Güncelleme Tarihi:
‘Ya Çok Seversen’ setinden onu almayı sonunda başarıyorum. Benden önce stüdyoda çekim için hazırlıklara başlamış bile. O işleri ve ismi büyüdükçe daha da mütevazı olanlardan. Üç yıldır tanışıyoruz ama hiç değişmiyor. Aksine hep daha mütevazı ve cana yakın. Duru bir güzelliği, yüzünde hem çok masum hem muzır bir ifade var, zaten “Yaramazım” diyor. Hafsanur Sancaktutan’la başlıyoruz muhabbete.
◊ Yeni işin ‘Ya Çok Seversen’. Senin çok sevdiğin oldu mu?
Çok sevdiğim oldu tabii. Ben sevmeye inanıyorum ve canlandırdığım karakter Leyla’yı da inandıracağım merak etme.
◊ Çok sevmek her zaman güzel mi?
Çok sevmek güzel ama önemli olan doğru sevmek. Sevginin kendisi de bazen sorun olabiliyor. Ölçülü, karşı tarafa zarar vermeden, alma-verme dengesi kurabildiğinde çok sevmek bence dünyanın en güzel şeyi.
◊ Peki sen, ya çok seversen...
Çok verici, düşünceli oluyorum. Bir ilişkinin içinde kendimi değerli buluyorum. Gerçekten karşımdaki hak ediyorsa, sevgimi olabildiğince vermek, güven içinde ilişkimi yürütmek istiyorum. O yüzden bence karşı taraf çok şanslı benimle birlikte olduğu zaman (gülüyor). Sonrasını o düşünmeli çünkü sevgiye ve aşka ben varım zaten.
Hayalim, herkesin aklına ilk gelen oyuncu olmak. Bir yandan bir ailem, bir çocuğum da olsun istiyorum.
KIZ ARKADAŞLARIMA DA ÇOK ÇEKTİRDİM
◊ Seni dışarıdan görenler hep “Ne kadar tatlı, efendi” demişler, gerçekten öyle misin?
Tatlıyım, enerjiğim ama benim de çok agresifleşebildiğim yanım var. Onu da genelde kalp kırmadan atlatmaya çalışıyorum. Kırmadan, incitmeden karşı tarafa uyarımı yaparım. Çünkü yapmazsam ne o anlayacak ne de ben mutlu olacağım, mutsuz olmak istemem.
◊ Ne seni o agresif tarafa çeker?
Herkes işini doğru yapmalı. Eğer ortada bunu yapmayanlar varsa, ben hayatı kolaylaştırmaya çalışırken kimse benimkini kolaylaştırmıyorsa, buna sinirlenirim. Bir de aptal yerine konmak ve yok sayılmak beni sinirlendirir.
◊ Çok muzır bakışların var. Yaramaz çocuklar gibisin…
Evet, çok yaramazımdır. Sokakta oynayarak büyüdüm, kendimi çok şanslı buluyorum. Kız arkadaşlarıma da çok çektirdim. Hâlâ görüşürüm çocukluk arkadaşlarımla, o günleri konuşur, güleriz.
◊ Bir de karate geçmişin varmış…
Evet, siyah kuşak 2’nci dan’dım. Babam çok yaramaz olduğum için enerjimi atayım diye karateye vermiş. Tekrar başlamayı da istiyorum. Ama dizimde bir sakatlık var. Setlerde koşarken, bir yandan karate yapıp dünya kupasını kaldırmak çok isterim.
◊ Ekranda fiziksel olarak nasıl göründüğün önemli midir?
Benim için nasıl göründüğüm son planda, önemli olan nasıl oynadığım.
◊ Ekrandaki kızların yüzleri birbirine benziyor. Senin estetiğin yok galiba?
23 yaşımdayım, estetiğe ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum, dolgu ve botoksa karşı değilim, yapanlara saygım var ama ben tercih etmiyorum.
◊ ‘Dünyayla Benim Aramda’da sosyal medyanın ve görselliğin önemli olduğunu düşünen bir karakteri canlandırıyordun. Hayatında bunlar ne kadar önemli?
Aslında görsellik benim için önemli ama bu estetik yaptırmak olarak değil. Giyinmeyi çok seviyorum, stilimin ruhumu tamamladığını düşünüyorum. Sosyal medyayı çok aktif kullanmıyorum.
◊ Bundan sonrası için hayallerin ne?
Şöhret çok garip bir şey, bir gecede parlıyor, bir gecede sönebiliyorsun. Bir gecede parlamak gibi ya da ‘Bu yıl benim yılım olsun’ gibi bir amacım yok. 40’ımda ‘başarılı’ diye anılmak istiyorum. Herkesin ilk aklına gelen oyuncu olmak istiyorum, hayalim bu. Bu işi yurtdışında yapmak da aklımda var, bunları yaparken bir ailem, çocuğum olsun istiyorum.
ÖZGÜRLÜĞÜN GİDİYOR, YETMEZ Mİ?
◊ Son üç yılda, iyice tanındıkça sende neler değişti?
Sektöre ilk girdiğinde 19 yaşımdaydım. Daha çocuktum; gelişmeye devam ediyorum. Ben tam kendimi tanımaya çalışırken, insanlara bir şeyler anlatmaya çalıştığım bir işe girdim. Sonra şunu sorguladım; ‘Bir şeyler anlatmaya çalışırken acaba ben anlıyor muyum?’. Ben de büyüyorum, doğru anlamam lazım ki anlatabileyim. Yani büyüdüğümü hissettim, olgunlaştım, daha herkesi düşünür bir tarafa geçtim. Oyunculuk yapıyorsam, daha önce çok anlatılmamış farkındalıkları, çok açılmamış ama açılmaya ihtiyacı olan konuları, insanlara gerçekten fayda sağlayacak bir şeyleri oynamak çok istiyorum. Algılarım değişti.
