Güncelleme Tarihi:
Uzun zamandır görüşmemiştik. Yeni dizisi ‘Aslında Özgürsün’ün setine ara verdiği güneşli bir İstanbul gününde menajerinin Arnavutköy’deki ofisinin bahçesinde buluşmak üzere sözleşiyoruz oyuncu Bade İşcil’le. Üzerinde bembeyaz bir tulumla çıkageliyor. Yıllar onu hiç etkilememiş gibi, aynı şekilde neşeli, pozitif, zarif ve güzel.
* 2018’den sonra ulusal ekrana ara verdin. Neden? Senaryolar mı seni çekmemeye başladı, yoksa oyunculuktan mı soğudun?
Ara vermedim aslında, hayat durdu. Aile bağlarıma düşkün biri olarak kendimi de, onları da korumaya çalıştığım için çalışmamayı tercih ettim. Ulusal ya da dijital diye ayrım yapmadım yani. Vakitle ilgili tasarruflu yaklaşımlarım vardı ve bana içinde olma hissi uyandıracak bir proje de çıkmadı sanırım.
* Yine büyük aralar verir misin? Yoksa artık tamamen oyunculuğa adapte misin?
Tamamen demeyelim. Dengeyi tutturacak şekilde çalışmayı tercih ederim.
* Şu an oyunculuğun sendeki karşılığı ne?
Bedeninle başka ruha bürünmek.
* Bu meslekte verdiğin en büyük mücadele neydi?
Herkes gibi, iş vesilesiyle birçok insanla karşılaşıyoruz; kimileri işini yapmana yardımcı, kimileri işine konsantre olmana engel oluyor. Ama işin arka planında ne yaşarsam yaşayayım oyunculuğuma yansıtmamaya çalışıyorum.
* Şöhretin seni en zorlayan yanı nedir?
Hayatımızın her anında izleniyor olmak...
* 38 yaşındasın. Geçen yıllar sende neleri değiştirdi? Şu an nasıl bir Bade var karşımda?
Hâlâ hayatın amacını anlamaya çalışıyorum. Hiç değişmedim. Hep bu anlam arayışındaydım, ‘ne, neden böyle’yi çözümlemekle ilgilendim. Ve hep kendi halimdeydim.
Hiç kimse ilgimi çekmiyor
* Mutlu musun?
Bazen unutuyorum mutlu olmayı. Çok fazla dış etkene maruz kalınca ‘Badecim sen nasılsın’ demeye sıra gelmeyebiliyor.
* Aşka bakışında 10 yıl içinde neler değişti?
Hiç kimse ilgimi çekmiyor...
* Aşk seni nasıl etkiliyor?
Unuttum.
* Evlilik fikrine kapalı mısın? Yoksa yeniden olabilir mi?
Evlilik bir zamanlar ‘Gelinlikle girer, kefenle çıkarsın’ diyeceğim bir şeydi ama hayat öyle başına gelmemiş şeyler için büyük laflar etmelik değilmiş. Evlenmeyi düşünmüyorum derken evlendim ve boşandım. Bu yüzden şimdi büyük konuşmalarımı küçülttüm. Yani cevabım; bilmiyorum, kısmet...
* Peki, sence aşkı kalıcı kılmak mümkün mü?
Ben bu sorunun sorulacağı en son kişiyim sanırım (gülüyor).
* “Belki de âşık olmuyoruz” demişsin. Gerçekten de böyle mi düşünüyorsun?
Sevmek aşktan üstün geliyor. Uzun süreli sevmeyeceğin birine duyduğun çekim, aşk bana göre. Sevmeyeceğin özellikleri batınca bitiyor gibi. Oysa sevgi barındıran ilişkiler ne olursa olsun devam ediyor.
“Daha bir Hollywood star’ı olmamışsın” der gibi bakıyor
* Oğlun Azur, 7 yaşında. İsmini nasıl seçtin?
