Güncelleme Tarihi:
Yazar Banu Yüksel, ikinci kitabını yazabilmek için önce uzun bir ikinci yüksek lisans dönemi yaşamış. Ardından kitaptaki Hayat karakterinin duygularını aktarmak için bir şarkı yazıp bestelemiş. ‘Kimse Fahişe Doğmaz’ adlı kitap geçen temmuzda yayımlandı ve kısa sürede üç baskı yaptı. Asıl eğitimi işletme alanında Banu Yüksel’in, üzerine de Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi ile Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları’nda yüksek lisansları var. İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji, ABD’nin uzaktan eğitim veren üniversitelerinden Conley’de de doktora programına devam ediyor.
Kadın sorunları konusunda yüksek lisans çalışması yapmaya kitabı yazmaya karar verdikten sonra mı başladınız?
Kitabın konusu kafamda şekillendikten sonra bunu akademik bir çalışmayla birleştirmeye karar verdim. Çünkü burada bir savım vardı ve bunu reel bir analiz yapmadan ispatlayamazdım. Bu sebeple Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Bu durum kitabın çıkmasını geciktirdi belki ama hayatımın en büyük deneyimlerinden biri oldu.
İddialı bir ismi var kitabınızın...
Amacım akademik bir çalışmanın özetini okutmak. Yani çocuk yetiştirme sürecine ait hataların ileride nasıl çıktılara sebebiyet verdiğini sosyolojik açıdan irdelemek. Ama ben bunu akademik bir dille yazıp servis etseydim ve ismini de genel geçer bir ifadeyle tanımlasaydım, emin olun kimsenin dikkatini çekmeyecekti. O yüzden kadın ya da erkek herkesin merak ve ilgi konusu olabilecek anahtar bir kelime seçmenin en akilane yöntem olduğuna karar verdim. Hatta bazı arkadaşlarım “Sana televizyon ve radyo programlarında kitabının adını sorarlarsa nasıl zikredeceksin” diye sordular.
Banu Yüksel’in ‘Kimse Fahişe Doğmaz’ kitabı Fraksiyon Yayınları’ndan çıktı.
Ne dediniz?
Fahişe, TDK’da ‘geçimini bedenini satarak sağlayan kişi’ diye tanımlanmış. Cinsiyet belirtilmemiş. Ben de kimsenin fahişe doğmadığını ama zamanla ‘ruh fahişesi’ne dönüştüğünü savunuyorum. Yani başta herkes masum ama sonrasında Sezen Aksu’nun dediği gibi... Ayrıca bir erkeğe para karşılığı duymak istediği sözleri söyleyen bir kadın mı, yoksa bilerek ve isteyerek oturduğu masada belki ertesi gün çocuklarının yemek ya da okul ihtiyacını karşılayacak parayı o mekânda bırakan erkek mi fahişe?
‘BU BİR ALIŞVERİŞ SİSTEMİ’
◊Fahişelik için ‘dünyanın en eski mesleği’ denir, ancak pavyondaki kadınlar başka bir iş yapıyor... Size bu konuda itirazlar geldi mi?
Gelmez mi! Ben bile seks işçisi olduklarını düşünüyordum. Söylemeliyim ki; pavyon ortamında her şey bir alışveriş sistemi üzerine kurulu. Bir erkek psikolojik olarak aç ve bu açlığını tatmin için pavyona geliyor. Karşısındaki kadın güzel. Bir kadın tarafından takdir edilmek ve gururunun okşanması, o erkeğin doğuşundan itibaren annesinden görmeye alıştığı bir davranış türü. Hem kendini daha iyi hissetmek hem de geçmişe özlemini gidermek için orada.
Erkeklerin psikolog yerine pavyondaki kadınlara derdini anlatmasını savlıyorsunuz, bu kanıya nasıl vardınız? Kadınlarla konuşmalarınızda mı ortaya çıktı?
Çok sayıda konsomatrisle tanıştım ve zamanla kocaman bir ağ oluştu. Çoğundan aldığım geri bildirim kendilerini psikolog gibi hissettikleri. Hatta biri “Psikolog saati dolunca seni odadan çıkarıyor ama bizim işte süre, adamın parasının tükenmesine
ya da masada oturamayacak kadar sarhoş olmasına bağlı olarak değişiyor” demişti. Görüştüğüm kadınların tamamı gelen erkeklerin neredeyse yüzde 90’ının dert anlattığını ve kendilerinin de bu dertlere karşılık duymak istedikleri cümleleri kurduklarını ifade etti.
