Güncelleme Tarihi:
Oğlumu bir daha büyütüyorum
Oğlu Uğur, 1988 doğumluydu. Babası gibi o da madende çalışmayı seçmişti. Babası İsmail, diğer ailelerle birlikte Ekim 2017’de Soma 301 Madenciler Sosyal Yardımlaşma Derneği’ni kurdu. Madenciler anısına kütüphane kuruyor, dayanışma-bilgilendirme toplantıları düzenliyor, çocuklara burs buluyorlar.
“Hiçbirimiz mayısın gelmesini istemiyoruz. İçim hâlâ yanıyor, daha çok yanıyor. Çocukları büyüyor... Büyük oğlu İsmail Ayaz’ı okula başladığında ilk gün kim götürecek kavgası yapardık. İsmail Ayaz bu yıl ilkokula başladı, yaşı benzemesin aynı babası. Oğlumu bir daha büyütüyorum. Pedagoglar, baba disiplinini dededen görmesi gerektiğini söylüyor.
Artık akrabalarımla değil, kader arkadaşlarımla daha iyi anlaşıyorum. Katliamdan evvel birbirimizi tanımazdık. Sokağa çıktığımda kalabalığın içinde kendimi yalnız hissediyorum. Bazen kafam dağılsın diye elime örgü alıyorum, sonra bir sıkıntı basıyor hepsini sobaya atıyorum.
Annelere bakıyorum, çoğu hayata küstü. Birinin de adaleti araması lazım. Kazadan önce böyle biri değildim. Karşımda bir büyüğüm varsa, saygıda kusur etmeyeyim derdim. Ovalarda çalışıyordum. Acı beni güçlü kıldı.”
Elmas Kaya
Her cuma yanına gidiyorum
Tek oğlu Kader Yıldırım, 13 Mayıs 2014’te 33 yaşındaydı. O günden beri ilaçlarla ayakta duruyor. Elmas annenin iki kızı var. “Dün akşam acile gittim. Buralar hep dar geldi, bastırmaya çalıştım, bastıramadım. Aklı başında ölmek de ne zor bir şey. Kafamı duvarlarda parçalayasım geliyor. Nöroloğa gittim. ‘Abla senin bu halin ne olacak, daha yeni geldin’ dedi. Sevdalıktan kızım dedim.
Faciadan sonra karşıma 20 yaşında bir psikolog kız oturdu. ‘Anlat bakalım Elmas Abla, oğlunla nasıl zaman geçirdin’ dedi. Ben sana bir ömrü nasıl anlatayım? Anlatsam anlayabilir misin sadece kelimelerimden? Ancak ‘Vah vah’ dersin, içimdeki yangını görmezsin. İçim öyle yanıyor ki, dört yıldır çorap giyemiyorum. ‘Kalk git, bir daha gelme’ dedim kıza.
Kader, Anneler Günümü kutlamayı hiç aksatmazdı. Askerdeyken bile kutlamak için firar etmeyi denemiş de tel örgülerin üzerinde yakalamışlar. Ceza diye tüm koğuşu boyatmışlar. Her şeyinde çok inceydi.
Önce PKK’lılar yaptı dediler, şimdi FETÖ’cüler çıktı. Gönüllü avukatlar olmasa, bu davalar buraya kadar da gelmezdi. Allah hepsinden razı olsun. Bizim avukatlar, Somalılarla işbirliği yapmış, örgüt kurmuş diyorlar. Duruşma salonuna gel de bak, gülersin bunlar mı örgüt kurdu diye. Bazı anneler ‘Benim oğlum şehit oldu, ilahi dinliyorum, zaman geçiyor’ diyor. Benim oğlum şehit olsaydı, askerde olurdu. Bizi bastırmak için şehit kelimesini kullanıyorlar. Cenabı Allah, katında ne kabul ederse odur. Hepimiz doğduk, öleceğiz elbette. Ama birilerinin para hırsı için değil, çaresizlikten değil... Benim oğlum yatakta olsaydı, hasta olsaydı, suyunu verseydim, doktor umut kesildi deseydi razı olurdum. Ama derilerini yüzdüler, kanlarını emdiler sonra da canlarını aldılar. Benim oğlumun ayağına bir zincir takılmadığı kaldı. Son zamanlarda terden eve dört kirli tişört getirmeye başladı. Pantolonlarının dizden aşağısı hep ıslaktı. İşten gelince evin merdivenlerinde uyuya kalırdı yorgunluktan. Ha bu ölüm fıtrat... Ben bu öfkeyi nasıl bastırayım? Ağlamamak için dişlerimi sıkmaktan çenemin ağrısı kalbime vuruyor.
Gülten Kavas
Kızım 13 Mayıs’ı dövme yaptırdı
Eşi Ali, facia yaşandığında 35 yaşındaydı. Madende üçüncü günüydü. Bir kızı bir oğlu var. Davanın adaletli bir kararla sonuçlanacağına inancı kalmamış: “Birbirine destek olan aile de sayılı. Benim görüştüğüm üç kişi var. Çoğunlukla duruşmadan duruşmaya görüşüyoruz. Türkiye’de adalet olsaydı, sorumlular dört senede çoktan cezasını alırdı.
