30 yaş beni çok rahatlattı! Bende geri vites yok...

Güncelleme Tarihi:

30 yaş beni çok rahatlattı Bende geri vites yok...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 2022 07:00

“Her anlamda mental olarak çok daha sağlıklı bir dönemdeyim gibi hissediyorum” diyerek özetliyor şu anki durumunu. 10 yıldır ekranda ve beyazperdede. İsminin önüne konacak birçok sıfat var; yetenekli, güzel ve başarılı. Oyunculuğun yanı sıra bir yandan da çizim yapıyor. Hatta NFT dünyasına da adım attı. İlk NFT’sini de sattı. Bensu Soral’la buluştuk; İnegöl’den İstanbul’a uzanan hikâyesini, Hakan Baş’la olan evliliğini, yalan söyleyememesinin sebeplerini, yeni işini ve hakkında çıkan estetik iddialarını konuştuk: “İhtiyacım olmadığı sürece estetik gündemimde olan bir şey değil.”

Haberin Devamı

'Su gibi’ diyebileceğimiz bir güzelliği var Bensu’nun. İnsan yüz hatlarını incelemek ve gözlerine uzun uzun bakmak istiyor. Pozitif; zaten en sevmediği şeyin de negatiflik olduğunu söylüyor. Çok unutkan, bu yüzden tozpembe yalanlar bile söylemesi imkânsız gibi. Tam bir doğrucu Davut. Buluşuyoruz, ben soruyorum, o da gerçekleri anlatıyor.

20’leri devirdin. 30 yaşla birlikte hayatta büyük değişimlerin başladığı söylenir. Öyle mi gerçekten?

Kesinlikle, benim açımdan daha güzel bir dönem.

30 yaş beni çok rahatlattı Bende geri vites yok...

Ne değişti?

Daha rahatladım. İnsanların benimle alakalı fikirlerini daha az önemsemeye başladım, özellikle olumsuz şeyleri. Her anlamda mental olarak çok daha sağlıklı bir dönemdeyim gibi hissediyorum. Kendimden eminim, yanlış bir şey yapmadığımı düşünüyorum. Kendime güveniyorum ve o sebeple duyduğum herhangi bir konudaki negatif yorumu gerçekten hiçbir şekilde kale almıyorum. Bu çok güzel bir duygu.

Haberin Devamı

Sosyal medyada ünlü isimler hakkında acımasız yorumlar yapılıyor. Bunlar da mı etkilemiyor seni?

Daha önce çok yaralıyordu. Kimse tarafından böyle eleştirilere maruz kalmadığım için ilk kez bunu sosyal medyayla deneyimlemiştim. Çok bozulmuş, okuduğum her şeyi ciddiye almıştım. Bu bahsettiğim şeyler 8-9 yıl önce oluyor. Şu dönemimde söylenenler aklımın bir tarafında kalıyor ama asla zarar vermiyor.

Çok unutkanmışsın ve bu yüzden yalan söyleyemiyormuşsun. Bu söylenti doğru mu?

Çok doğru, birçok kez küçük bile olsa bir yalan söylediğimde yakalandım çünkü unutuyorum ne yalan söylediğimi. Toparlayamıyorum. Kendimi de çok aciz hissetmiştim bu yüzden. Sonra yalan söylemenin korkaklık olduğunu fark ettim: “Ben buyum ve bunu yaptım.” Hata yapmamaya çalışıyorum ama hata yaptıysam da arkasında duruyorum. İyi ki bu noktaya gelmişim. Artık kesinlikle yalan söylemiyorum. Bu sebeple güzel bir çevre oluşturduğumu da fark ettim.

İnsanlar dobralıktan çok hoşlanmazlar aslında...

Haberin Devamı

Evet, ama ben öyle insanları hayatıma almıyorum.

En arıza yanın ne?

Buna çok yanıt verebilirim.

