Güncelleme Tarihi:
Ömer Vargı’nın ismini Türk sinemasının unutulmaz filmlerinde görüyoruz. ‘Eşkıya’ (1996) ve ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ (1998) birçoğumuzun ilk 10’una girebilecek yapımlardan. Vargı 1977’den sonra reklam filmleri de yönetmeye başladı ki sayısı binleri buluyor. Onunla Maslak’taki ofisinde buluşuyoruz. Hemen duvardaki fotoğraflar dikkatimi çekiyor. Afrika ağırlıkta olmak üzere gezdiği ülkelerde yakaladığı karelerden adeta bir sergi yapmış. Seyahat etmenin ve fotoğraf çekmenin onun için bir tutku olduğunu anlatıyor. Bizim buluşma sebebimizse Antarktika’ya yaptığı yolculuk. Sonsuz bir beyazlığa birlikte adım atıyoruz...
- Antarktika’ya gitmeyi planlıyor muydunuz? İnsan ha deyince gidemez sanki oraya...
Aslında Antarktika seyahatimiz daha çok bilim odaklı bir geziydi ve bunu Monako’daki Oşinografi (okyanus bilimi) Müzesi düzenledi. Abim Murat Vargı’nın kurduğu ve yönetim kurulu başkanı olduğu Çöpüne Sahip Çık Vakfı sebebiyle geziye davet edildik. Abim, oğlum Arcan ve ben üçümüz birlikte gittik.
- Yolculuğunuzdan biraz bahseder misiniz, nasıl geçti?
Çok özel bir buzkıran gemisiyle seyahat ettik. 3 metrenin üzerinde buz kırabiliyordu. Normalde bu tarz gemiler Kuzey Kutbu’nda kullanılabiliyor. Çünkü soğutma sistemleri sıcak suları geçmeye yetmiyor. Bizimki donanımlı bir gemiydi. Aslında Antarktika’ya seyahat eden birçok büyük yolcu gemisi var. Arjantin’in en güneyindeki Ushuaia şehrinden yola çıkıyor ama belirli bir yere kadar gidebiliyorlar. Etrafta iceberg’ler, yani buzdağları var. Titanic’in batmasına sebep olan buzdağından çok daha büyükleri yanımızdaydı. Bu seyahatte Antarktika’da en güneye inme rekorunu kırdık. 7 günü orada geçirdik. 4 gün yoldaydık. Toplam 11 gün sürdü.
- Gemide kimler vardı?
176 yolcu, bunların 26’sı 14 farklı ülkeden gelen biliminsanlarıydı. Foklar, penguenler gibi hayvanları inceleyen uzmanlar ve subilimleri araştırmacıları vardı. Biliyorsunuz Türkiye’nin de Antarktika’da bir bilim üssü var. Biz de Antarktika Anlaşması’na dahil olan ülkeler arasındayız. Orada ileriye yönelik çalışmalar yapılıyor.
- Hava sizi çok zorladı mı?
Orası dünyada en umulmadık hava durumlarının yaşandığı yer. En dalgalı denizi aynı zamanda çünkü iki okyanusun birleştiği nokta. Havanın ne zaman bozacağı hiç belli olmuyor. Gördüğümüz en yüksek dalga aşağı yukarı 6-7 metreydi.
Mesela geçen sene 16 metre, neredeyse apartman boyunda dalga görmüşler. Ama çok soğuk değildi. Yılın başında gittik ve orada yaz mevsimiydi. Gündüz eksi 2-4 dereceydi ama rüzgârlı günlerde onu eksi 15 gibi hissediyorsunuz. Kışın eksi 89 derece rekoru var.
- O buzulları gördüğünüzde ilk izleniminiz neydi?