Hamileyken Yunan adalarında deniz yolculuğu esnasında içimden bir ses ‘Azur’ dedi. Anlamını merak ettim;
araştırınca hoşuma gitti ve o zaman babasıyla bu ismi kararlaştırdık. Azur, mavi demek ama huzur ve bulutsuz gökyüzü gibi anlamları da var.
* Anne olmak, çocuk yetiştirmek sende neleri değiştirdi?
Bencillik yapamıyorum.
* Azur’un sana hissettirdiklerini birkaç cümleyle nasıl anlatırsın?
Dışımda atan kalbim.
* Nasıl bir annesin? Pimpirikli, şimdiden geleceği planlayan, daha rahat...
Ortaya karışık. Çağ o kadar değişti ki. Ben bile ayak uyduramazken onu devamlı kollamaya çalışan bir yapıdayım. Onu bilinçlendirip yönlendirmeye çalışıyorum. Çocuğumla hep iletişim halinde ve bana her ihtiyaç duyduğunda yanında olmayı istiyorum. Ailemle de öyleyimdir.
* Azur seni televizyonda gördüğünde nasıl tepki veriyor
Beni izlemek istemiyor (gülüyor).
* Neden?
Belki de beni paylaşmak zorunda kaldığı kısım o ya, ondan olabilir. Ama gamer’ler ya da futbolcular ilgisini çekiyor, ‘Bade İşcil kim ki ya’ diyor da olabilir. “Daha bir Hollywood star’ı olmamışsın” der gibi bakıyor bazen (gülüyor).
* Azur babasıyla görüşüyor mu?
Çok sık görüşüyorlar. Ayrılmış anne babaların sadece hafta sonu görüşmeleri olur ama bizde öyle değil. “Yeniden evleniyorlar mı” diye haberler çıkıyor, yanıtı; hayır. Malkoç’la (Sualp) arkadaş olarak kaldık. Çocuğumuz olduğu için iletişimimizi de hiç koparmadık. Zaten iyi de anlaşıyoruz. İletişimi olan ve ilgilenmeyi seven bir baba.
Anneler Günü’nde, annemle ve oğlumla bir aradayız
* Annelik sana ne ifade ediyor?
Çok kutsal. Annelik bir temel. Nasıl bir bina için “Temeli sağlam değilse depremde yıkılır” diyoruz, ben toplumun temelinin de anneye yani kadına dayandığını düşünüyorum. Bunu söylerken hiçbir şekilde erkekle kadını ayırt etmek istemem ama doğada da dişi doğuruyor ve yavrusuyla ilgileniyor. Kadına çocuk bakımında büyük görev düşerken onun çocuğuyla doğru iletişim kurması için de bu kez erkeğe iş düşüyor. Kadını o süreçte çok yormayıp destek oluyor, doğru insanların yetişmesini ve toplumun güzel olmasını sağlıyor.
* Bugün ‘Anneler Günü’... Bugünün sendeki karşılığı ne?
Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü... Bunların bir günle sınırlandırılmasını doğru bulmuyorum. Tabii bazı küslüklerde barışma fırsatı yakalamak için güzel ama daha çok sizi alışveriş yapmaya yönlendiren bir sistem gibi geliyor. Benim için Anneler Günü oğlumla da annemle de bir arada olma halimiz.
* Annenle (Kadriye Gündüz) nasıl bir ilişkin var?
Annemle hep arkadaş gibiydik. Yıllar geçtikçe anneler de çocuklaşıp ilgi bekliyor, o da benim çocuğum gibi...
* Anneler Günü için bir hediye planın var mı?
Annem senin röportajlarını her hafta takip ediyor. Sabahtan bu yazıyı okur ve sürprizi kaçar. Oğlum da daha küçük. Ve benim asıl hediyem o, bana bu duyguyu yaşattığı için ben onu kutluyorum.
Aldatan kişi zavallıdır
* Dizinin tanıtımlarında kadınlara “Güçlü olduğuna inan” deniyor. Sen güçlü müsün?
