Güncelleme Tarihi:
Nişantaşı’nda buluşuyoruz. Telefonuna bakınca saati fark ediyor, gözleri doluyor. Annesini tam bir ay önce o gün, tam da o saatte kaybettiğini söylüyor, “Hâlâ inanamıyorum” diyor. Onu rahatlatmak için konuyu değiştirmeye çabalıyorum. İbranice, Türkçe, İspanyolca, İngilizce, Yunanca ve Arapça olmak üzere altı dil bildiğini öğreniyorum. İleride bir de ‘Linet’ adında et restoranları açmayı planlıyormuş. Buyurun sohbetimize...
* Seninle buluşacağımı söylediğim insanların bir kısmı ‘arabeskçi’, bir kısmı ‘fantezi müzik şarkıcısı’ dedi senin için. ‘Popa yakın’ diyen de oldu. Sen kendini nasıl anlatırsın?
İsrail’de doğdum, orada dünyanın dört bir yanından gelen insanlar vardı. Bu büyük bir şans oldu. Farklı kültür ve müziklerle iç içe büyüdüm. Dolayısıyla bir tarza ait olmamın imkânı yok. Ben yüzde yüz ‘ses’ doğdum! Sonra Allah bana yorum kattı. O yeteneği de yıllardır geliştire geliştire herkesten farklı olabildim.
Ben yorumcuyum diyebilirim.
* “Ses doğdum” dedin. Sesini kaç yaşında keşfettin?
Bebekken bile ağlamazmışım. Aç olduğumu falan nağmelerle belli edermişim. 3 yaşında anaokulunda öğretmen şarkı söylemem için beni kaldırırmış. Türkçe şarkılar söylermişim.
* Ama İsrail’desin değil mi?
Evet, evde Türkçe ve İspanyolca konuşulurdu. Ben okula iki dil bilerek başladım. Okulda da İbranice öğrendim.
* İlk kez 5 yaşında sahneye çıktığını okudum. Doğru mu o halde?
Evet. En büyük şansım, annemin ses sanatçısı olmasıydı. Evde provalar yapılırdı, izlerdim. Okuldan sesimin güzel olduğu haberini alınca annem de dinledi. Leyla ve Linet, anne-kız sahneye çıkmaya başladık. 10 yaşında ilk albümüm çıktı. 15 sene sahne bu şekilde devam etti. Bana “Senin sesin var ve yolun bu” dendi.
* Yıllardır sahnedesin. Ahlaksız tekliflerden, tacizlerden bahsedilir. Sen nasıl zorluklar yaşadın?
Öyle şeylerle karşılaşmadım. Biz günü zor bitiren bir aileydik. Üç kardeşiz. Babam ben çok küçükken vefat etti. Annem bizi tek başına büyüttü. Devlet bir şekilde yardım ediyordu ama yine de çalışmak zorundaydık; ekmek getirmeliydik. Dolayısıyla ben annemle bu işe baş koydum. O yıllarda çocukluk heyecanıyla şarkı söylüyordum ama aslında bu bir hayatta kalma mücadelesiydi. O çevrede böyle şeyler de duymadım. Sonrasında Türkiye’de de acayip bir teklifle karşılaşmadım.
* Türkiye’ye gelmen nasıl oldu?
Liseden sonra kısa bir askerlik... Sonra Türkiye’ye geldim. Yeni bir albüm için Orhan Gencebay’la çalıştık.
* Kimileri “Askerlik yaptı”, kimileri “Asker kaçağı” diyor. İşin aslı ne?
Askerlik İsrail’de liseden sonra yapılıyor. Bir acemi birliği oluyor, sonra 2 yıl kadar sürüyor. Liseden sonra öyle çok Türkiye’ye gelmek istiyordum ki ‘Askerlik yapmak istemiyorum’ diye çok ağladım, mücadele ettim. Acemi birliğine girdiğimde de 10 yılda bir olan bir şey oldu: “Çok fazla kız var, ayrılmak isteyen dilekçesini ve nedenini yazsın” dediler. Ben de yazdım ve kabul ettiler. Sonra da Türkiye’ye geldim.
* “Askerde yemeklere şap koyulur” derler, kadınlara da koyuyorlar mıydı?
Yok canım, daha neler!
Çok sürgün yaşadım
*Linet sürgün demekmiş… Doğru mu?
