Güncelleme Tarihi:
“Rakı içmenin bir adabı, bir kuralı vardır. Her bardakla, her yemekle, bilmedik insanla, her mekânda rakı içilmez. Rakıyı içmek için, ‘ağır adam’ olmak, masada konuşma adabını bilmek gerekir.”
Ben demiyorum çünkü ben böyle şeyler demem. Oturduğum masada birisi diskura girişti. Kimsenin ağzı torba değil tabii ki ama birininkini büzme hakkım olsa masalara elinde protokol kitabıyla oturanlarınkini büzerdim. Ama rakı adabı gereği, masada boş konuşanın ağzı büzülmez, yanağına çatal batırılmaz, kafasına buz atılmaz. O yüzden yapamıyoruz. Sakin sakin kafa sallıyoruz.
Biraz sonra havayı dağıtmak, konuyu kaydırmak için kadeh kaldırmaya kalkan oluyor, hop yiyor lafı: “Masada yaşça en büyük kişi kadeh kaldırmadan kadeh tokuşturulmaz.”
Kim, kimden
kaç hafta büyük?
O kadeh havada öyle bomboş asılı kalıyor mu bir güzel... Bir süre hepimiz birbirimize bakıyoruz kim daha yaşlı anlamak için. Aramızda bir Aydın Boysan olmadığını, hepimizin aynı yıl doğduğunu fark ediyoruz. “Sen hangi ay doğduydun”, “Ben senden iki hafta büyüğüm” gibi hesaplamalar yapılıyor. Sonuçta da kadehi kaldıranı gereksiz yere refüze ettiğimizle kalıyoruz.
Bir sonraki maraz ben araya bir çay söyleyince çıkıyor. “Rakı masasında çay içilmez.”
Canına tak diyenler var: “Hayır efendim, şurada okudum, tam tersine ara çayını mutlaka içmek gerekir” diyorlar. Yarım saat çay konuşuyoruz. Sanki YouTube kanalıymışız da programa ürün yerleştirme almışız, biraz sonra altımızda 42 nolu Tirebolu çayı banner’ı çıkacakmış gibi bir haller. “Çay içilebilir ama üçüncüyle dördüncü kadeh arasında içilebilir, hazmı kolaylaştırır” şeklinde bir bağlayıcı kurul kararı çıkıyor.
Bu arada masada yemek yenmez, çatalın ucuyla her kadehte küçük küçük meze, gerekirse biraz leblebi atılır denmişti başta. Yani bir şey de yemedik ki... Neyin hazmını kolaylaştırıyorsak!
Sonraki kadeh tokuşturma seansında hop bir daha sorun: Masaya oturulunca bir kere kadeh tokuşturulurmuş, sonra masaya yeni biri gelmedikçe bir daha tokuşturulmazmış. Vallahi kadehi alıp “Şerefe ulan, şerefe” diye bağırarak kafasına kafasına vuracağım adamın, o olacak.
Şöyle bir havamız değişsin, iki kafa dağıtalım diye meyhane ortamına giriyoruz; iki meze, iki kadeh rakıya kafa başı minimum 150 lira verip kalkıyoruz, bir de üzerine Buckingham Sarayı’nı aratmayan bir protokol hali!
Rakı masasına otururken kafa selamı verilir, tuvalete giderken masaya sırt dönülmez, geri geri uzaklaşılır, masadaki en yaşlı kişi tuvalete gitmeden tuvalete gidilmez, çiftler el ele tutuşmaz, hatta en temizi hiç konuşulmaz... Ekleyelim böyle deli deli kuralları da bitsin gitsin.
Bizi bir salın arkadaşım
Daha bunun ‘rakı içen kadın’ güzellemesi ayağı var, balıkla rakı içilir mi içilmez mi kavgası var, bizim rakımız uzoyu döver geyiği var, var da var. İnsanın “Bizi bir salın arkadaşım artık ya” diye çığlık atası geliyor. Ama meyhane ortamında çığlık da atılmaz, adaba aykırı.
Bakın ben size rakı masası, meyhane vs. ortamlarında gerçekten işe yarayan tek kuralı söyleyeyim: Masada rakı adabı diye kafa ütüleyen biri varsa hiç uzatmadan o masadan kalkın, evinizin yolunu tutun. Hiç paranızla tatava çektiğinize, canınızı sıktığınıza değmez.