Bambaşka bir dünya. Bir kere insan yok; ülke veya yerleşim yerinin olmadığı bir diyar. Dolayısıyla müthiş bir sorunsuzlukla karşılaşıyorsunuz. Gemiden buzun üzerine indik. Penguenlerin, denizayılarının ve fokların fotoğraflarını çektik. Büyük hayvanlara predator (yırtıcı hayvan) deniyor. Kutup ayısı öyledir örneğin ama orada predator yok. Sadece penguenleri yiyen bir cins fok var. Hayvanlar sizi görünce kaçmıyorlar. Penguenler yanınıza geliyor. “Bir gaga atayım, tadına bakayım” demiyorlar. Ama onlara dokunmamız yasak. En fazla 5 metre yaklaşabiliyoruz.
“Dünyada birikmiş 180 milyon ton plastik atığı var. Bu atıklar mikro biçimde Antarktika’ya kadar ulaşmış.”
- Bilimisanları neler yaptılar?
Penguenlere çip taktılar örneğin. Ne kadar kuzeye gittiklerine baktılar. Çipler deri altında bir sene kalıyormuş çünkü penguenler de deri değiştiriyor. Onları takip etmek dünyanın ısınmasıyla ve iklimle ilgili biliminsanlarına doneler veriyor. Bütün bu veriler de Antarktika’daki ortak bilim havuzunda toplanıyor. Bu arada başka testler de yapılıyor tabii. Dünyada birikmiş 180 milyon ton plastik atığı var ve bu çok tehlikeli. Bu atıklar mikro biçimde Antarktika’ya kadar ulaşmış. Her
yıl da 8 milyon ton buna ilave
oluyor.
- Mikroorganizmaları ya da virüsleri de incelediler mi?
Evet, tabii bu araştırmalar sürekli yapılıyor. Zaten bu yüzden de Antarktika’da tekneden indiğimizde cebimizde mendil olmasına bile izin vermediler. Dizimizi, çantamızı yere koymamız, oturmamız yasaktı. Kıyafetlerimiz dezenfekte edildi. Antarktika’ya mikrop çıkmasına engel olmaya çalışıyorlar. Kıyıda dolaştıktan sonra gemiye döndüğümüzde de ayakkabılarımız hep temizlendi.
- Bu macerada sizi en çok mutlu eden anlar nelerdi?
Sonsuzluk duygusu beni büyülüyor. Daha önce Kuzey Kutbu’ndaki Lapland bölgesine de gitmiştim. Orada benzer bir duygu yaşamıştım. Fakat Antarktika’daki o beyazlık çok acayip. 5-6 gün hiç hava kararmadı. Güneş gece 1.40 ile 2.20 arasında batıyor ve 40 dakikada yeniden doğuyordu. Filmcilikten alışkın olduğumdan günde 3-4 saat uyudum. Ayrıca oğlum ve abimle ilk kez böyle bir seyahat yaptık. Bu beni çok mutlu etti. Abimde çöp konusu hastalık boyutundadır. Bunun için vakıf kurdu. Yürüyüşü sever ama artık çöp toplamaktan yürüyemiyoruz. Antarktika’da hiç çöp yoktu, rahat rahat yürüdük. Bu da çok güzeldi.
‘ORADAKİ ÇARESİZLİK BANA BİRAZ FAZLA GELDİ’
- Sizi en çok etkileyen diğer seyahatleriniz hangileriydi?
İtalya, Afrika, Çin, Japonya... Yaşım ilerledi ve artık daha çok vaktim var. Antarktika’dan sonra Brezilya, Arjantin, Paraguay sınırındaki Iguazú Şelaleleri’ne gittim, müthiş bir yer. Afrika’ya 4-5 kez seyahat ettim. En son gidişimde bir fil bisikletli bir adamı öldürdü. Filler koruma altında ve sayıları her geçen gün artıyor. Kuraklık da olunca agresifleşiyorlar. Afrika’da maalesef insanlar hayvanlar kadar korunmuyor. Evet, hayvanların yaşaması da çok önemli fakat bu son seferde artık “Bir müddet buraya gelmeyeyim” dedim. Oradaki insanların çaresizliği bana biraz fazla geldi.
-Sinemayla ilgili projeleriniz var mı?
Her zaman oluyor ama sinemanın geldiği noktada çok büyük belirsizlikler var. Yani şu an için kesinleşen bir projem yok.