Çok mu? Oysa dışarıdan bakınca hiç öyle durmuyorsun...

Bir kere çok inatçıyım. Bir konuda biriyle tartışıyorsam ve haklı olduğumu düşünüyorsam dibine kadar giderim. Bende geri vites yok! Belli bir noktadan sonra karşımdakinin haklı olduğunu idrak etsem de hâlâ benim haklı olduğumu söylemeye devam ederim. “Kusura bakma, haklıymışsın” diyemiyorum (gülüyor). Ayrıca ikili ilişkilerimde çok netimdir. Biri bana bir yanlış yaptığı zaman anında siliyorum, bütün geçmişi çöpe atabiliyorum. O sebeple çok yakınımda olan insanlar benden bu konuda çok çekiniyorlar ve bir yandan da illallah ediyorlar.

Haberin Devamı

Hepsi yalan geliyor

Hayata dair dertlerin neler?

Aslında ‘nereye gidiyoruz’ diye çok düşünüyorum. Şu an içinde bulunduğumuz dönem de bana çok korkutucu geliyor, giderek her şey zorlaşıyor gibi hissediyorum. Ekonomi de öyle, bu sosyal çılgınlık, yaşanan sahte hayatlar da... Şu sıralar sosyal medyaya hiç girmemeye başladım, sadece işimi paylaşıyorum. Başka bir şey görmek bile istemiyorum.

Neden?

Bilmiyorum, belki dönemsel bir şeydir ama kimsenin hayatını görmek istemiyorum. Benim de hayatımı kimsenin görmesini istemiyorum. Çünkü hepsi yalan geliyor bana. Bunu da çevremden biliyorum. Ben de yaptım zaman zaman, çok güzelmiş gibi her şeyi paylaşıyorsun ama telefonu elinden bıraktığın an döndüğün ortam başka. Bunlar beni çok yormaya başladı, o yüzden işim dışında hiç bakmıyorum artık sosyal medyaya.

Haberin Devamı

Konusu gelmişken; bir de sosyal medyada dayatılan güzellik algısı var...

İşte onlar da çok yalan geliyor. Herkes güzel ve fit görünmeye çalışıyor, bu beni korkutup uzaklaştırıyor.

O halde sorayım; gerçekten çok güzelsin, söylendiği gibi bir operasyon geçirdin mi?

Arkadaşım Serhat Şen’le konsept bir çekim yapmıştık. Normalde dışarıda kullanmayacağım bir makyaj yapıldı, dudaklara taşırarak ruj sürüldü, kirpikler takıldı, gölge yapıldı. Onu paylaştık, ışıkla daha da farklı görünmüş. Sonra “Estetik yaptırdı” falan dendi. Ben de videoya bakınca gerçekten estetik yaptırmışım gibi duruyordu, yani çok farklı bir bendi. Ama bununla ilgili bir açıklama yapma gereği duymadım çünkü ben aynı benim, bilenler biliyor. Zaten dizi çekimimin ortasında estetik operasyon geçirme ihtimalim de yok, sahnelerde bir devamlılığımız var. İhtiyacım olmadığı sürece de estetik gündemimde olan bir şey değil.

Haberin Devamı

30 yaş beni çok rahatlattı Bende geri vites yok...

Zamanı gelince çocuk sahibi olmak istiyorum

 ◊ Oyunculuk dışında en büyük tutkum resim çizmek.
◊ Bir günüm boşsa önceliğim ailemi görmek oluyor.
◊ Kısa zaman önce teyze oldum. Şu an ilk sırada Ali var. Onu görünce anne-babamı öpmeyi unutuyorum. Ailede başrolde, onunla şarj oluyorum.
◊ Ben de zamanı gelince çocuk sahibi olmak istiyorum. Ama öyle bir dönemdeyiz ki, bu dünyaya çocuk getirmek bencillik mi değil mi bilmiyorum.

