Güncelleme Tarihi:
Evinde buluşmak üzere sözleşiyoruz. O kadar disiplinli ve işine düşkün ki kuaförünü, makyözünü, kıyafetlerini önceden planlamış. Kapıyı neşeyle açıyor. Evin içindeki hareketliliğe telefonundan açtığı müziğin sesi eşlik ediyor. Çekimin ardından evin kış bahçesine geçiyor ve başlıyoruz dünden bugüne konuşmaya: “Buraya kadar böyleydi, ne güzeldi, şükürler olsun diyorum. Hayatımın yaşanmış olan her bir gününe sonsuz teşekkürler. Ama şimdi ‘Tek başına nasıl bir insansın bakalım’ diyorum kendime. Bu kendini yeniden tanımlama hali de beni çok heyecanlandırıyor.”
◊ Eşinizle ayrıldınız, ardından âşık oldunuz. Şimdi çocuğunuz Rodin’le birliktesiniz. Ve dizi setlerine döndünüz...
Evet. ‘Hekimoğlu’yla yeniden set dünyasına girmek ve Selin Kurt gibi güçlü, idealist, zeki bir avukat karakterle televizyonda olmak bana çok iyi geldi. Hayatının aşkının ‘Hekimoğlu’ olduğunu ama ilişkinin olmayacağını bilen, her şeyi rasyonel bir şekilde ayırmaya çalışan bir kadın ama bunu ne kadar başarabilecek?
◊ “Hayatının aşkı” gerçekten var mıdır?
Kesin vardır.
◊ Siz buldunuz mu?
Güzel soru ama cevap vermeyeceğim. Sen buldun mu?
◊ İnsan her yeni ilişkisini hayatının aşkı gibi görmüyor mu?
Yoook! Biri sende öyle bir iz bırakır ve gider ki hayatının aşkı tartışmasına noktayı koyar. Biri çıkar ve senin devrimin olur. Ve aşk senin devrimin olursa, hayatının aşkı içindedir.
◊ Sevgiliniz yapımcı Alfredo Di Blasio ile aşkta devrim yaşıyor musunuz?
Fazla özelime girdin (gülüyor)... İlişkimiz devam ediyor. Mutluyuz. O yüzden, kendimizi korumak için fazla konuşmak istemiyoruz.
◊ Kanada’da yaşıyor, karantinayı ayrı ülkelerde geçirdiniz... Mesafe ilişkinizi nasıl etkiledi?
İkimiz de yalnız kaldık ama mesafe aslında ilişkimizi güçlendirdi. Çünkü kendimizle ilgili yolculuğumuz daha derinleşti. Kendi bireysel yolumuzda büyüdükçe ilişkimiz de büyüdü.
◊ Oysa ilişkilerde sanki hep kol kola, diz dize olmak lazımmış gibi geliyor...
Hayır, zaten bence bir aşkın içinde ne kadar özgürsen o aşka o kadar bağlanıyorsun. Bu da o kadar güzel bir aşk hikâyesine dönüşüyor.
◊ Bir daha nikâh masasına oturur musunuz?
Gönülden bağlılık zaten evliliğin bir çeşidi gibi. Birine bağlanmak için o imzaya gerek yok.
Yolun varılacak noktası değil, kendisi güzel
◊ 23 yaşında evlendiniz, tanındınız. Çocuk sahibi olup birçok proje yaptınız. Ve her şeyi Türkiye’nin gözü önünde yaşadınız. Zor muydu?
Bir an böyle sayınca ürkütücü geldi. Ama içinde yaşarken ve sevdiğim işi yaparken ben öyle hissetmedim. İnsan sevdiği şeyleri yaptığı zaman göz önünde olmanın zorluklarını görmüyor ve travmatik olmadan yaşayabiliyor. Bir yandan magazinde de herkes işini yapmaya çalışıyor. Ama bu konuda etik normlar çok değerli. Ünlülerin hayatına, öznenin insan olduğunu unutmadan, nasıl yaklaşıldığı önemli.
◊ Çok genç yaştan beri süren evlilik bitince, o alışkanlıkların değişmesi ne hissettirdi?
Değişim kaçınılmaz. Ben Kova burcuyum ve değişimi kucaklarım. Evet, alışkanlıklarımdan ve güven alanımdan çıkmak başta ürkütücüydü. Ama bu aynı zamanda kendime daha çok meydan okumamı ve güçlenmemi sağlayan bir adım oldu. Ne olacaksa yine oluyor ama nasıl baktığımız bizi yaratıyor.
