Güncelleme Tarihi:
Yeni işinden dolayı yoğun bir gündemi var, her gün sette. Engin Altan Düzyatan’la yine çekime gideceği bir günün sabahında buluşuyoruz. Çok profesyonel; konu iş olunca onda en ufak bir yorgunluk belirtisi olmuyor. Yıllardır tanışıyoruz; güzel enerjisi de, sıcacık gülümseyişi de, yakışıklılığı da hiç değişmiyor. “Ben ego konusunu çok erken yaşta çözdüm” diyor, gerçekten öyle, bütün şöhretine rağmen etrafındakilere karşı hep çok nazik. Karizmatik sesiyle konuştukça insan onu asla bölmek istemiyor. Bıraksalar saatlerce daha devam edecek bir muhabbete başlıyoruz...
FOTOĞRAFLAR: Muhsin AKGÜN/MASTÜDYO
◊ İnsan her sene yenileniyor, değişiyor. Senin 40’lardan sonra kendine dair yeni keşiflerin oldu mu?
Gittikçe olgunlaşıyorum ve zamanımı boşa harcayan, bana bir şey katmayan her şeyden uzaklaşıyorum. Geçenlerde Tolstoy’un ‘Olgunlaşmak nedir’ konulu yazılarını okudum, olgunlaşmak bu gerçekten. Kendi zamanını eğer doğru kullanamıyorsan tam olarak olgunlaşamamışsın demektir.
◊ Zamanını nasıl kullanıyorsun?
Bana değer veren, beni iyiye yönlendiren insanlarla, ailemle vakit geçiriyorum. İki çocuğum var ve onların büyüme hallerini kaçırmak istemiyorum çünkü zamanın geri dönüşü yok. Oyunculuk bir yaşam şekli, onda kendini geliştirmeye devam ediyorsun. Ben çok sevdim 40’ları Hakan. Hayat daha benim kontrolümdeymiş gibi geliyor.
◊ Hayatından arındırdığın şeyler oldu mu?
Mükemmeliyetçiliğimle uzun yıllardır uğraşıyorum. Her şeyin en iyisi olması için çok çaba sarf ediyordum ve herkesin de aynı çabayı sarf ettiğini düşünüyordum.
Bunun aslında beni mutsuz ettiğini, beklentilerimin karşılanmadığını fark ettim. Çünkü herkes sizin gibi düşünmüyor, düşünmesi de mümkün değil. Yaşananlara herkes aynı bakış açısıyla bakmıyor.
Kendimi ciddiye almıyorum
◊ Nasıl bir çözüm buldun?
Son zamanlarda üzerinde çalıştığım şey: Herkesi olduğu gibi kabul et. Kendi adıma işimi iyi yapmaya çalışıyorum. Karşımdakini de olduğu gibi kabul edip kimseden bir şey beklemiyorum, bu beni çok daha rahatlattı, strese girmiyorum.
◊ Ülkenin en ünlü oyuncularındansın, ego meselesini çözdün mü?
Her insanın egosunun olması gerekiyor ama o öyle ince bir çizgi ki... Biraz fazlası zarar vermeye başlıyor, kendini bir şey zannediyorsun. Ben ego konusunu çok erken yaşta çözdüm. Bu işin okulunu okudum, erken yaşta tanındım ve dolayısıyla bu gerçekliklere alıştırıldım. Sonuçta biz doktor değiliz, ameliyat yapmıyoruz, bizim işimiz eğlence. Kendimi ciddiye almıyorum ama işimi çok ciddiye alıyorum.
◊ Birçok oyuncu çok ciddiye alır kendini. Sen nasıl bu kafaya geldin?
Bu biraz kültürle, okumakla, çevreye ve dünyaya doğru bakabilmekle alakalı. Dünyanın hiçbir yerinde aktörler kendilerini çok da ciddiye almazlar. Yurtdışında bir aktörün yanına gittiğinizde gayet samimi bir şekilde sizinle konuşuyor. Yaptığı işi ciddiye alıp saygı duyuyor. Bir hayat yaşıyoruz, başı belli ama sonu belli değil. O yüzden de içinde olduğun ana odaklanmak çok önemli.
◊ Son konuştuğumuzda “Hayatta her şeyi sorgularım” demiştin. Şu sıralar neleri sorguluyorsun?