Kimsede ahımın kaldığını düşünmüyorum

  Yeni işin başladı. Oradaki karakterini anlatır mısın?

‘Tuzak’ta Ceren karakterini canlandırıyorum. Sevgisiz büyümüş bir kız. Bir yalanın içinde yaşayan, kendisini sürekli varlıklı bir aile ve ortamda kanıtlamaya çalışan, bunun için babasının ona verdiği görevleri yerine getirmesi gerektiğini düşünen biri. Aynı zamanda çok cesur, doğruları var. Her şeyden önemlisi merhametli.

Bir intikam hikâyesi. Senin intikam duygun var mıdır?

Yok, genelde yaşarım, silerim, yanımda taşımam. Kimsede ahımın kaldığını düşünmüyorum. Kimseden intikam da almadım, almam. “Allah’a havale ediyorum” derim. Zaten kalbimi kıran insan da sonrasında bunun cezasını çekiyor bir şekilde, ilahi adalete çok inanıyorum.
En sevmediğim şey negatiflik. Yaşadığım korkunç olaylarda bile hep pozitif kalıyorum.

Pollyanna mısın?

Çok, ailem arada “Üzülmen de gerekiyor Bensu” der. Üzülüyorum tabii ama ağlarken bile ‘Bir hayır vardır’ diye düşünüyorum.

Hikâyede hırs da var, sen hırslı mısın?

Hırsım kendime. Bir hedefim olur, ona ulaşmak isterim ama ona giderken de keyif alayım diye düşünürüm, kendimi hırpalamam. Anı yaşayalım diyen bir tipim. Belli bir yaştan sonra insan canımızı sıkmayalım, hedefimiz belli olsun, o yolda ilerleyelim moduna giriyor.

Akın Akınözü’yle nasıl bir ikili oldunuz?

Ortak çok fazla arkadaşımız var, iyi biri olduğunu biliyordum, tanıştıktan sonra da bunu görmüş oldum. Çok uyumlu, anlayışlı, onunla çalıştığım için çok şanslıyım.

Bu arada söyleşiye gelirken yolda 30 bin dolara NFT sattığın haberini okudum…

5 bin dolara satıldı. Ama yeni değil aslında, iki sene önce.

30 yaş beni çok rahatlattı Bende geri vites yok...

 İstanbul’da doğup büyüseydim böyle mi olurdu?

  İnegöllüsün, 18 yaşına kadar orada yaşamışsın. İnegöl denince ne hatırlıyorsun?

Köfte…

Sever misin?

Çok severdim. Zaten belli bir yaşa kadar et değil de, sadece köfte yiyordum. O kadar uzun süre yemişim ki bir ara gına gelmişti, bir süre hiç yemedim. Şimdi de sette haftada bir muhakkak köfte yiyorum, çok seviyorum. Onun dışında İnegöl küçük ve sıcak bir yerdi, herkes birbirini tanıyordu. Biz de orada çok dışarı çıkmıyor, daha çok aile içinde vakit geçiriyorduk. Çok masum ve çok saf zamanlardı.

Öyle bir yerde yaşamanın şimdiki hayatına nasıl bir etkisi oldu?

Müthiş. Hatta zaman zaman İstanbul’da doğup büyüseydim böyle mi olurdu, iyi ki orada doğup büyümüşüm diye düşünüyorum. Çünkü orada herkes birbirini tanıyor. Herkesin ne yaşadığını görüyor, duyuyorsun. Oysa İstanbul’da belli bir ortamdasın ve kimin ne yaşadığını bilmeden kendi koşturmacanın içindesin. Bir de İstanbul’da yaşamak çok stresli ve zor. Ama İnegöl’de öyle değildi.

Baban mobilyacıymış… Nasıl bir ailede büyüdün?

