şarkı söylemeyi de seviyorum... Muhteşem bir hayatım olacak diye düşünüyordum.
Öyle değil miymiş?- Hayır, hiç değilmiş. İnanılmaz çalışıyorsun. Sürekli üretim halinde olman gerekiyor. Bazen başka insanların para birimi oluyorsun. Altında çalışan 100 kişilik bir ekip oluyor. Sen bir fabrikanın patronu, kendi markanın sahibi haline geliyorsun.
Bir senede iki reklam filminde oynadın, parayı buldun mu?- Öyle denilmez ya, ayıp olur. Rahat olduğum bir dönemdeyim. Ama işime çok para yatırıyorum. En büyük yatırımı da bu şekilde kendime yapıyorum.
Uzun ilişkilere aşkı yakıştırmıyorumKonserlerinde sana dokunmak için sahneye atlamak isteyen kızları güvenlik görevlileri zor tutuyor. Bu kadar istenen bir adam olmak ne hissettiriyor?- O kadar istenen bir adam olduğumu ben görmüyorum. Şöyle bir deney vardır, kurbağayı suda anında kaynatırsan girmez kaçar, yavaş yavaş kaynatırsan suda kalıp ölür. Hayatımda her şey o kadar adım adım oldu ki...
Peki, sen aynaya bakınca ne görüyorsun?- Kendimi beğeniyorum ama yakışıklılık göreceli bir kavram. Çok yakışıklı olduğumu düşünmüyorum, sadece kendimi, beğeneceğim bir forma getiriyorum. Zaten herkes kendini beğenir, kendini sevmezsen başkalarını nasıl seveceksin?
Bütün bunlar aşk hayatını nasıl etkiledi?- Çok kötü (gülüyor). Çünkü aşka ihtiyacım yok. Şu an bana yük olur.
Şarkılarında genelde aşk var. Nedir sence aşk?- Aşk, kaybetme korkusunun daimi olduğu bir hal. Bu yüzden de içinde acı olmayan aşk, aşk değildir. Uzun ilişkilere de aşkı yakıştırmıyorum.
Elde edince aşk şekil mi değiştiriyor?- Mutlaka ve bunu da herkes biliyor.
Toplumu bu hale getirenler düşünsün Twitter’ı sık kullanıyorsun. Orası senin rahatlama alanın mı?- Artık bıraktım.
Sebep?- Çok siyaset var. Yoruldum. Herkes birbirine çok kızgın ve bunun farkında değil. İki ay Amerika’da kaldıktan sonra buraya geldim. Twitter’a bir baktım, herkes birbirini öldürmek üzere!
Neden böyle oldu?- Toplumu bu hale getirenler düşünsün, konuşmayacağım.
Şu an ülkeye nasıl bakıyorsun?- Ülkenin, gençleri anlamakta zorlandığını düşünüyorum. Gözlemim şu: Köklü ve yaşça bizden çok büyük insanlar partilerin temelini oluşturuyor. Kadrolarını buna göre seçiyor. Ben bütün siyasetçileri büyük amcamla falan eşleştiriyorum. Ona bir şey anlattığımda bakış açısını biliyorum. Muhtemelen onlar da bize dair birçok konuya böyle bakıyor. Oysa biz çok genç bir ülkeyiz ve her işin temelini gençler oluşturuyor. Benim önerim kendilerine genç danışmanlar almaları.
‘Nazar mı değdirdim’ diye çok düşündüm
Geçen sene Harbiye konserinde annenin rahatsızlığından bahsetmiştin. Sonra da bu konuyu hiç açmadın.- Aslında bu, konuşmayı tercih etmediğim bir şey. Ama sen annemi tanıdığın için ilk kez burada anlatacağım...
Neler yaşadın?- Bir kez kanseri yenmişti. Hatta ‘Çok Çok’ şarkımı yayımladığım zamandı, ameliyatı o dönemde geçirmişti. Şimdi hastalık nüksetti. Ameliyat oldu. Yeniden tedaviye başladı. Doktorlar bunu ilk yaşadığımızda çok olumsuz konuşmuştu. Ona rağmen çok iyi ilerledik. Ben de bunun müjdesini vereyim; yaşadıklarımız bu hastalıkla mücadele edenlere de umut olsun diye geçen seneki Harbiye konserinde “Bu kadınlar kanseri yendi” dedim. 10 sene sonra anneannemin karın zarında yeniden hastalık nüksetti. Şimdi de annemde... Sonra, “Anlatarak nazar mı değdirdim” diye çok düşündüm.
Çok üzüldüm, acil şifalar dilerim. Ne kanseri?- Teşekkür ederim. Aynı kanserin devamı, dile getirmeyi istemem ama yayılmaya devam etmiş. Kolay geçirilebilen bir kanser değil. Dün, son kemoterapisini aldı. Tek dileğim; bir daha nüksetmemesi.