Nasıl daha iyi bir baba ve eş olabilirim, nasıl daha iyi bir insan olabilirim? En çok bunları sorguluyorum sanırım. Çünkü bence cevabı bulunması gereken en değerli soru bu.
Neşeli bir adamım
◊ Peki, senden oyunculuğu çekip alsak geriye ne kalır?
Çok iyi bir baba kalır.
◊ Gülümsediğinde çok merhametli, ciddi baktığında çok sert ve ‘cool’ görünüyorsun. Bunlar bir kenara, gerçek Altan’ı nasıl anlatırsın?
Aslında hepsinin karması. Neşeli bir adamımdır ve hikâyeye negatif tarafından değil, dolu tarafından bakmaya çalışırım. Anladığım, dışarıdan bakıldığında sert görünen bir mizacım var. Daha gençken biraz daha sert mizaçlı olduğum da doğru. Sonuçta hepimiz belli duvarlarla büyüyoruz. Kendimize ördüğümüz bu duvarlar ‘survivor’ (hayatta kalan) ruhu aslında. Daha az zarar görelim diye bunu yapıyoruz. Fark etmediğimizde bir şekilde daha sert, kalıplaşmış bir yapıya doğru sürüklenebiliyoruz, sonuç olarak mizacımız da daha sert görünebiliyor.
◊ Neydi sana o mesafeleri koyduran?
Mesela İzmir’de doğdum, büyüdüm, okudum. Sonra hiç tanımadığım bir şehre, İstanbul’a göç ettim. Tanıdığım çok az insan vardı, az zarar görmek için köşelerimi daha sertleştirmek zorunda kaldım. Sonra gittikçe çevreni buluyorsun ve o çevrenin içinde daha yumuşak taraflarını açmaya başlıyorsun. Yaş ilerledikçe bu sertliklere çok da gerek yokmuş diyorum. Baba olunca da iş bambaşka bir noktaya geliyor, merhametin ve içindeki o çocuk da tekrar çıkıyor.
Kendimi kanıtlamak gibi bir derdim yok
◊ Engin Altan Düzyatan olarak hayatı yaşamak zor muydu?
Her hareketinizin izlenmesi, rol model olmaya çalışmak kolay değil. Her hareketinizi düşünerek yapmak özgürlüklerinizi çok kısıtlıyor. Ama her işin zorlukları var, bunlarla yaşamayı öğreniyorsun.
◊ Bir ünlü, rol model olmalı mı?
Ben sanatçının rol model olması, hayatı da bir sanat gibi yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Tabii hiç hata yapmaması gereken biridir demiyorum. Ama içinde olduğu durumu güzel idare eden, gerçeklikleri iyi sentezleyen ve hayatını toplumun gerçekleri çerçevesinde doğru yöneten kişi olmalı.
◊ Herkesin, hayatın hakkında fikir sahibi olduğu bir yaşam sürmek zor mu?
Zor çünkü herkesin seninle ilgili fikri var ama aslında hiçbiri seni tanımıyor. Genel anlamda sevilmek, insanların seni sevdiğini, sana saygı duyduğunu bilmek de gerçekten paha biçilmez bir şey, o her şeye değiyor.
◊ İşin zor kısmını yıllardır nasıl yönetiyorsun?
İlk zamanlar takılıyordum. Sonra kimsenin düşüncesini değiştiremeyeceğimi anladım. Seni sevmeyen birinin seni sevmesini sağlayamazsın. Bunlarla uğraşmayı bıraktığın zaman hayat biraz hafifliyor. Artık kimseye kendimi kanıtlamak gibi bir derdim yok. Kendi değer yargılarım çerçevesinde keyifle yaşamaya ve üzerime düşenleri yapmaya çalışıyorum.
◊ Eskiden hayatımızda sanki daha sert bir magazin vardı. Şimdiyse sosyal medya magazini yaşanıyor. Buna ne diyorsun?
Eskiden sadece bir kameraman ve ona yakalanmamak vardı. Şimdi o kameralar her yerde. Kafede, yan masadaki adam da seni çekebilir. Eskiden mi şu an mı daha acımasız, tartışılır. Bir de agresif yorumlar var, insanlar bunu kendilerine hak görüyor. Buna çift taraflı bakmak lazım, bir yandan kendinizi ifade etmek için elinizde bir mecra var. Diğer yandan da saldırılara çok açık bir hale gelindi. Yeni düzen böyle, ayak uydurmak gerekiyor.
