Güncelleme Tarihi:
Cem Özer’le, başrolünde olduğu yeni tiyatro oyunu ‘Çılgın Zamanlar’ın provasında buluşuyoruz. Hem fotoğraf çekmemiz hem de röportaj öncesi oyun hakkında fikir sahibi olabilmemiz için birkaç sahne canlandırıyor ekip önce. Esprilerin hangisi oyundan, hangisi kendi aralarında şakalaşma anlamaya çalışırken kahkahalar havada uçuşmaya başlıyor. Zaten Cem Özer, oyun boyunca izleyicinin atacağı kahkaha sayısında iddialı olduklarını söylüyor. Sam Bobrick’in eserinden uyarlanan, bir aldatma hikâyesinin komik dille anlatıldığı ‘Çılgın Zamanlar’da Cem Özer ile Zeynep Gülmez, aldatan ve aldatılan eşleri oynuyor. 30 yıllık ortağını kandıran ‘hain’ arkadaşsa usta tiyatrocu Kemal Başar. Ayrıca oyunun yönetmenliğini yapan Başar, Tiyatro Keyfi olarak sahneledikleri oyunların hep ‘kadın’ı ve kadın haklarını merkezine aldığını belirtiyor.
* Uzun zamandır sizi tiyatroda göremiyorduk. Ve yine bir komediyle izleyici karşısındasınız. Biraz bahseder misiniz?
Çok sevdiğim Amerikalı mizah yazarı Ron Clark’la bu oyunun yazarı Sam Bobrick’in ‘Oğluma Bir Haller Oldu’ diye bir oyununu sergilemiştim yıllar önce. Yine öyle eğlenceli bir oyun arıyordum. Derken Kemal (Başar) bu oyundan bahsetti. Kadın-erkek ilişkilerine farklı bir perspektif getiren bir oyun bu. Çok sulu zırtlak bir komedi gibi görünse de... Biz çok maskaralık yapıyoruz çünkü. Daha önce sahnelediğim oyunda bir gece saydırmıştım, yaklaşık 420 kahkaha alıyorduk. Çok ciddi bir rakam bu. Şimdi ‘Çılgın Zamanlar’da da onu yakalayacağız yüksek ihtimalle. Kadın özgürlüğü, erkeklerin orta yaş krizi, kadın-erkek eşitliği, dengesi üzerine ince satırlar var ve izleyici bunları yakalayacaktır.
* En çok hangi konuları önemsiyorsunuz kadın-erkek meselelerinde?
Bir kere ilişkilerde biz erkeklerin “Kadının namusu bize emanet” söylemini hiç sevmiyorum. Senin namus olarak anladığın şeyle kadının anladığı farklı. Kadının namus dediği şey zekâda, kafada, senin anladığın yerden 60-70 santim yukarıda yani. Emek, ahlak, dürüstlük, sevgi, doğaya saygı, insana saygı, emeğe saygı gibi şeyler... Bir kadın ancak ve ancak bir erkeğin çocuğunun annesi olduğunda saygı görmeye başlıyor ne yazık ki. Ben sevdiğim herkese kanat hediye ederim. Git, uç, gez, dolaş... Ona rağmen beni tercih ediyorsan bir kıymeti var. Bir insanın çocukları da dahil sevdiklerine vereceği en büyük hediye özgürlüktür. Kendine güveniyorsan, sevdiklerini özgür bırak. Eğer hâlâ senin yanındaysa o zaman tamamdır işte. Ama bir şeylerden dolayı mecburen senin yanındaysa kendini bir yokla, bir tedaviye git.
Birbirimize sadece sevgi için mecbur olmalıyız; dokunmak, sevmek, tatlı tatlı bakmak, duygulanmak için...
Muhtaç olmak istemiyorum
* O kadar güzel söylediniz ki...
“Hayır, gözünü açsın, beni görsün.” Bu, erkeğin güvensizliği. “Ya beni beğenmezse, ya benim dediğimi yapmazsa, ya beni terk eder giderse...” Çünkü kendine güvenmiyor. Terk edilirse bitti herif. Ben bir kadına muhtaç olmak istemiyorum. Benim çamaşırımı yıkadığı, ütümü, yemeğimi yaptığı için, bana iyi baktığı için sevmek istemiyorum ki... Ben yemek yaparım, ütü yaparım, çamaşır yıkarım, şahane dikiş dikerim... Hep böyleydim.
* Beş evlilikte de gerçekten hep böyle miydiniz?
Evet. 13 yaşımda köfte yapardım. Anneme muhtaç olmamak için... Onun hayatına el koymamak için. Birbirimize sadece sevgi için mecbur olmalıyız. Sadece dokunmak, sadece sevmek, sadece tatlı tatlı bakmak, duygulanmak için birbirimize mecbur olmalıyız. Ben her sabah pamuklar gibi koklayarak uyandırıyorum karımı (Pınar Dura Özer). 11 senedir beraberiz. Dört evlilikten sonra denk geldi. Önceki evliliklerde çok aceleci davranmışım. Çok sevdim
o ayrı, çok şeker insanlardı.
