Güncelleme Tarihi:
Tarım zararlısı kemirgenlerle doğa dostu mücadele yöntemi olarak baykuşların kullanılması, dünyada hayli yaygın bir yöntem. Bunun için tarım arazilerinin kenarlarına, kuşların yavrulayabileceği yuvalar yerleştiriliyor. Doğa Koruma Merkezi de geçen yıldan beri pilot arazilere 150 adet yuva kurdu. Derneğin Toprak ve Su Projeleri Sorumlusu Melike Kuş, bu yuvaların aktif hale gelmeye başladığını belirtiyor. Kaynak bulunursa çalışmayı baykuş nüfusunun daha yoğun olduğu Güneydoğu Anadolu’ya da taşımak istediklerini anlatan Kuş, “Onların nüfusunun artması, bizlerin daha zehirsiz gıdalar tüketmesi, yaşam kalitemizin yükselmesi demek” diyor.
Peki baykuşlarımızı ne kadar tanıyoruz? Türkiye’nin her yerine dağılmış 10 baykuş türümüz var. Çoğu gece aktif. Türe göre değişse de şehir, vadi, bozkır, dağ ve ormanlarda yaşıyorlar; yani bize çok yakınlar.
Yavru geyik avlayan puhu var
Varlıklarından haberdar olmaksa önünüze konmamışlarsa veya ötmüyorlarsa neredeyse imkânsız! Çünkü uçarken bile sessizler. Aklımızın alamayacağı derecede iyi görüyor ve işitiyorlar. Kar altında hareket eden bir fareyi görmese de avlayacak kadar isabetli olabiliyorlar. Bir peçeli baykuş yılda 1000’den çok fare yiyor. Avları, boylarına göre değişiyor. Dünyanın en büyük baykuşlarından biri olan, hindiden biraz daha büyük puhu, iri pençeleriyle yavru geyik, tilki, kedi avlayabiliyor. Çoğumuzun korkacağı bazı böcek ve örümcekleri de ishakkuşları afiyetle mideye indiriyor.
İşte bazı baykuşlarımız...
Balık baykuşu (Bubo zeylonensis): Ülkemizde yalnızca Toros Dağları’nın eteklerindeki yaz-kış sıcak vadilerde yaşayabiliyor. Türkiye nüfusunun 80 çift kadar olduğu tahmin ediliyor. Son yıllarda hidroelektrik santral inşaatları nedeniyle nehirlerin kuruması sonucu nüfusu azalıyor.
İshakkuşu (Otus scops): 19-20 cm boyuyla ülkemizdeki en küçük baykuş türü. Köy yerlerinde gece duyulan baykuş sesleri genellikle bu türe ait. Ağaç kabuğuna benzeyen tüyleriyle tam bir kamuflaj ustası.
Paçalı baykuş (Aegolius funereus): Uzun süre Türkiye’deki varlığı sadece ötüşünden biliniyordu. İlk defa 2010’da fotoğraflanabildi. Yaşlı ağaçların sık dalları arasında durmayı sevdiğinden ve ufak olduğundan, yanınızda ötse bile görmesi zor.