Evet, İnegöl’ün mobilyası da meşhurdur. Aile konusunda kendimi çok şanslı hissediyorum. Anne ve babam hâlâ çok âşıklar. Birbirlerine “Aşkım, sevgilim” diye sesleniyor, el ele geziyorlar. Bana ve kardeşlerime de
hep arkadaşlarıymışız gibi yaklaştılar. Annemin yaşı çok genç, 68 doğumlu, o yüzden zaten her zaman ablamız gibiydi de.

Siz üç kardeşsiniz. Ablan (Hande Soral Demirci) ve bir ikizin (Bedirhan Soral) var…

Üç kardeş çocukken tabii kavgalar ederdik. Erkek kardeşimin yastığı kafama koyup üstüme oturmuşluğu falan bile vardır. Ama günün sonunda aramız hep çok iyiydi. Sonrasında İstanbul’a geldim ve Galata’da üç kardeş, altı yıl bir evde yaşadık. Hayatımın en güzel dönemleriydi. Şimdi de bu yoğunlukta ilk fırsatta hep onları görmeye gidiyorum.

İstanbul’a nasıl geldin?

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü’nü kazanınca geldim. Aslında lisedeyken psikoloji okumayı düşünüyordum. ÖSS’ye üç ay kala güzel sanatlar üniversitesine girebileceğimi öğrendim. İnegöl’de birçok şeyden bihaberdik, internet falan da böyle yoktu. Bunu öğrendikten sonra dershaneyi bıraktım ve İstanbul’a, ablamın yanına gittim. Hazırlandım ve hem istediğim okulu hem istediğim bölümü kazandım.

Peki, istediğin bölümü okurken oyunculuk nereden çıktı?

Ablam oyunculuk yapıyordu. Çevresinde hep yapımcılar, yönetmenler, oyuncular olduğu için bütün yakın arkadaşları o çevreden oluşuyordu. Biz de ablamla hep beraber olduğumuz için “Bensu sen de gel, sen de oyuncu ol, eğitim al, çok güzel yerlere gelirsin” diye birçok yorum alıyordum. Ama oyuncu olmayı hiç düşünmüyordum çünkü ablamın yoğunluğuna yakından şahit oluyordum. Bense çok rahat bir insandım. Okul da rahattı, hippi gibi takılıyordum.

Sonra nasıl fikrin değişti?

Dört yıl geçti, bir iş geldi, ablamın menajeri “Bak Bensu ‘Yol Ayrımı’ diye bir iş var. Dene, belki seveceksin. Bir de haftada bir-iki gün çalışacaksın ve çok iyi bir karakter” dedi.
O dönem para kazanmam da gerekiyordu, kabul ettim… Sonra çok sevdim oyunculuğu ve iş buraya geldi.

Hangi noktada “Tamam, artık ben hayatımı bu işi yaparak kazanacağım” dedin?

O sette. Sahneleri çektik, sonra yayımlandı. Kendimi ekranda gördüm, sette de çok mutluydum. “Ben bunu yapmak istiyorum, eğer şansım yaver giderse devam edeceğim” dedim ve hâlâ katlanarak artıyor sevgim.

Ablan da oyuncu. Arada hiç kıskançlık olmuyor mu?

Hiç olmuyor. Biz üç kardeş, ödümüz kopuyor birimiz mutsuz olacak diye. Yeter ki diğerimiz mutlu ve başarılı olsun… O yüzden ablamın başarılı olması beni, benim başarılı olmam onu kendi başarımızdan daha çok mutlu ediyor.

Şu an geldiğin noktada oyunculuğun sendeki karşılığı ne?

Aşk… Çok mutluyum sette. Bir ara dört sene ara vermiştim dizi çekmeye ve uzaklaşmıştım setlerden. Uzaklaştıkça insan o mesleği ne kadar sevdiğini de unutuyor. Sete yeniden girdikten sonra, o eski Bensu’yu hatırlayınca, bu mesleği ne kadar sevdiğimi ve sette yaşamak istediğimi yeniden anladım. O yüzden oyunculuk benim için hayatımın bir parçası, olmazsa olmazım; umarım hayatım boyunca devam eder.