Google’da öyle yazıyor ama benim bildiğim kadarıyla ‘bütün’ demek.
*Hayatta çok sürgün yaşadın mı?
Çok yaşadım! Kendimi konumlandırıp gerçek Linet’le tanıştıktan sonra o sürgün bitti ama... Sürgün aslında nerede olduğuna değil, nasıl bir modda olduğuna bağlıymış. Mesela sürekli bir yerlerde olmam gerektiğine inanıyordum. ‘Şurada olsam mutlu olurum’ veya ‘Burada olsam kesin daha mutlu olurum’ diye düşünüyordum. Sonra anladım ki mutluluk bulunduğun yerde değil, kalbinde... Sen kendinle tamamsan bulunduğun her yer cennetmiş.
Bu bir taciz!
* Eurovision şarkı yarışmasında İsrail adına yarışmak için ‘X Factor’ adlı bir diğer yarışmaya katıldın. “Neden İsrail adına Eurovision’a katılıyor? Parasını buradan kazanıyor” diyenler oldu… Ne diyeceksin?
Ne kadar sığ düşünceler... Ben doğrularımla yaşarım. Bana, bu denli üne kavuşmuş bir sanatçının konfor alanından çıkıp farklı bir olay yaratabildiğini göster. Yok! Çünkü ‘Aman ne derler’, ‘Aman ne olur’ diye düşünürler. Ben öyle kaygılarla ilerlemiyorum. Uzun zamandır o hapisteydim ve çıktım. Kendimle alakalı birçok kalıbı kırdım, hapishane duvarlarını yıktım. Artık konfor alanımdan çıkıp farklı şeyler yapıyorum. Başka bir ülke adına da Eurovison’a katılabilirim. Veya Türkiye girerse Türkiye adına da yarışabilirim. Dünya çapında bir platformda yer almak istiyorsam bunun için her şeyi yaparım.
* Aslı Şen senin için “Sanatçımız altı kadından oluşan masamıza bir an olsun gözünün ucuyla bile bakmazken, her nedense tüm erkekli masalara gülücükler gönderiyordu. Adabı muaşeretten bihaber!” diye bir paylaşım yaptı. Bu seni nasıl etkiledi?
“Seni bugüne kadar hiç biri taciz etti mi” diye sordun ya, hayatımda ilk defa bir tacizle karşı karşıya kaldım. Bu bir taciz diye düşünüyorum. Ben herkese, tek tek gözünün içine bakarak daha sahneye çıkar çıkmaz “Merhaba” derim. O insanlar benim için gelmiş, o değeri bilerek hareket ediyorum.
Platonik aşkın balonunu patlattım
*Çapkın mısındır?
Göz çapkınlığım vardır. Ama yanımdaki erkeğe ilgi duyuyorsam o anda ve oradayımdır, ‘zıplamayı’ sevmiyorum.
* Seni ne tavlar?
Kalbimi harekete geçirebilen tek şey, akıl. Görüntü çok takıldığım bir olay değil. Çok yakışıklı ama boşsa, kendime bir şey katamıyorsam çekim hissetmem.
* Sahnedeyken sık sık evlenme teklifi alıyormuşsun…
Evet, direkt evlenme teklifi düşün! Ama hiç evlenmedim.
* Neden?
Doğru mecradan teklif etmemişler demek... Âşık olmak da yetmiyor. Gerçekten inanmak gerekiyor. Ben zaten tamım, beni tamamlayacak birini aramıyorum. Hayatta sadece bu yolu en güzel şekilde yürüyebilmek için birini istiyorum.
*Büyük aşklar yaşandı mı?
Tabii, büyük aşklar yaşadım.
* Aşk acısı çektin mi?
Evet, hâlâ da çekebiliyorum.
* Bitmiş bir ilişkinin acısı mı, platonik bir aşkın acısı mı?
Platonik aşkın balonunu patlattım. Gerçek aşk! O da birine sadece tensel olarak çekim değil, birçok anlamda o kişiyle anlaşabilmektir.
* Röportajlarında hep anne olmak istediğini söylemişsin. Bu isteğin devam ediyor mu?