◊ Şimdi nasıl bakıyorsunuz peki?
Buraya kadar böyleydi, ne güzeldi, şükürler olsun diyorum. Hayatımın yaşanmış olan her bir gününe sonsuz teşekkürler. Ama şimdi ‘Tek başına nasıl bir insansın bakalım’ diyorum kendime. Bu kendini yeniden tanımlama hali de beni çok heyecanlandırıyor.
◊ Tek başına Belçim nasılmış?
Yapacak işlerim var. Ama mutluyum. Hiçbir şey zaten mükemmel değil ama o mükemmel olma çabası ve kendinin en iyi olma haline ulaşma çabası aslolan. Yolun varılacak noktası değil, kendisi güzel.
◊ Yolda pişmanlıklarınız oldu mu? Mesela keşke oynasaydım dediğiniz roller...
‘Keşke’lerle yaşanmaz. Aldığım kararlarla barışığım. Tersi durumda da bir şey değişmeyecek.
Rodin bazen ‘Beni bir kalıba sokma’ diyerek isyan ediyor
Rodin 11 yaşına geliyor. O büyüdükçe neler değişiyor?
İyice arkadaş oluyoruz. Büyümesini izlemek mucizeye şahitlik etmek gibi. Bizim zamanımızdaki türde iki boyutlu oyunlar, yerini bütün beynini kullanarak oynadığın oyunlara bıraktı. O oyunlar birbirini tekrarlamıyor. Dünyadan insanlarla aynı anda sohbet ediyor. Bizden küçük ama farkındalığı ve algıları bizden çok.
◊ Kiminle kalıyor?
Benimle, İstanbul’da. Ama pandemi nedeniyle bir önlem almamız gerekirse bilemiyorum...
◊ Babası Yılmaz Erdoğan ile ilişkisi nasıl?
Muhteşem. Onlar çok tatlı ve güzeller. Bütünler.
◊ Kadınlara karşı davranışları konusunda onu nasıl eğitiyorsunuz?
Bu konuda hassas olunmasına rağmen, okulda, internet dünyasında bambaşka jargonlar kullanılabiliyor. YouTuber’ların etkisi çocukların üzerinde çok fazla. Dolayısıyla çabam devam ediyor. Bu çabalarım içinde bir gün yeşerecek diye düşünüyorum. Bazen “Beni bir kalıba sokma” diyerek isyan ediyor. Ama “Bunları benim sana öğretmem lazım” diye yaklaşıyorum. Ve kadına, insana, hayvana, doğaya karşı nasıl davranması konusunda söylediklerimin kulağında, kalbinde yeri olduğunu düşünüyorum.
Eşitsizlikleri gördüm yaşadım
Hazal Kaya “Kiloluyum diye dergiye kapak yapmadılar” dedi. Sizin bu tip psikolojik şiddete maruz kaldığınız oldu mu?
Ne kadar dürüst bir açıklama. Aslında toplumun genel bakışı insanları ‘stereotip’leştirerek kalıplara sokmaya çalışması. Genel sorun bu. Benim de maruz kaldığım olmaz mı tabii ki oldu.
Ne gibi?
Eşit çalışma koşullarını falan didiklemeye başladığımızda, eşitsizlikleri gördüm yaşadım tabii. Ama sadece setlerde değil. Aslında kadın olarak dünyaya geldiğinde bir gariplikler silsilesi yaşamaya başlıyorsun ve bunlarla mücadele etmek için hayata karşı bazı kaslar geliştiriyorsun.
Aranızdaki ilişkinin formu değiştiği için düşman olmaya gerek yok
◊ Yılmaz Erdoğan, siz, Alfredo Di Blasio ve Rodin tatile gittiniz; çok yazıldı... Birbirini kıskanmadan bu şekilde yaşanması mümkün mü?
Tabii âşık değilsin ama dostsun. Birlikte yaşadıklarınız, birbirinizde hikâyeleriniz var. Birlikte çocuk sahibi olmuşsunuz. Neden bunlar yakılsın! İyi bir aile, iyi bir ebeveyn, iyi bir insan olmak zaten bunu gerektiriyor. Aranızdaki ilişkinin formu değiştiği için düşman olmaya gerek yok. Önemli olan dostluğu devam ettirmek. Bunu böyle bir şeyin imkânlı olduğunu göstermek için yapmadık. Ama öyle de bir yanı olduğunu görmek mutlu ediyor.