Eşim ölmeden önce ben ne avukat, ne hakim, ne elektrik-su, ne odun-kömür bilirdim. Gazeteci tanımazdım, valiyi-kaymakamı tanımazdım. Faciadan önce tek tük sigara içerdim. Artık ekmek gibi yiyorum.
Çocuklarımızın yarası daha büyük. Kızım koluna babasının ölüm tarihini dövme yaptırdı. Öğretmeni oğlumdan babasının numarasını istemiş. Çocuk ‘Benim babam öldü’ diyememiş. Psikologlar geliyor, anlat diyorlar. Onlar ne anlar ne hissettiğimizi. Biz ancak birbirimizi anlarız. Hepimiz aynı acıdayız.”
Zeher Duman
İlaçlarla dayanıyorum
Tek oğlu İbrahim’i 27 yaşında kaybetti. İbrahim iki yaşındayken, Kütahya’dan madende çalışmak için Soma’ya göç etmişler. Bir erkek torunu var. “Oğlum Anneler Günü’nde motoruyla gezdirirdi, parklara, yemeğe götürürdü. ‘Bugün sana iş yapmak yok’ derdi. Torunum aynı babasına benziyor, yaşı benzemesin. Onunla avunuyorum.
Oğlum madende iki yılı doldurmuştu. İş bulamadı, madene girdi. Yapma oğlum dedik ama dinlemedi. Burada başka iş yok ki. Hep yorgundu, evdeki zamanı uyumakla geçerdi.
Dört yıldır ilaçlarla dayanıyorum. Oğlumun fotoğraflarına bakamıyorum. Kazadan önce ovaya giderdim, çalışmaya. Artık gidemiyorum, elim ayağım zangırdıyor. Ne komşuya, ne düğüne gitmek istiyorum. İbrahim burada olmasa memlekete dönerdik.”
Fatma Özcan
Çareyi Soma’dan ayrılmakta buldum
Oğlu Tolga, 11 akrabasıyla birlikte öldüğünde 23 yaşındaydı. İki de kızı var. Tolga altı aylık evliydi. Bir kızı var ama hiç öğrenemedi. Facia yaşandığında eşi iki haftalık hamileydi, kendisinin bile haberi yoktu. “Avunmak için Soma’yı terk ettim, köye gittim. El işi yapıyorum, bahçeyi ekip biçiyorum. Aydan aya torunumu görmeye geliyorum. İlk iki ay devamlı doktor gözetimindeydim.
Çocuğumu hep yanımda hissediyordum. Oturduğunu kalktığını, evin içinde gezindiğini... Sonra ilaçlarımı değiştirdiler. Çocuğumu bir daha ne gördüm ne hissettim. Keşke ilacı değiştirmeselerdi. Rüyalarıma bile girmiyor şimdi. Kazadan önce aşçılık yapıyordum, artık çalışamıyorum. Son Anneler Günü’nde hanımına rica etmiş bana hediye alsın diye. O da baharat takımı almış. Hâlâ kullanıyorum.”
Naciye Kaya
Geceleri kalkıp sigara içiyorum
Eşi Mustafa facia meydana geldiğinde 38 yaşındaydı. Bir kızı bir oğlu var. Ağustosta evlenecek kızı için düğün hazırlıkları yapıyor şu sıralar ama 13 Mayıs yaklaştıkça unutkanlıkları artmış. “Bu yıl hem Anneler Günü hem 13 Mayıs. Eş için de zor ama anne-baba için evladını kaybetmek daha zor, hep kanayacak bir yara. Benim abim de başka bir madende öldü, annem hiç toparlayamadı. Allah kimseyi evladıyla sınamasın.
13 Mayıs ve duruşma günleri yaklaşırken bize 10 gün önceden stres basıyor. Ben öyle sigara filan içmem ama yıldönümü ve duruşma yaklaşınca gece bile kalkıp sigara içiyorum. Ne olacak ne bitecek, kim tahliye olacak? Sanıklar bazen dönüp pişkin pişkin yüzüne bakarak gülüyor, sana cevap veriyor. Sanık avukatı, ‘İşçiler basiretsizdi oradan çıkamadı. İsteseler çıkarlardı’ bile dedi. Gel de ondan sonra delirme. Duruşmadan sonra mide kanaması geçirdim bir sefer. En yakınımızdakiler bile ‘Evinizi, maaşınızı aldınız, niye hâlâ mahkeme peşinde koşturuyorsun’ bakış açısına sahip. Çocuklarımın babası gitmiş, bana trilyonlar versen ne olacak?”
301 madencinin hayatına malolan Soma faciası, 13 Mayıs 2014’te meydana geldi. Türkiye tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçti. Soma Holding şirketlerinden Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında patlama sonrası yangın çıktı, 787 işçi yer altında kaldı. Davada 5’i tutuklu 8 kişi için ‘Olası kastla öldürme’ suçundan 301 kez ve 20 ila 25 yıl, ‘Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama’ suçundan ise 162 kez 2 ila 6 yıl arası hapis cezası isteniyor. Tutuksuz yargılanan 43 kişi hakkında ise, ‘Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma’ suçundan 2 ila 15 yıl hapisle cezalandırılmaları isteniyor. 22. duruşma 19 Haziran’da yapılacak.