Güncelleme Tarihi:
Kimi makyaj yaparken söyledi ‘Bellydancing’i, kimi arkadaşlarıyla evde partilerken… Herkes farklı dans figürleriyle eşlik ettiği şarkıya. Sonra kulüplerde, arabalarda da çalmaya başladı. Özetle darbuka sesiyle baştan çıktık, mariachi ritimleriyle Meksika’ya ışınlandık. Genç müzisyen INJI (İnci Gürün) kendi deyişi ‘kısa şapşal şarkı’sıyla günlük hayatın zorluklarına kısa bir mola verip nefes almamızı sağladı. Bize çok iyi geldi. Bu arada ABD’de yaşadığı için çok merak etmemize rağmen onu yakından tanımak adına biraz beklemek zorunda kaldık. Ama inanın beklediğimize değdi. Karşımızda pırıl pırıl bir genç kadın bulduk. Müziğiyle yaratmaya çalıştığı evreni anlattı bize. Hayata gülerek baktığı, dans ettiği o renkli evreni. Ve tabii hedeflerinden bahsetti. Türkiye’nin gurur duyacağı küresel bir sanatçı olma hayalinden... Sonuç olarak sohbet boyunca çokça güldürdü, itiraf edelim, arada gözlerimizin dolmasına neden oldu.
◊ Müziğe yeteneğin olduğunu ilk ne zaman fark ettin?
Küçükken ablam piyano dersi alıyordu. Ben de çaldığı melodileri tekrarlıyordum. Öğretmeni benim ‘kulağım’ olduğunu
fark edip “Konservatuvar sınavına sokun” demiş. 8 yaşında sınava girdim ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın
piyano bölümüne yarı zamanlı başladım.
◊ Piyano çalarken şarkı söylemek işe nasıl dahil oldu?
Okuldan eve geldiğimde odama girip hep caz şarkıları söylüyordum. Amy Winehouse’a takmıştım. Hâlâ da sevdiğim bir müzisyen.
◊ Ev halkı memnun muydu sürekli şarkı söylemenden?
Lise döneminde eğitim için ilk yurtdışına gittiğimde “İnci ev sessizleşti. Birileri bağırmıyor sürekli. Şarkı yok. Sustu ev” demişlerdi.
◊ Ablan dışında müzikle ilgilenen var mı?
Annem-babam mühendis. İTÜ’de okurken tanışmışlar. Annem gitar çalıyor. Babam da gitar meraklısı. Ama onun tarzı daha çok Pink Floyd filan. Yani evde müzik hep vardı.
◊ Müzikle amatör olarak ilgilenmen ne kadar sürdü?
Okuduğum okullarda caz orkestralarına girdim. Kendim minik gruplar kurdum. Klasik müzik korolarına katıldım. Müzikle ilgili ne varsa denedim. Ama o dönem popüler müzik yapmayı hiç düşünmüyordum. Çünkü en sevdiğim müzik türleri daha az dinlenenlerdi.
◊ Kafanda müzik kariyeri fikri var mıydı?
Hayır, hiç düşünmedim. Benim için daha çok sevdiğim bir hobiydi müzik.
◊ Fikrin ne zaman değişti?
Yaklaşık bir sene önce. “Neden daha önce değil” derseniz, ben çok azimli bir öğrenciydim. Ekonomiyi çok seviyordum, girişimci olmak istiyordum. “İşletme okuluna gideceğim, finans okuyacağım” dedim. İşletme dünyasında kadın lider olmak gibi bir hayalim vardı. Hatta özellikle bu yüzden ABD’de UPenn’in Wharton Business School’u seçtim. İşletmesi çok iyiydi. Ivy League’teki (8 seçkin üniversitenin oluşturduğu topluluk) okullardan biri. Hep oranın hayalini kurmuştum.
◊ Lise döneminde de bir süre İngiltere’de eğitim aldın, değil mi?
Koç Lisesi’nde okurken lise 11 ve 12’nci sınıfta İngiltere’ye gittim. Sevenoaks School’da eğitim gördüm. Oradan da ABD’ye geçtim.
◊ Müzik kariyerinin başlangıcı da o zaman ABD diyebiliriz…
Evet, orada müzik yapmaya devam ettim, bir caz grubum vardı. Üçüncü sınıftayken bir gün caz bateristim hastalandı. Yerine gelen kişi “Ben prodüktörüm. Seninle şarkı yapalım” dedi. Ben de iki arkadaşımla birlikte bir dans parçası yaptım ve onu Spotify’a koyduk.
◊ Neden dans?