Aşk büyüyor, boyut değiştiriyor
◊ Kızın Alara 4, oğlun Emir 6 yaşında. Kız çocuk ve erkek çocuk babası olmanın farkı ne?
Çocuklarına çok düşkün bir baba olarak söyleyebilirim ki ikisinin de keyfi ve hayatıma kattığı haz farklı. Kız çocuğunun nahifliğini, babaya olan aşkını içinde hissediyorsun gerçekten. Oğlum Emir’leyse aramızda çok yakın bir bağ var. İsteyen, düşleyen herkese nasip olsun.
◊ Onlara ne öğütlersin?
Dürüst olmanın hayatta her zaman kazandırdığını... Kardeş sahibi olmak çok değerli, sevdiklerinle paylaşmanın hayatı daha zevkli hale getirdiğini düşünüyorum. Tabii çocuklara bir öğüt vermek istiyorsanız onu önce sizin uygulamanız gerek. Çocuk her zaman gördüğünü yapıyor, biz de çocuklarımıza iyi birer rol model olmaya çalışıyoruz.
◊ Aşk ne durumda?
Aşk daha sağlam, büyüyor, boyut değiştiriyor. Bir ilişkiye aşkla başlıyorsunuz, ayaklarınız yerden kesiliyor. Sonra taşlar yerine oturuyor. Çocuk olunca sizi hayat boyu birbirinize bağlayan bir ortak noktanız daha oluyor. Bizim Neslişah’la zevklerimiz, hedeflerimiz çok benziyor. Ortak paylaşım alanlarımız çok fazla olduğu için de ilişkimizi besliyoruz.
Estetiğim yok; dolgu, botoks filan da yaptırmadım
◊ Hep yakışıklı mıydın? Yoksa bir ‘çirkin ördek yavrusu’ hikâyesi var mı?
‘Evet, ben çok yakışıklıyım’ demiyorum ama hep farklı bir havam vardı. Okulun popüler çocukları arasında yer aldım.
◊ Beğenilen biri olmak nasıl bir şey?
Hayatımı normal yaşıyorum. ‘Bugün de çok iyisin Altan’ diyerek yaşamıyorum.
◊ Estetik haberleri çıktı. Doğru muydu?
Estetiğim yok, burnumu yaptırmadım. Elmacıkkemiklerime, çeneme dolgu, botoks filan da yaptırmadım. Sonuçta yüzüyle iş yapan insanlarız. Çok fazla mimik yapıyorum. Kendime ama özellikle yüzüme herkese oranla daha iyi bakmam gerek. Rutinlerimi uyguluyorum, tüm bakımlarımı düzenli olarak yaptırıyorum. Kendimi değiştirmek gibi bir derdim yok. Bu konuyla ilgili çıkan fotoğrafın açıkçası iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum. O fotoğraf çok hasta olduğum bir sabah, 8.00’de, uykusuz geçen birkaç gecenin üzerine, ekran üzerinden çekilmiş.
Ben doğruları söyleyeyim de sonuç olarak herkes istediğini düşünmekte serbest.
Hiç konuşmadan setten dönebiliyorum
◊ Yeni işin başladı. Çok seçici olduğunu biliyorum, neydi seni etkileyen bu projede?
‘Çöp Adam’ gerçek bir hikâyeden uyarlanmış, böyle bir adamın varlığını bilmek beni çok heyecanlandırdı. Tamer’in neler hissettiğini, aklının nasıl çalıştığını ve hikâyesinin nasıl bir düzende ilerleyeceğini açıkçası merak ettim ve projenin içinde olmak istedim.
◊ Nasıl bir adam bu?
Tamer ilginç biri, zor bir çocukluk geçirdiği için kendi ayakları üstünde durmayı çok erken yaşta öğrenmiş, büyük sorumluluklar almak zorunda kalmış. Her şeyden önce anne-babasının yerine kız kardeşinin tüm sorumluluğunu üstlenmiş. Farklı bakış açısına sahip bir karakter. O yüzden de belki oyun sektöründe. Bir oyun içgüdüsüyle bir gün şirketini satıyor ve yine bir oyun içgüdüsüyle bütün aileyi bir yalıda buluşturuyor. Şirketini 300 milyon dolara sattığı gece, yolda yürürken bir anda onu çok etkileyen bir kadını, sebebini tam olarak da bilmediği bir nedenle kaçırıyor.