◊ Eleştirenler de oldu. Az önce Rodin kucağınızdayken paylaştığınız fotoğrafa bile ağır eleştiriler geldi...
Çok acımasızlar ama asıl düşündüren bu ağır kelimeleri hoyratça kadınların kullanması. Kadının kadına vereceği desteğin çok önemli olduğu bilinirken... Günün sonunda ‘Haters gona hate’. Nefret edenler her zaman nefret edeceklerdir.
◊ Neden bu kadar nefret var?
Dünya hızla değişirken normal. Bastırılmış ciddi öfke var, ilk fırsatta çıkıyor. Empatinin öldüğü yerde her şey olabilir.
Toplumu oluşturan bir diğer yarının azınlık muamelesi görmesi kabul edilemez
Kadına şiddet gündem konularından. Yıllardır birçok kadın karaktere hayat verdiniz. Kadın hikâyeleri anlattınız. Şiddet haberleri size ne hissettiriyor?
Dönüşüm artık kaçınılmaz.
◊ Nasıl bir dönüşüm?
Mesela Berlin Film Festivali ‘kadın-erkek’ oyuncu ödülünü, artık cinsiyetler üstü bir şekilde, ‘performans’ ödülü olarak verme kararı aldı. Bu sembolik bile olsa önemli. Kadına karşı eylemler ve kadın cinayetlerinde hiçbir düşme yaşanmıyor. Bu açıdan İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun bütün bireylerinin refahı için önemi var. Toplumu oluşturan bir diğer yarının azınlık muamelesi görmesi kabul edilemez. Eğer biz yüksek farkındalığı olan, refah, anlayış ve eşitlik içinde bir toplum olmayı hedefliyorsak kadınlara, zaten doğuştan hakkı olan yaşama ve kadın olma hakkını teslim etmeliyiz. Aslında bu konuda en önemli nokta kadınların birbirlerine duydukları öfke.
◊ Nedir kadının kadına öfkesinin sebebi?
Ataerkil bakışın etkisi altında kalıp birbirimizi yargılamaktan kaynaklanıyor sanırım. Buna uyanmak çok önemli. Kadınlar birbirini anlayıp gerçekten tutmazlarsa, bu eşitlik mücadelesinde geride kalmaya devam ederiz. Toplumun azgelişmiş kısmındaki erkeklerin bize baktığı yerden kendimizi görmememiz lazım. Verilen mücadelenin, emeğin bir parçası olarak karşımızdakini yargılamadan, kendi yolunda değerlendirip anlamalıyız.
‘Hekimoğlu’ çok başarılı bir uyarlama
◊ Hekimoğlu’na hazırlanırken uyarlandığı ‘House M.D.’yi izlediniz mi?
‘House’ çok severek takip ettiğim bir işti. Ama kendi karakterimin girdiği bölümleri izlememiştim. ‘Hekimoğlu’nda oynayacağım belli olunca da o bölümleri etki altında kalmamak için özellikle izlemedim. ‘Hekimoğlu’ dizisi çok başarılı bir uyarlama. ‘Hekimoğlu’nun zekâsı ve hayata bakışı sadece hastane ve hastanedeki olaylar dışında, hayatta hızlı şekilde görebileceğimiz pratikteki bir sürü şeyi anlatıyor. Böyle vizyonu olan bir projenin içinde olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
◊ Ekibin birbirine alıştığı bir diziye sonradan dahil olmak zor mu?
Benim açımdan zor olmadı. Bana çok yardımcı oldular. Herkes çok profesyoneldi. Beni de çok güzel karşıladılar.
◊ Timuçin Esen’le çalışmak nasıl, kolay mı?
Timuçin çok usta bir oyuncu. Zor bir rol olmasına rağmen bir sürü dengeyi bir arada tutarak olağanüstü bir karakter ortaya koyuyor. Onunla oynadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
◊ Pandemide plato da olsa hastanede geçen bir dizide oynamak zor mu?