Sebebi annem. Aslında R&B, caz bir-iki şarkı yazmıştım ama annem “Kızım olduğun için dinledim. Bir kere daha dinlemeyeceğim. Sıkıcı! Şöyle oynak, pop bir şeyler yap” dedi. Ben de ‘Gaslight’ı yaptım. O da TikTok’un önemli olduğu bir dönemde platformda
yükselince devam etmeye karar verdik.
◊ Yani aslında kariyer yolunu değiştiren şarkı ‘Gaslight’.
Evet, hiç beklemiyordum. TikTok’ta şarkıyı söylerken üzerimde pijama filan var. Ama şarkı müzik endüstrisinde ilgi görüp albüm teklifleri gelince ‘Acaba bir şansım var mı’ diye düşünmeye başladım.
◊ Bu ilgi karşısında ne hissettin?
Sürreeldi. Sony’nin binasına ilk girdiğimde “Neler oluyor” diyordum. Ardından arkadaşlarım Alex Graf ve Jonah Jurick ile beş şarkı daha yaptık. Bu parçalar İngiltere’de Polydor Records etiketiyle yayımlandı.
◊ Ardından ‘Bellydancing’ geldi. O nasıl ortaya çıktı?
Yine normal bir dans şarkısı yapmayı planlıyorduk. Darbuka vs. eklenmesi spontane gelişti.“Aa, mariachi sesi koyalım”, “O zaman dünyadan enteresan başka sesler olsun” derken “Bizde darbuka diye bir davul var. Çok oynatan” dedim. Şarkının sözlerini yazarken hikâyesi de çıktı ortaya. “Gece çıkamıyorum, o zaman gel darbukaya” gibi… Şarkının başındaki konuşmalar da tamamen doğaçlama…
◊ Belki de bu dönemde hit şarkı yapmanın formülünü buldun. Ben öyle hissediyorum…
Umarım. Müziği tüketim şeklimiz o kadar değişiyor ki. Şarkının başına böyle skeç gibi bir şey koydum ve aslında insanlar müzikten önce o skeçle etkileşim kurdu. O da müziğimin dinlenmesini sağladı.
◊ Nasıl tepkiler aldın?
Tam da istediğim gibi insanları oynattığını, dans ettirdiğini, gülümsettiğini görüyorum. Bir sürü kişi sokakta beni görüp “Ya senin yüzünden sürekli oynuyoruz” diyor. Amerika’da da çok ilgi çekti. Otantik geldi.
◊ Bir paylaşımında ‘Bellydancing’i “Kısa şapşal şarkı” olarak tanımlamıştın. Peki, bu kadar ses getirmesini bekliyor muydun?
Şarkıyı çok sevdim. Yaparken çok eğlendik. Menajerime attım, “Bu şarkı” dedim. Ama Türkiye’de bu kadar büyük bir akım olacağını hiç tahmin etmemiştim.
◊ Gurur mu mutluluk mu? Nedir hislerin?
Mutluyum. İlk kez Türkiye hikâyem başlamış oldu. Burada konserler vereceğim. Çok heyecanlıyım.
◊ Gelelim şarkının göbek atma kısmına. Milletçe çok seviyoruz. Sen de sever misin?
Evet tabii. Düğünlerde hani halay çekersin, göbek atarsın ya, işte o his geldi şarkıyı yaparken. Kendimi kötü hissettiğimde annemle Mezdeke’den ‘Ya El Yelil’i açıp dans ederdik. Sınavım kötü geçtiğinde, pandemi döneminde… O şıngırtılı bele bağlanan şallardan benim hep vardı. Bir de şunu hissediyorum, arkadaş grubumda falan da sıkılınca “Tamam, artık Türkçe çalan bir yere gidelim” denir.
◊ Şarkının klibini evde çektiniz, değil mi?
Klip çekmek pahalı bir şey ve benim çok param yoktu. Arkadaşlarıma gittim ve “Bu klibi neredeyse bedavaya nasıl çıkarırız” diye sordum. Bütün ekip arkadaşlarımdan oluşuyor. Bir tek orkestra ve dansöze para ödedik.
◊ Dansöz Türk müydü?
Yabancıydı. Kılıçlarıyla filan geldi.
◊ Söz yazarken kelimelerle oynamayı sevdiğin görülüyor. Neler sana ilham veriyor?