◊ Hangi açıdan sana benziyor?
Çocuk ruhunu kaybetmemiş, her hikâyenin içerisinde bir oyun arıyor. Ben de öyleyim.
◊ Canlandırdığın karakter gerekmedikçe konuşmuyor. Böyle birini canlandırmak daha zor mudur?
Herhalde oynadığım başroller arasında en az konuşanı. Bazen çok şaşırıyorum, sete gidiyorum ve hiç ezberim yok, o gün hiç konuşmadan setten dönebiliyorum. Böyle bir karakteri oynamak biraz daha zor. Çünkü tüm ifadeyi yüzünle, vücudunla izleyiciye vermen gerekiyor.
◊ Bir noktada hikâyede aşk da göreceğiz herhalde. İnsan kendini kaçıran birine âşık olur mu?
Stockholm sendromu diye bir şey var, bilimsel olarak kanıtlanmış.
◊ Canlandırdığın karakter gibi takıntıların, saplantıların var mı?
Belki küçük şeyler… Mesela bir yere ilk defa gidiyorsam kaç tane merdiven çıktığımı sayıyorum.
◊ Aa, neden?
Bilmiyorum ama merdivenleri sayıyorum. Hoşuma da gidiyor, yani bütün oturduğum evlerimde kaç merdiven vardı, bilirim. Onun dışında genel anlamda obsesif değilim.
◊ Karanlık tarafların var mı?
Yok. Çok düz, dışarıdan göründüğüm gibi biriyim.
◊ Aklınla ve duygun arasında hangisini seçersin?
İçgüdülerimi seçerim. İçgüdülerim gerçekten çok kuvvetlidir ve genellikle içgüdülerimi es geçmem.
◊ Rol seçerken de öyle mi?
Her zaman. Ben mantık değil, duygu adamıyım.
◊ Hep nokta atışı işler seçiyorsun ve hep farklı karakterleri canlandırıyor, risk alıyorsun…
Arka arkaya benzer karakterleri oynamak konfor alanı yaratıyor. Oradan çıkmazsanız bu sizi ileri taşımıyor. Kendini geliştirmenin yaşı yok. Tabii bazen de matematik tutmayacak ve yapamayacaksın. Her yaptığımız işte başarılı olmak gibi bir zorunluluğumuz yok. Başarısızlıktan korkmadığın zaman daha özgür ruhlu olabiliyorsun. Ben başarısızlıktan değil, denemeyip içinde kalmasından korkanlardanım.
Metaverse dünyasında olacağım
◊ NFT işine girdin...
Evet, birkaç farklı NFT projesinde yatırımım var.
◊ Dijital sanat mı tam olarak yaptığınız?
NFT’leri birer kontrat olarak düşünmek lazım. Bu dijital kontratlarla her şeyi yapmak mümkün, yani ileride artık gerçekten notere ihtiyacınız olmadan bir belgenin size ait olduğunu gösteren dijital bir varlığınız oluyor elinizde.
◊ Senin bu dünyalara merakın nasıl başladı?
İş hayatı, iş yapış şeklimiz yeni dünya düzeninde gerçekten evriliyor. Ben blokchain, NFT, metaverse ve coin dünyasını pandemi döneminde okumaya, araştırmaya başladım. Benim çocuklarım bu dönemi yaşayacaklar ve onlarla aynı dili konuşabilmek benim için önemli. Siz bir şeyle ilgilenmeye başladığınızda onu da kendinize çekersiniz ya, karşıma farklı fırsatlar çıkmaya başladı. Şimdi birkaç tane farklı projem var.
◊ Nedir onlar?
Mesela bir tanesi Wideangle; NFT’lerle film projelerini fonlayan bir proje. Blockchain teknolojisi üzerinden filmlere ortak oluyorsunuz. Bir yandan da Turkish Metaverse gibi bir dünya kuruluyor, o dünyanın içinde ben de olacağım. Orada etkinlikler düzenleyip insanlarla sohbet edebileceğim. Bir şekilde yeni dünya düzeni kuruluyor ben de adapte olmak için elimden geleni yapıyorum.