Kitapta eril dil ağır basıyor, zaman zaman kadını suçluyor. Evdeki kadınlar şişmanlıyor, ‘çirkin’, yengeler dert dinlemiyor vs... Bunları yazmak size nasıl hissettirdi?
Elbette bunları yaşayanlar adına çok üzücü. Fakat Türkiye’nin önemli bir gerçeğini de yazmamak ya da yalıtarak yazmak çok dürüst bir davranış gibi gelmiyor. Tezimde de bahsettiğim gibi bir erkek, fiziksel anlamda ‘beğenilerinin’ dışına çıkan bir kadından hızla uzaklaşabiliyor. Çok fazla pavyon müşterisi erkekle konuştum. Kitapta da onların iç dünyasını seslendirmiş oldum.
Kitaptaki karakterlerden biri, tezi için pavyonda kadınlarla konuşuyor. Bunun ne kadarı siz, anlatılanların ne kadarı gerçek?
Tüm vakaların ana fikri gerçek ama detayları kurgu. Bu bağlamda gerçekte de kurguda da eşit derecede ben varım.
Kitabınızda farklı karakterlerde farklı sosyolojik katmanlardan kadınların ‘hayat’la mücadelesi var. Ana karakterin adı bu yüzden mi Hayat?
Çok doğru bir noktadan yakalamışsınız anlatmak istediğimi. O yüzden yaptığım şarkının adı da ‘Hayat’. 21’inci yüzyıldayız ve hâlâ kadın haklarını savunmak için çırpınıyoruz. Bu arada ben Öğrenen Kadın adlı bir derneğin yönetim kurulu başkanıyım. Dernek bünyesinde sadece kadınlara öğrenme ortamları yaratarak pozitif ayrımcılık yapıyoruz, buna mecburuz.
Yine kadına mı iş düşüyor?
Mutsuz ortamlarda büyütülen çocuklar, travmalarını da yanlarına alarak hayata dahil olunca kadın cinayetlerinin öznesi oluyorlar bana göre. Cinayetlerin geneline baktığımızda sevgisizlik ve ilgisizlik sorunu var. İstisnalar var, ancak kimse cinayeti işleyen erkeğin ailesini ele almıyor. Bu konuda da bir saha çalışması olmalı ve ebeveynlere farkındalık eğitimleri düzenlenmeli. Önümüzdeki yıl sosyoloji eğitimimi tamamlayacağım, birkaç gönüllü psikolog arkadaşımla böyle bir süreç başlatmayı düşünüyorum.
KONSOMATRİSLER ANLATIYOR:
‘Parasıyla egosunu tatmin etmeye geliyor’
“Genellikle eşleriyle mutsuz olanlar gelir. Eşlerinden ilgisizlik sebepli şikâyetçi olurlar. İnsan gibi davranan çok azdır. İçki söyledim diye sana istediğini yapacağını sanıyorlar. İlk kocam sattı beni pavyona.”
“Genelde parasıyla egosunu tatmin etmeye gelirler. Dışarıda bir kadınla konuşamayan adamlar orada parasıyla bu duygularını tatmin ediyorlar. Eşiyle yaşadığı sorunlar sıkıntılar, ailevi sorunları, çevresindeki baskıları anlatırlar. Her insan dinlenmek ister. ‘Buralar benim, küçük dağları ben yarattım’ edası vardır çoğunda.”
“Konsomatris olmasaydım kesin psikolog olurdum ya da anaokulu öğretmeni. Hem psikolojileri bozuk hem de çocuk gibiler. Takma kafana hayat çok kısa, hadi içelim gibi sözleri duyunca uslu bir çocuk gibi neşeleniyorlar.”
“Eşini anlatan çok olur. Mutlu olan gelmez zaten bu ortama.”
“Tarlasından az hasat çıkanından çeki karşılıksız çıkana her şeyi dinleriz. Sen çok iyi bir adama benziyorsun diyerek rahatlatmaya çalışırız. Bazıları hiç konuşmaz. Onları da ‘Derdini söylemeyen derman bulamaz’ gibi sözlerle kandırırız. Kadınlar artık nasıl davranıyorsa evde bunlara, tatlı sözler duyunca gevşiyorlar.”