Popüler olduğum zamanlarda bile korumasız gezdim
* Benim gençliğimde bir ‘Laf Lafı Açıyor’ efsanesi vardı. Yeni nesil sizi tanıyor mu?
Eğer YouTube’da falan denk geliyorlarsa tanıyorlar ama yüzde 80’i bilmiyor. Ben iyi bir oyuncu olmak istedim, ünlü olmak istemedim. En popüler zamanlarımda bile etrafımda koruma olmadan gezerdim.
* Peki, Z Kuşağı’ndan umutlu musunuz?
Biz de vaktiyle Z Kuşağı’ydık. Bizden önceki kuşak da bizden umutluydu. Çünkü genç temizdir. Hepsinin gözünde umut var... Şimdiki gençliğe bakıyorum; hep maddi değerleri var. Âşık olup acı çekmeye tahammülleri yok, zora gelemiyorlar.
* Kızınız kaç yaşında? Neler yapıyor?
36 yaşında, o da benim gibi duygusal. Selim Kemahlı ile çalışıyor. Televizyon yayıncılığı yapıyorlar.
* Oğlunuz Nejat nasıl biri, âşık olmaktan korkan nesilden mi?
Hayır, o çok enteresan bir herif. “Kızları beğenmiyorum, çok boş geliyorlar bana” diyor. Bir-iki kızla ilgilendi ama çok yukarıda bir kafası var. Yaşıtlarıyla anlaşamıyor, büyüklerle anlaşıyor. Sumru Dinçel’le -70 küsur yaşında bir kadın- sabaha kadar sohbet edebiliyor. Ondan zevk alıyor yani. Ben de öyleydim.
Çocukken etrafımda çok mutsuz insan vardı
* Siz hep komiktiniz…
Komik değilim ben, komedyenim aslında. “Yüzüne bak gül, sevimli bir adam” değilim yani. Bu bir komedyen için dezavantaj.
* ‘Neredesin Firuze’yi her izlediğimde size bakıp bakıp gülüyorum hâlâ…
Benim oyunculuğa bakışım öyle. Mesela ‘O Hayat Benim’de kötü adamı oynuyorum, sert bir mafya babasıyım. Diziye girişim şöyle; “Beyefendiyi mezara alalım” diyorum. Adamı diri diri gömecek ama sanki yemek masasına davet ediyor… ‘Neredesin Firuze’deki karakter de aslında tam öyle yazılan bir karakter değildi. Biz Ezel’le onu çalışarak çıkardık. O gözlük, kıyafetler, konuşması… Hepsine ince ince çalıştık. Sonra da ‘Adem’in Trenleri’ gibi bir dramda oynadım. Ben bu yelpazeyi seviyorum. Güldürürken ağlatıp ağlatırken düşündüreyim, düşündürürken korkutayım… Bütün bu duyguları insanlara vereyim yani. Ama neticede amaç hep insanları mutlu etmek. Çünkü çocukluğumda etrafımda o kadar çok mutsuz insan vardı ki… 13 yaşımda karar verdim komedyen olmaya. “Ben insanları geçici bir süre de olsa mutlu edeceğim” dedim.
Pilavım tane tane dökülür
* Sizin baba tarafı Çerkes, anne tarafı Ermeniymiş. Zeytinyağlıları kesin Ermeni usulü yapıyorsunuzdur…
Tabii. Bol soğanlı... O aslında Ermeni de değil, İç Anadolu usulüdür. Tokat, Yozgat gibi mesela. Islak olur oraların sarması.
Ege zeytinyağlısı biraz daha kuru olur.
Tokat sarmasına tarçın konur. Biraz sarımsak... Üç tane otumu mutlaka koyarım; dereotu, maydanoz, nane. Ben naneyi etli sarmaya da eklerim, çok yakışır.
* Başka neler yaparsınız?
Aşçılığım iyidir. Mantı açarım. Karnıyarık, ekşili köfte yaparım. Bamyayı hiç sulandırmadan pişiririm. Pilavım tane tane dökülür. Tatlı da yaparım. Geçen bir arkadaşım “Cem, profiterol dışarıdan alınır, evde yapılmaz canım” dedi. Oturup sıkıntıdan yapıyorum. Hele bir ara, karşıya taşındım Bebek’ten, bir-iki yıl adapte olamadım. O dönem ev fırın gibi kokuyordu. Sürekli hamurişleri pişiriyordum. Seviyorum yani yemek yapmayı. Sabah kalkıp kahveyi ben koyarım genelde.
* Erken mi kalkarsınız?
E tabii, daha yaşlı olduğum için (gülüyor)...