◊ Tanındıkça renkli bir hayat geliyor, neler gidiyor?
Özgürlüğün gidiyor, yetmez mi?
◊ Kaybettiğin oldu mu özgürlüğünü?
Ben bir ilişki yaşadığımda bunu insanların içinde yaşamayı tercih etmiyorum, zaten yeterince ekrandayız. Bunu da bir tek yurtdışına çıkabildiğimde rahat yapabildiğimi fark ettim, yani bu özgürlük.
◊’Özgürlüğümü alın, şöhret olayım mı’ yoksa ‘Özgürlüğümü verin, sıradan bir kız olayım mı’ dersin?
Bilmiyorum Hakan! Son zamanlarda şunu sorguladım; bir ilişki içindeysen, işin ön planda olsun ilişkin önüne geçmesin diye istediğin gibi gezemeyeceksen bu ilişki olmaz ki, ilişki bence dilediğin gibi yaşayabilmek. Sanırım adı konmuş bir ilişkide bu ‘Aman birlikte görüntü vermeyelim’ durumlarını aşmak istiyorum artık.
◊ Sektörden bir ilişki çok zor o halde. Bir ilişkide iki taraf da ünlüyse ayrılık sonrası fanların yorumları can sıkıcı,
yaralayıcı olabiliyor. Bunlarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Önce yaşıyorsun, sonra biraz üzülüyorsun ve öğreniyorsun ki bunlar hep olacak. Sonra da bunlarla başa çıkmayı öğreniyorsun. Yoksa kimse hiç deneyimlemeden böyle bir acıyla baş etmeyi öğrenemiyor. Klavye başında yazdıklarının, insanı başka yere çekebilecek yorumlar olduğunu kimse düşünmüyor, o yüzden onların yerine de sen düşünmek zorunda kalıyorsun.
Sancaktutan dizideki rol arkadaşı Kerem Bürsin için “Kerem çok çalışkan, kibar ve özverili biri” diyor.
KEŞKE EGO YAPABİLSEM AMA YAPAMIYORUM
◊ Seninle iki sene önce röportaj yaptık. Yıldızın yeni parlıyordu. Artık başrolsün. Şöhret, yanında magazini ve haberleri getirdi. Sen işin o tarafıyla ne kadar barışıksın?
Magazinle barışık olmak lazım. Biz kendimize iş yapmıyoruz, seyirciye, insanlara açık bir meslek seçtik. Bu bir tercih, başta ben bu tercihi yaptım. Benimle ilgili yanlış ve açıklamam gereken bir şey varsa da açıklama yapıyorum.
◊ Sence şimdiye kadar en yanlış anlaşıldığın yanın ne oldu?
Sen de biliyorsun, bu sektörde üç dersin; beş olur, sekiz olur… Aslında hiç alakası yoktur, sen sıfırken 10 olduğun duyulur. Bunlar biraz işin şatafatları ve her şey yanlış aksettirilebiliyor, bunu çok yaşadım. Beni bilen biliyor diyorum ve çok da takılmıyorum.
◊ İsmin büyüdükçe egon da büyüyor mu?
Yok, keşke ego yapabilsem ama yapamıyorum.
◊ Hırslı mısın?
İşimde hırslıyım. Onu bunu geçeyim, ondan önde olayım gibi bir hırs değil ama... Benim meydan okumam kendime. En iyisini yapmak için sürekli kendimle yarış halindeyim.
GURULANIYOR VE AĞLIYORUM
◊ ‘Ya Çok Seversen’de ailesini arayan bir karakteri canlandırıyorsun. Ailenle ilişkin nasıl?
Annem ve babam çok şükür hayattalar, bunun değerini, kıymetini anladığım bir yaştayım. Üç kardeşiz, ben en küçüğüm, üçümüz de kızız. Bizim çocukluğumuz bol kaos, kavga ama aynı zamanda kız sohbetleri ve dedikodularıyla geçti.
◊ Sanırım bir gün Natalie Portman’a bakıp “Ben de onun gibi olmak istiyorum” demişsin. Arkadaşın bununla dalga geçince, olaylar buraya kadar gelmiş…
10 yaşımda falandım, Natalie Portman’ı çok beğenirdim, “Ne kadar güzel, ben de onun gibi başarılı olmak çok istiyorum” demiştim. Arkadaşım da bana hafif küçümser bir tavırla “Olamazsın” gibi bir şey dedi. Bende Koç burcu inadı var. Yeter ki bana bir konuda “Bunu yapamazsın” de. ‘İzle ve gör’ dedim. Şu an bir Natalie Portman değilim ama oyuncuyum ve çok mutluyum.
◊ Pendik’te oturuyormuşsun. Deneme çekimlerine gidiyor, Avrupa Yakası’na geçiyor, kayboluyor hatta ağlıyormuşsun. Şimdi o yollardan arabanla geçerken ne hissediyorsun?
Bak hâlâ gözlerim doluyor. İnsan bir şeyi çok yapmak isteyince oluyor. Annem de babam da çalışırdı. Onların beni ajansa
ya da reklam çekimine götürecek zamanı yoktu. Zamanla bunu kendim, onlara haber vermeden yapmaya başladım. Param da yoktu, evet kayboldum da çünkü ben Anadolu Yakası’nda büyüdüm. Şu anda gerçekten o yollardan arabamla geçiyorum ve kendimi takdir ediyorum. Kendime “İsteyip de yapamayacağın hiçbir şey yok” diyorum, gururlanıyorum ve ağlıyorum.