Bana ilham verenlerin başında Amy Winehouse geliyor. Bir de geçenlerde Nil Karaibrahimgil’in çok etkili olduğunu fark ettim. Küçükken ‘Nil FM’ albümünü dinlerdim. Sözleri çok enteresandır. Amy’nin sözleri de eşsizdir, beni şaşırtır. Yazarken ben de bunu yaratmaya çalışıyorum, “Bir tepki almalıyım” diyorum. Ya kıkırdasın ya şoke olsun dinleyen. “Bu kız ne dedi ya” deyip bir durmalarını istiyorum. Zaten müziğimin amacı da dinleyicinin beş dakikalığına da olsa yaşadığımız bu buhranlı dünyadan çıkıp gülmesi, şaşırması…
◊ Şarkıların birçoğunda bir kulübe gitme durumu var. Sever misin dışarı çıkıp eğlenmeyi?
Çok severim. Üniversite döneminde okuldan sonra ne yapacağız? Kulübe gidiyorduk.
◊ ‘Bored’ adlı şarkının sözlerinde de çok güzel mesajlar veriyorsun. “Tamam sıkıldın ama bunu değiştirmek için yapabileceğin sonsuz şey var” diyorsun…
Genelde kadınlara kendilerini daha güçlü hissetmelerine yönelik mesajlar vermeye çalışıyorum. ‘Gaslight’ın da mesajı “Sana biri kötülük mü yaptı, sen de geri çak ona” gibi…
◊ 6 Ocak Zorlu PSM konserinin biletleri kısa sürede tükendi. Sonra 7 Ocak tarihi de eklendi. Bizi bu iki konserde neler bekliyor?
Minik bir orkestrayla çıkacağım. Bateri, bas, darbuka ve perküsyon olacak. Darbukayı TikTok’a koyduğu video sayesinde tanıştığım ‘muratpercussion’ çalacak.
◊ Türkiye’de uzun süre kalacak mısın?
Evet, bir süre buradayım. Konserler var. Müzisyenlerle tanışıyorum. Burada da şarkı yapmak istiyorum.
Bir sürü kişi sokakta beni görüp ‘Ya senin yüzünden sürekli oynuyoruz’ diyor. Amerika’da da çok ilgi çekti.
◊ Sokakta gezerken tanıyorlar mı seni?
Annem şakayla karışık “İnci bak, kimse tanımadı seni. Ünlü değilsin ki” diyor. İzdiham olacak sandık, olmadı (gülüyor).
‘ANNEMLER DE ÜNİVERSİTEDE TANIŞMIŞ, BENİ ETKİLEMİŞLERDİR. BİR KERE ÂŞIK OLMAK İSTİYORUM’
◊ ABD’de tek başına mı yaşıyorsun?
İki arkadaşımla yaşıyorum. Mayısta mezun oldum, eylülde New York’a taşındım. Kaotik ve zor bir ülke ama güzel tarafları var. Hem karşına birçok fırsat çıkabiliyor hem de azimli ve çalışkan insanlarla dolu. Ama Türkiye’yi hep özlüyorum. O kültürel bağı orada yakalayamıyorum.
◊ Dönmek gibi bir planın var mı?
Aile kurmayı, çocuk dünyaya getirmeyi düşününce Amerika’da nasıl yaparım bilemiyorum. Kalbim orada Türkiye’ye gidiyor.
◊ Çocuk dedin, evlilik dedin... ‘The One’ adlı şarkında da özel olan ‘o kişi’yi bulmaktan bahsediyorsun. Var mı öyle biri hayatında?
Olabilir, belki (gülüyor). Hatta şarkıyı yazdığımda biraz bozuldu “Neden böyle bir şey yazdın ki, sekiz tane arayanın mı var senin” diye... Annemler de üniversitede tanışıp evlenmişler. Onlar beni etkilemiş olabilir. Belki de bu yüzden aklımda hep ‘Ben bir kere âşık olmak istiyorum’ gibi bir fikir var.
‘MUTLULUKLARA TUTUNMAYA ÇALIŞIYORUM’
◊ Hayatta seni neler mutlu ediyor?
Bana annemin öğrettiği bir şey; minik detaylarla mutlu olan biriyim. Her şeyde güzelliği görmeye çalışırım; “Yaprağın rengi ne kadar güzel”, “Ah, dışarıda sincap varmış”... Telefonumda bir not bölümüm var; ‘Hayatın Güzellikleri’ diye… Unutacağım anları yazıyorum. Mesela yaz tatilinde babam benim stresli olduğumu fark edip elimi güven verici bir şekilde sıkmış. O hissi unutmayayım diye oraya yazmışım. İşte ‘Arabada Ajda Pekkan dinlemişiz, gülmüşüz’… ‘Annem bana 50 tane mesaj yazmış sevgiyle ilgili’. Az kalsın ağlayacağım. Onu çok seviyorum. Mutluluklara tutunmaya çalışıyorum.