Hastalığın geri döndüğünü duyduğunda ne hissettin?- Annem altı ayda bir kontrole giriyordu. Ben hiçbirini kaçırmam ama son kontrolünde albüm çalışması için Amerika’daydım. Benim için çok zordu. Annem güçlü ve hayata bağlı bir kadın. Ama hastalığın kendi değil, tedavi süreci çok yorucu.
Üst üste gelen bu hastalıklar seni nasıl etkiledi?- Yurtdışı ve Türkiye arasında mekik dokurken bütün gündemim buydu. Benim için sahnede insanların alkışlarıyla, evde, hayatın gerçekleri arasındaki asıl fark buydu.
Dengeyi sağlamak zor muydu?- Nasıl kolay olsun? Çok üzüldüğüm hatta bazen ekip arkadaşlarıma ters davrandığım zamanlar oldu ama bir şekilde kendimi hep güçlü tutmaya çalışıyorum. Çünkü annem bu kadar ağır bir tedavi oluyorken benim mutsuz ve güçsüz olmaya hakkım yok. Onun yüzü güldüğü sürece ben de gülmek zorundayım. İzmir’de yaşıyordu. Şimdi taşındığım yeni evin bir katı onun olacak. Birlikte yaşayacağız.
Şarkılarımda cinselliği kullanmıyorumŞarkılarında neden hep ‘Hayranım sendeki doymaz nefse’, ‘Yine yine yerlere ser beni mindere’, ‘Bi’ de bu yanaktan bam bam bam’ gibi cinsellikle ilgili göndermeler var? - Şarkılarımda cinselliği kullanmıyorum. Aşktan bahsettiğim için aşkın içinde ne varsa sözlerde de onu anlatıyoruz.
Bu kadar masum yani?- Mesela ‘Yine yine yerlere ser beni mindere’ derken sen bunu cinsellik olarak yorumlayabilirsin ama ben orada “Senden ne gelirse gelsin benim kabulümdür” diyorum. Bunu da biraz absürd şekilde veriyorum. Demek biz insanların kafasında imge oluşturabilecek bir dizim yapabilmişiz orada.
Senin yönettiğin ‘Bana Ne’ şarkısının klibinde de başrolde muz var. Bu cinsel bir gönderme mi yoksa ‘muz cumhuriyeti’ benzetmesi mi?- Asla cinsel gönderme yok. Öncelikli yurtdışında da kliplerimizin izlenirliği yüksek olduğu için ‘Bana Ne’yle ‘Banana’ arasındaki isim benzerliğinden yola çıktım. Bir de “Burası muz cumhuriyeti mi” diye bir laf vardır. Geçimini sadece muz satarak sağlayan, ekonomisi kötü ülkelere denir. Biz de orada batmış bir ülkede hiçbir şeyi takmadan deli gibi dans eden insanlar yaptık.
Günümüze bir gönderme var mı?- Biraz denk geldi ama şarkı siyasi değil, bir disko parçası.
Benim tarzımda biri çıkana kadar, o tarzın eksiğini çekerler Aleyna Tilki’yle uçak yolculuğunuz sırasında bir fotoğraf paylaşıp “Uçak düşerse Türk popu bitiyor” yazdın.- Şaka tabii.
Ama aklından geçmiş.- Aleyna’yla uçakta karşılaştık. İkimiz de ülkemize bir başarı getirmek için Amerika’ya gidiyorduk. “İkimiz de çabalıyoruz. Amerika’ya gidiyoruz. Bu uçak düşse ne olur” dedik. Olaylar yarım kalır diye düşünüp dalga geçtik. Hepsi bu.
Peki bugün müziği bıraksan sence pop müzikte ne eksilir?- Benim tarzımda biri çıkana kadar, o tarzın eksikliğini çekerler.
Senin tarzında biri yok mu yani? - Herkesin yeri ayrı.
Nedir farkın?- Şarkılarımı yazıyorum. Kendime has bir dilim, müziği sunuş, konser yapış şeklim var. Zaten dünyada kimsenin eşi benzeri yok ki.
Uyanır uyanmaz dinlenme ve izlenme oranlarına bakar mısın?- Hiç bakmıyorum. Çünkü sistemin ne olduğunu artık çok iyi biliyorum. 50 bin liraya klip çekiyor, 100 bin lira reklam bütçesi ayırıyorlar. Bu verileri de başarı olarak görerek hayatlarını böyle geçindirenler var. Ama ben paramı sahneden kazanıyorum. Kendi adıma kliplerim için reklam bütçesi ayırmışlığım yok. Bunları da herkes için söylemiyorum. Sonuçta kendini izlettiren de hakkıyla izlettiriyor.