Bence annelik bir çocuk sahibi olmak değil, anne duygusu taşımak, anaç olmak... Bu, bir insanın hayattaki duruşuyla alakalı. Tecrübelendikçe her şey çok farklılaşıyor. Yeğenimin köpeğini birlikte büyütüyoruz. Hiç kimse beni gördüğünde onun sevindiği kadar sevinmiyor. Bu sevgiyi hissettikten sonra dünyada bir hayvan beslemek kadar keyifli bir şey olmayacağına karar verdim. Adı, Rey. İspanyolca ‘kral’ demek.
Yağlar gitti, poposuz kaldım
* Kendini seksi bulur musun?
Çok! Gerçekten güzel, alımlı, sahne duruşu güzel olan… Vücut dilini iyi kullandığımı da biliyorum. Ama bunu düşünerek yapmıyorum. Öyle olduğunu söylüyorlar.
* Bacaklarına da bol bol iltifat alıyorsun…
Bacaklarım uzun ve düzgün. Ama en çok beğendiğim yerim gözlerim. Çok manalı bakarlar.
* Bir dönem çok zayıfladın, sonra kilolarını korudun da…
Evet, çok yıllar geçti üzerinden. Mide ameliyatı olmuştum. Artık oturdu. Beslenmeme dikkat ediyorum. Sahilde koşup yürüyorum. Her gün yoga yapıyorum.
* Çok estetiğin var mı?
Bugün kadınlar arasında yaptırmayan çok azdır. Burnudur, zayıfladıktan sonra yapılan işlemlerdir, göğüs müdahalesidir. Yaptırmayan bir kadın
var mıdır dünyada?
* Jennifer Lopez’inki gibi olsun diye kalça protezi yaptırdığın doğru mu?
Hayır, protez yok. Karın germe operasyonu olmuştu, “Yağlar alınsın, popoya enjekte edilsin” dendi.
* Edildi mi?
Evet. Ama sonra 20 kilo verdim, o yağlar gitti, kaldım poposuz (gülüyor).
Temiz bir isimle ilerlediğime inanıyorum
* Yeni şarkın ‘Ne Ağladım, Ne Ağladım’ çıkıyor. Bir Ayla Çelik şarkısı…
Evet. Şarkılarımı da artık daha pozitif seçiyorum.
* İsmi hiç öyle durmuyor?
Ama şarkıyı dinleyince “Ne güldüm, ne güldüm” diyeceksiniz. “Çağırmadan geldin kendiliğinden, ne zamandır senden bahsedilmiyor, ne kadar da emindin sevildiğinden, artık yokluğun hissedilmiyor” diyor. Büyük bir aşk ve aşk acısı varmış ama artık pufff! Hepimizin yaşadığı bir senaryo bu... Dibe vurduktan sonra arkadaşlarla ilk sofra muhabbeti...
* Sence Türkiye’de hak ettiğin yerde misin?
Bu soruyu çok soruyorlar. Hak ettiğin yer kendini gördüğün yerdir. Kalıcı olmak üzere, temiz bir isimle ilerlediğime inanıyorum.
* Sen assolist misin?
Assolist diye bir kavram mı kaldı? Sanmıyorum. Bugünkü şartlara göre eskiden olduğu gibi büyük kadrolarla sahne paylaşılmıyor. Dolayısıyla kimse kimsenin assolisti falan olamıyor. Ayrıca her sanatçının kendine göre bir ‘as’lığı, divalığı vardır. Kişi kendini insanların gözünde nereye konumlandırdıysa oradadır.
* Sen kendini nereye konumlandırıyorsun?
Ben çok iyi bir canlı performans sanatçısıyım. Bunu dünyada da her gün daha fazla ispatladığımı düşünüyorum. O zaman dünyanın en büyük assolisti benim yani (gülüyor).
En büyük hayranımı kaybettim
* Başın sağ olsun, bir ay önce anneni kaybettin. Nasıldı ilişkiniz?
Her şeyi beraber yaşadık, hayatı birlikte üstlendik. Benim uğurumdu. Pandemide depresyona girdi. Panik atak oldu. İlaçları, bakımları vardı; zorlandık. Yeğenim yanımdaydı.
Sonra onları İsrail Konsolosluğu’yla anlaşıp ilkyardım uçağıyla İsrail’e yolladım. Annem orada yaşamaya başladı ve orada vefat etti.
* Bu kayıp seni nasıl etkiledi?
Sonuna kadar gördüm. Ellerimdeydi. İnanılmaz büyük bir acı. Ben anneden öte en büyük hayranımı ve öğretmenimi kaybettim.