Güç kelimesi bazen ürkütücü gelebiliyor. Ama tanıtımda başka bir şeyin altı çiziliyor; kendi yaşamında kaybolmuş, kim olduğunu unutmuş kadına “Hadi kendine gel, kendini hatırla, bu güce sahipsin” deniyor.
* Peki, sen kendi gücünü nasıl keşfettin?
Sabırla.
* Ünlüsün, yetenekli ve güzelsin... Buna rağmen hayatta kadın olmanın zorluklarını yaşadın mı?
Ben sadece insanım, karşılaştığım zorluklar oldu tabii. Oldu ve bitti. Uzatmadım, kavgaya dönüştürmedim. Zorlandığım zamanlarda, yaşanan zorlukla kendi arama mesafe koyuyorum ki daha fazla maruz kalmayayım.
* Sektör içinde kadın olmanın zorluklarını yaşadın mı?
Kadın olduğum için değil ama anne olduğum için ‘Çocuğuma yeterli zamanı ayırmıyor muyum’ diye kaygılandığım anlar oldu.
* Karakterin mutsuz bir evliliğin içinde sıkışmış. Böyle yaşayan binlerce kadın var. Ne söylemek istersin?
Mutluluğu kendi dışında aramamalı insan. Yaptıklarıyla yetinmeyi bilmeli, daha iyisini yapmak için çabalamalı. İnsanlık yaradılışın başından beri hayatta hep mücadele veriyor. Bugüne kadar aklımıza gelmeyecek icatlar yapılmış, demek ki durum, vaziyet, şart-şartsızlık insanın gelişimine engel değil. Hayata tutunmak için elinden geleni ardına koymamalı.
* Peki, aldatma kavramına bakışın ne?
Eksiklik. Aldatan kişi zavallı biridir bence. Yalana sığınacak kadar kendi olmayı seçememişliktir. İçinde türlü bastırılmış duygular barındıran bir durumdur ve profesyonel destek gerekir.
* Sence kadınlar için bir şeyler nasıl değişir?
‘Nasıl insan olunur’u doğru anlayarak değişir.
Yabancı sandılar, saçımın boyalı olduğu söylendi
* Yıllar geçiyor, senin güzelliğin değişmiyor. Güzellik sana ne ifade ediyor?
Güzellik benim için o kadar değişken bir kavram ki; herkeste aynı olan şeyler sıradan ve fark edilmez oluyor. Bir standart konmuş şu ölçü, bu şekil, bilmem ne diye; bence kadına en büyük istismar bu konuda yapılıyor. Bırakın herkes kendi gibi mutlu olsun. Ben öyleyim, bana iyi hissettireni yapıyorum, bana ne, beğenmeyen bakmasın.
* Sence güzellik her kapıyı açan bir anahtar mı?
Eğer kişinin insani yanı güzelse, evet.
* Güzelliğin bir lanet olduğunu düşündüğün oluyor mu? Senin başına hiç bela oldu mu?
Güzelliğin önemli bir şey olduğunun empoze edildiği ve inanıldığı yıllarda bıraktım o inancı. Mutsuzluklarıymış o insanların davranışlarının sebebi, güzellikten değil.
* Sarışın olmanın önyargısına maruz kaldın mı?
(Gülüyor) Yabancı sanıldım, saçımın boyalı olduğu söylendi. Bir de soğuk bir kişilik algısı oluşturuyormuş.
Aslında özgür değilim
* Yeni dizinin adı ‘Aslında Özgürsün’ GAİN’de başlıyor. Duygu Asena’nın kitabından uyarlama. Sen kitabı okumuş muydun?
Hayır, diziye başlamadan önce okumamıştım. Ancak tabii bildiğim bir yazar. Annem okurdu kitaplarını. Duygu Asena feminist bakış açısına sahip, yaşamını kadın mücadelesine adamış cesur bir yazar. Kadına saygı duyulan bir işe dahil olma fikri iyi geldi.
* Dizide seni nasıl bir karakterde izleyeceğiz?