İzlenme, dinlenme oranlarım ve verdiğim konser sayılarına baktılar ve orada çok önemsenen biri haline dönüştümİki aydır Amerika’dasın. Orada çıkaracağın albüm ne durumda?- Seneye yetişecek. Sıradan bir şey olmasını istemiyorum. Çok önemli isimlerle çalışıyorum. Dünyanın en önemli müzik şirketlerinin CEO’larıyla oturup vakit geçirebiliyorum. Bunlar bir müzisyenin hayal edebileceğinden fazlası... Şükrediyorum. İleride kendi meslektaşlarıma da bu konuda yardımcı olmak istiyorum.
Kaç şarkı var?- Şu an yedi şarkı var. İngilizce, Fransızca ve Türkçe şarkılarla her ülkede dinlenecek bir iş olacak. Girişi tamamladık, gelişmesi var ve sonucunu beraber göreceğiz.
Peki ya dil ve aksan işi?- Oranın lokal bir insanı olmadığın, o dile, o aksana erişmediğin sürece müzik satman zor. Ama öyle bir müzik yapar ve kendine has öyle bir aksanın olur ki farklı dillerde sunduğun bu pakete kayıtsız kalamazlar. Londra’da doğdum, üçüncü sınıfa kadar babamla hep İngilizce konuştuk ve onun İngiliz aksanı vardır. O bana yapışmıştı. Amerika’da hocamla çalışıp onu da değiştirdim.
Ülkemizden yurtdışına açılmayı daha önce de deneyen müzisyenler oldu. Başarılı olamamaktan korkuyor musun?- Eğer bunu ‘dünya starlığı’ hedefine bağlasaydık korkabilirdim. Ama bu hem ülkemde hem dünyanın her yerinde satılacak bir albüm olacak. Ve o albümün dünyanın her yerinden birilerini yakalayarak yolunu bulacağına inanıyorum. Daha önce “Dünyanın her yerindeki stadyumlarda, festivallerde konser veren bir şarkıcı olmak istiyorum” demiştim. Bu olacak, artık eminim.
Orada, Türkiye’deki müzik dünyasına dair nasıl bir izlenim var? - Oradakilerin derdi burası, haberiniz olsun.
Neden?- Immigrant (göçmen) müziği, urban müzikle birleşip bütün dünyayı ele geçirmiş durumda. Türkiye pazarında da bunu görüyorlar. Benim izlenme, dinlenme oranlarım ve verdiğim konser sayılarına baktılar ve orada çok önemsenen biri haline dönüştüm.
Bütün bu süreçte ekibinle ilişkin nasıl?- Aile gibiyiz. Zaten babam her şeyi devraldı. Reyhan Tüysüz’le birlikte menajerliğimi yürütüyor. Emekli hayatından iş hayatına benimle birlikte geri döndü.
Edis’in İngilizce albümünden ilk notlar...Edis’le İngilizce şarkılarını dinlemek için müzik sisteminin başına geçiyoruz. Heyecandan elleri titriyor. Sesi açıyor, ilk şarkı başlıyor. Bir saniye, kim bu? Yabancı bir şarkıcının söylediği bir şarkıyı dinliyoruz sanırken birden anlıyorum, bu Edis’in sesi. Aksanı çok iyi. Şarkının adı, ‘Loco’. Albümün çıkış parçası olarak düşünüyor. Barda eğlenen bir adamın hikâyesini anlatan bu şarkıda dans etmeden durmak imkânsız. İngilizce sözlerin arasında İspanyolca kelimeler de duyuyorum.
Sırada başka bir şarkı var. Bu kez, dijital dünyaya ve aşklara göndermeler yapılıyor. Sonra gelen Fransızca şarkıda, Türk ezgileri duyuyoruz. Bir de efsanevi bir Türk şarkıcının İngilizce söylediği bir şarkıyı cover’lama planı var.
Bu şarkılar Edis’in son zamanların popüler türü ‘urban müziğe’ kayışının hikâyesi gibi. Hepsinin ortak noktası; altyapılarının birbirinden farklı olması. Bu şarkıların ruhunu merak edenler yakında çıkacak Edis ve
Gülşen düetinde ilk ipuçlarını görebilir.
Edis bu albüm için çok önemli isimlerle çalışıyor. Aralarında Grammy ödüllüler de var. Biri Katy Perry’nin söz yazarı! Varını yoğunu bu işe harcamış: “Burada istediğim herkesle çalışabilecekken oraya sıfırdan başlama enerjisiyle gitmek çok iyi geldi. Kendimi anlattım. Başarımı gördüklerinde ciddi saygı duydular. Kendime mükemmel bir beste yazım ekibi oluşturdum.”
Kendimi yurtdışı festivallerine alıştırıyorumEdis, 25 Haziran’da Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde olacak. Konser hazırlıklarını şöyle anlatıyor: “Teknik değişiklikler var, repertuvara yeni şarkılar eklendi. Biraz daha yabancı parçalar olacak. Şimdiden kendimi yurtdışı festivallere alıştırıyorum. Sahne sinematografik olacak, şarkıları dinlerken bir yandan da hikâyeler izleyeceksiniz.”