Güncelleme Tarihi:
Amerikan Ulusal Basketbol Ligi (NBA) şampiyonluğuna uzanan Los Angeles Lakers’ın sağlam bir öyküsü vardı bu sezon! Malum; kulübün efsanesi, NBA tarihinin en iyi oyuncularından Kobe Bryant’ı kaybettik 26 Ocak’ta, elim bir helikopter kazasıyla... Kahrolası 2020!
Lakers şampiyonluğunu ilan ettikten hemen sonra soyunma odasında Drake’in son hiti ‘Laugh Now Cry Later’ çalıyordu, “Bazen ağlar, bazen güleriz” diye devam eden sözleriyle... Tesadüf değil. Ekip bu sezonu bir ‘duygu rollercoaster’ındaymış gibi geçirdi. Takımın yıldızı LeBron James’den tutun da çaylaklara, taraftarlara kadar...
James, Kobe Bryant’ın vefatından bir gün sonra hazırladığı konuşma metnini çöpe atıp, içinden gelenleri anlatmaya karar verip şunları söylemişti: “Ne olursa olsun mirasını devam ettireceğime söz veriyorum dostum.” Sözünü tuttu. Takım bu yıl daha farklıydı. Geçen sezon play-off’lara bile kalamamış, sezona erken havlu atmışlardı. Üstelik yıllardır başarıya hasretlerdi.
Son şampiyonluğu bundan tam 10 yıl önce, 2010’da kazanmışlardı. O yıl Boston Celtics’le giriştikleri final serisi mücadelesinin de MVP’si (En Değerli Oyuncu) Kobe Bryant’tı... LeBron James, gerçekten de Bryant’ın mirasını devam ettirdi, bu yılki final serisinin MVP’si oldu... Sıcağı sıcağına da şunu söyledi: “Umarım seni gururlandırmışımdır dostum. Seni seviyor ve özlüyorum.”
Sporcular, taraftarlar ve romantizm
Belki duygularını kolay kolay dışa vurmuyorlar ama takım arkadaşlığı biraz da ‘bromance’ (arkadaş romantizmi) ihtiva ediyor. Futbol sahalarında da çokça gördük. Gol attıktan sonra sakatlanan takım arkadaşının formasını gösteren birçok oyuncu oldu. Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi kupasını kanseri yenen Eric Abidal kaldırmıştı mesela. Hayatını kaybeden arkadaşlarına sahada jest yapan da çoktur.
Kobe’yi kaybetmek bir yana tüm NBA takımları için bir diğer zorluk da tek merkezde tamamlanan müsabakalardı. Bubble (baloncuk) olarak adlandırılan merkezde üç ay geçirdi sporcular; her gün COVID testi oldular. Bitiş düdüğüyle gelen rahatlamanın bir nedeni de bu. LeBron James’in yere yatıp annesini aradığı videoyu görmüşsünüzdür belki...
Taraftarlık da (hatta sporseverlik bile) biraz duygu işi. Odaları süsleyen sporcu posterleri, koca koca adamların tribünlerde, TV karşısında düştüğü haller farklı bir romantizmin izdüşümü. Kazanılan başarılardan sonra salya sümük ağlamak da bir duygu boşalmasından daha fazlası...
2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda koşulan 1.500 metre finalinde Türk atletler altın ve gümüş madalyaya ulaşınca ben de sevinçten ağlamıştım. Madalyalar geri alındı, sevincimiz yanımıza kâr kaldı!
Ezcümle, Simon Kuper’in “Futbol asla sadece futbol değildir” sözü yetersiz kalıyor; hikâyeler her spora sahadaki mücadeleden fazlasını katıyor.
BU TARTIŞMA BİTMEZ: ‘MAJESTELERİ’ Mİ YOKSA ‘KRAL’ MI?
LeBron James dördüncü şampiyonluk yüzüğüne ulaşınca o ünlü tartışma da tekrar alevlendi: Hangisi daha büyük, Majesteleri Michael Jordan mı yoksa Kral LeBron James mi?
Ben şahsi fikrimi en baştan söyleyeyim: Michael Jordan! Ancak bu, istatistiklere dayanan bir karar değil.
Yine de istatistiklerden de bahsedeceğim: Normal sezonlarda Jordan’ın sayı ortalaması 30.1, James’inki 27.1. Asistlerdeyse LeBron 7.4, Jordan 5.3 ortalamaya sahip. Play-off’larda Majesteleri’nin sayı ortalaması 33.4, Kral’ınki 28.8. Asistlerde yine James’in 7.2’ye 5.7’lik üstünlüğü var.
Michael Jordan, dördüncü yüzüğü taktığında 33 yaşındaydı, LeBron James ise 35... James belki şampiyonluk sayısında Jordan’a yetişir, belki geçer. Ancak geçemeyeceği bir şey var: NBA, Michael Jordan sayesinde küresel bir ilgi odağı oldu. En azından kuşağım için. Gördüğünüz gibi bu da ‘romantik’ bir seçim.