Sağlık çalışanlarına minnetimizi her fırsatta dile getiriyoruz. Sağlık çalışanlarının her biri kahramanımız. Özellikle bu süreçte daha iyi anladık. Biz bu süreçte uzaktan sadece onlara enerjilerimizle ortak olmaya çalıştık. Bir hastanenin içinde dizi çekerken de yer yer pandemiyi unutuyorsun ve görüyorsun ki doktorlar gerçekten ne acayip bir şey başarıyorlar. Bunu bir kere daha algılayıp saygın artıyor.
◊ Kaç bölüm sürecek dizideki hikâyeniz?
Sürprizi bozmuş olmak istemem.
Aklım komplo teorilerine gitti...Şifayı kendime dönmekte buldum
En son buluşmamızdan 15 gün sonra pandemi başladı. Karantinaya girdik, hepimiz evlere kapandık. O dönemi nasıl geçirdiniz?
Son 10 yılda izlediğimiz apokaliptik filmleri hatırlayıp aslında ‘Bizi bir şeylere mi hazırlıyorlardı?’ diye aklıma garip komplo teorileri geldi, gitti. Sonra varsayımlarla vakit geçirmekten kurtulup şifayı kendime dönmekte buldum. Bu dönemde ben de ilk defa Rodin’den bu kadar uzak kaldım. Ama Rodin o dönem babasıyla birlikte şehirden uzakta, güvendeydi. Kendimle ilgili uğraşacak o kadar çok konu vardı ki... Bütün dünyanın durduğu böyle bir zaman bir şeyleri tamir etmek, onarmak ve yeniden dönüşüm için fırsat gibi oldu.
Tek başıma yoga yapmayı öğrendim
◊ Neydi kendinizle ilgili uğraştığınız konular?
Kendimle, kadın olmakla, anne olmakla ilgili sonsuz şeyler sayabilirim. Kendi kendime yoga yapmayı öğrendim mesela. Meditasyon rutinim haline geldi. Greenpeace’in okyanus elçiliğini zaten yapıyordum, iklim krizinin dünyamızı ne kadar tehdit ettiğini yaşıyor ve görüyoruz. Konuyla ilgili daha çok çalışma ve harekete geçme fırsatım oldu. Doğa açısından bakınca bir yanımız ölürken bir yanımız hayata tutunuyordu, yenileniyordu, gelecek nesiller için kabuğunu değiştirip kendini yeniden yaratıyordu. O zıtlığı izlemek beni hayata dualite (ikili denge) düzleminden bakmaya çekti. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış... Her şey aslında aynı anda ve şimdi bu gezegende olmakta. Kendime bunların hepsini olduğu gibi algılamayı ve değiştirmeye çalışmamayı öğrettim. Aslında bu geçirdiğimiz dönüşümü, metamorfozu en çok kelebeğe benzettim.
‘Doğunun Limanları’nı filme uyarlıyoruz
◊ Neden kelebek?
Sanki hepimiz kozalarımıza girdik ve kelebek olarak çıkacaktık. Çünkü çağ, dünya, her şey değişiyor. Bu süreç hâlâ devam ediyor. Ve buradan çıktığımızda hiçbir şey aynı olmayacak. Tabii bir noktadan sonra bir şeyler yapmak gerek diye düşündüm. Üretmezsem nefes alamayacaktım. Bir senedir ortaklık yaptığım yönetmen ve çok yakın dostum Mowrez Pezeshki ile kamp dönemine girdik. Yaptığımız şeyleri yakında paylaşacağız.
◊ En son yurtdışında Ben Kingsley ile ‘Komplo’da başrolü paylaştınız. Bir yapım şirketi kurdunuz. Yurtdışı ve film projeleriniz rafa mı kalktı?
Yapım şirketim ‘Big Bloom’ devam ediyor. Form ne olursa olsun, insanların dert anlatma gerçeği değişmeyecek ve biz derdimizi anlatmak için bir yol bulacağız. ‘Şahmaran’ tiyatro projesinin dijitale dönüşümü için Galata Perform’un kurucusu sevgili Yeşim Özsoy ile konuşuyoruz. Diğer yandan da Amin Maalouf’un ‘Doğunun Limanları’ kitabından uyarlanacak filmin hem yapımcısı hem oyuncularından biri olacağım. Beyrut’ta yaşananlardan sonra bütün çekimlerinin Türkiye’de olmasına karar verdik. Çok heyecanla bekliyorum.