Okul bitti mi?

Son senemdeyim. Yine dondurdum. Bitirmek istiyorum.

 Eşimin, üstünden çıkarmadığı beyaz tişört olurdum

  Nahif bir duruşun var. Romantik bir tip misin?

Öyle durduğumu söylüyorlar ama hiç  öyle değilim. Doğum günlerini, sürprizleri sevmem, hatta Hakan’a hep “Bana doğum günü sürprizi falan yaparsan kavga ederiz” derim. O romantiktir, ben daha düzüm. Ama hayvanlar, birinin canının yanması gibi konularda duygusalımdır. 

Kaç dövmen var?

Beş.

Hepsinin anlamı var mı?

Sol bileğimdeki ailemin başharfleri. Annemde, ablamda, bende var. Ve üstte de “Aile her şeydir” yazıyor. Bunu da Hakan ve kardeşim Bedirhan, üçümüz yaptırdık. Belimdeki bir Ganeşa dövmesi, Hinduların bereket tanrısı diye geçiyor.

Bir mutluluk tablosu çizsen, orada neler olur?

Ailemle, kedim, köpeklerim.. Evimde iki kedi, iki köpek var. Annemlerin evinde beş kedi var. Bir köpeğimiz Hakan’ın annesinde. Bir de ablamın kedisi ve köpeği var, böyle çokuz yani.

Yaparken yakalandığın ve en utandığın şey?

Karavanda hızlı hızlı yemek yerken...

Birini en iyi dostun yapan şey nedir?

Samimiyeti.

◊ Eşinin odasında bir obje olsan ne olurdun?

Beyaz tişört. Üstünden çıkarmadığı için beyaz tişört olurdum.

30 yaş beni çok rahatlattı Bende geri vites yok...

Hakan’ı parçam gibi hissediyorum

  Hakan Baş’la yedi yıldır berabersiniz, dört yıldır da evlisiniz… Aşk hâlâ devam ediyor mu?

Hakan artık ailemden biri gibi. Hakan’ı o kadar kendime yakın ve parçam gibi hissediyorum ki yedi yıl, sekiz yıl geçmiş farkında bile değilim. Sanki hep hayatımda varmış gibi. Onsuzluk bana garip geliyor. Onun dışında çok farklı biri olduğu için ona olan sevgim ve aşkım daha da artıyor.

Farklı derken…

Çok özel bir insan olduğunu düşünüyorum, çok merhametli, iyi niyetli, iyi kalpli… Kendisini hiçbir zaman bozmayan, başkası üzülmesin diye kendi üzülen, kendinden veren biri. Bazen “İnsanlara karşı bu kadar iyi olmak zorunda değilsin” diyorum ama karakteri o. Bu kadar iyi olması da beni ona bağlıyor. Onun gibi birini hiç tanımadım.

Geçen sene ‘ayrılıyorlar, ayrıldılar, ayrılacaklar’ gibi haberler çıktı. Neydi işin aslı?

Her ailede olan sorunlardı, geçti çok şükür.

Ünlüsün, tanınıyorsun… Herkesin senin hakkında bu kadar fikir sahibi olması nasıl bir duygu?

Buna karşı hissizleştim. O kadar çok maruz kalıyoruz ki bu duruma, zaten bir şey diyecekler, hatta kötü bir şey diyecekler… Bir ara o kadar umudumu kaybetmiştim ki kimsenin empati kurma ihtimali yok gibi geliyordu. Kimse acaba bu haber doğru mu diye bile sormuyordu. O dönem bir şey okuyor ve “Kesin böyle değildir” diyordum. Ben de paranoyaklaşmıştım bu konuda. Şimdi çok önemsemiyorum, hayatıma bakıyorum. 30’lu yaşların en sevdiğim yanı bu oldu, beni artık bu tür şeyler üzemiyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!