Belgin karakterini canlandırdım. Evli ve iki çocuğu var. Eşine hâlâ âşık ama ondan beklediği ilgiyi görmüyor. Çok korunaklı bir yaşam sürmüş bir yandan da. Ailesine, geleneklerine bağlı. ‘Başkaları ne der’ kaygısıyla yaşayan, bu durumdan mutsuz olsa da şartlara uyum sağlayarak kendini iyi hissetmeye çalışan biri. Ama karşısına çıkacak özgür ruhlu bir adam tüm yaşamını yeniden sorgulamasına neden olacak.
* Eserin isminden yola çıkıp sorayım, sen ne kadar özgürsün?
Kendimce başkasının alanını işgal etmemeye, herkesle empati kurup durumu yönetmeye çalışıyorum. Aslında özgür değilim yani (gülüyor).
* Peki bir erkek kadar özgürlük alanın var mı?
Ben erkek-kadın ayrımı yapmayan biriyim; insan olarak herkesin özgür olup kimsenin kimseyi incitmemesinden yanayım.
* Dizi bir kadın hikâyesi anlatıyor. Türkiye’de ve dünyada kadın olmayı nasıl anlatırsın?
Kadın bence, yaratıcı güç, sevgiyi, duyguyu aktaracak olan oluşumdur. Yapı dolayısıyla böyleyiz diye düşünüyorum, hormonsal yani.
* Sence erkeklerin kadınlarla ilgili alıp veremedikleri ne?
Güç gösterisi ve bakış açısı ama günün sonunda erkeği doğuran bir anne.
* Duygu Asena bir feministti. Senin feminizme bakışın ne?
Cinsiyet eşitliğinden yanayım. Oğlumu yetiştirirken de buna dikkat ediyorum. İnsancıl biriyim. Doğada, dünyada var olan her şeyin yaşam hakkına inanan biriyim. Çimen bile ezilmemeli, karınca bile incitilmemeli. Hiçbir cinsiyet, ırk, inanç birbirinden üstün değildir.
Sosyal medyanın sanallığına dalanların kendine vakti kalmıyor
* Kendine hayattan nasıl bir ders-öğreti çıkardın?
Hayat, yakaladığın ritme uyum sağlayabildiğin kadarıyla eşlik etmektir.
* Çok sakin ve naif bir duruşun var. Hiç kontrolünü kaybettiğin olmaz mı?
Ahlaki değerlerim var ve vicdanlı biriyim. Sence kontrolü bırakırsam içim rahat eder mi?
* Hayattaki en büyük korkun ne?
Çaresiz kalmak.
* Şu sıralar en çok neleri kafaya takıyorsun?
Kendimi izlediğimde ‘Ah keşke şu sahneyi böyle yapsaydım’ diyecek miyim sorusunu...
* Sosyal medyadan yemek paylaşan kişileri eleştirmiştin. Hâlâ bu eleştirinin arkasındasın mısın?
Ben kimseyi eleştiren bir şey demek istememiştim aslında. Sadece bizim toplum değerlerimizde eskiden ayıp diye öğretilen şeylerin değiştiğini ve bunu yadırgadığımı söylemiştim. Ama artık çağ değişti, özel diye bir şey de yok. Çok şükür, sosyal medya sayesinde aslında biz ünlüyüz diye ‘yaşadığımız hayal edilen’ hayatların, tanınmayan kişiler tarafından daha çok yaşanan hayatlar olduğu görüldü. Sosyal medyanın sanallığına dalanların kendine özel vakti de kalmıyor. Her an ‘nerede, ne giydi, ne içti, kiminle’ paylaşılıyor. Ben de ‘nerede, ne yerim,
nereye gidebilirim’ gibi birçok şeyi sosyal medya paylaşımlarıyla öğreniyorum. Sosyal medya sayesinde dünya standartlarının üstündeyiz, özellikle mutluluk ve ekonomik açıdan! Sorun yok, aslında herkes özgür!