Yaren Aygen Demir Fotoğraf:Murat ŞAKA
Oluşturulma Tarihi: Haziran 16, 2018 17:27
Kafasına koydu: Nepal’e gidecek ve iki buçuk yıl önce kaybettiği babasını anmak için dünyanın en yüksek dağı Everest’e çıkacaktı. Müzisyen Evren Uysal (41) yakınlarına, annesi ve kardeşlerine bile söylemedi. Bir tek rehberi Ram biliyordu nereye ve neden gittiklerini. Bu macerasını sosyal medyadan takip eden biz arkadaşları da ancak hedefine varıp, babasının isminin yazdığı fotoğrafı ve duygusal mesajı paylaşınca öğrendik asıl amacını. İstanbul’a döner dönmez röportaj yapmak için soluğu yanında aldım.
Nasıl karar verdin Nepal’e gitmeye?
- Ne zamandır istediğim bir şeydi Katmandu’ya gitmek. Everest Base Camp’e çıkmak istiyordum. Orası zirve yapmak isteyen dağcıların ilk ana kampı. Oradan sonra beş kamp daha var. Ama oralara çıkmak çok zor. Hem eğitim gerekiyor hem de Nepal Hükümeti’ne ücret ödemen.
Yolculuğu nasıl planladın?
- Everest’e kiminle çıkabilirim, gitmeden nasıl fiziki ve kafaca bir hazırlık yapabilirim onları hiç düşünmedim aslında. Benim amacım sadece gitmekti.
Nepal’e vardığında ilk ne hissettin?- İnsanlar bambaşka,
trafik bambaşka, yedikleri, içtikleri bambaşka. İlk dört günü Katmandu’nun çevresindeki yan şehirlere ve gitmek istediğim tapınaklara ayırdım. Fotoğraf ve videoları Instagram’dan paylaşmaya başladım. Bu bir anda gelişti, büyüdü.
Peki neden Everest?- Bu yolculuğu babama adamak istiyorum diye yola çıktım. Everest Base Camp’e çıkana kadar da kimsenin haberi yoktu. Annemin ve kardeşlerimin bile... Babamın resmi kitabın arasında, vücudumun, aklımın sınırlarını zorlamak istedim.
İlk çıktığımda gözlerim doldu Neler oldu, ne yaşadın 5500 metrede?- Sabah diğer insanlardan daha erken çıkmak istedik. Çünkü orada ne olacağını bilmiyorduk. Belki ağlayacağız, belki bağıracağız, pankartım var, fotoğraf çektireceğim. Bu özel anları insan içinde yaşayamazdım. İlk çıktığımda gözlerim doldu tabii. Babama dünya üzerinde ayağım toprağa basarak, olabileceğim en yüksek yerden saygımı ve özlemimi dile getirmek istedim.
Zirveye çıkarken kitabın arasında götürdüğü babasının eski bir fotoğrafı. Bu daha çok bir ‘merhaba’ mıydı yoksa ‘veda’ mı?- Veda olmadı. Çünkü babamı kaybettiğim zaman da veda etmedim. İki buçuk sene oldu. Hâlâ iş yaparken, resim yaparken, yürürken aklıma geldiğinde hep onunla konuşuyorum. Veda, bir daha görmeyeceğin, konuşamayacağın insanlar için geçerlidir. Ben oraya çıkıp ona bir merhaba demek istedim. Bu merhabayı da şehirde yapamıyoruz. Biraz yalnız kalarak ve bazı şeylerle ilişkilendirerek yapmak istedim. Çıkabileceğim en yüksek nokta... O yüzden yumruğumu da havaya kaldırıp merhaba dedim. Bunu onun için yapıyor olmak, onun bana yaptıklarının yanında minicik bir şey. Çok güzel şeyler yaşattı bana. Ben de ona yaşatmaya çalıştım. Beni duysa -duyuyordur da belki- “Saçma sapan konuşma” der. Ama onun beni Everest Base Camp’te gördüğünü çok iyi biliyorum. Bunu hissediyorum.
TIRMANIŞ GÜNCESİ
Zor bir yolculuk bu. Sagarmatha National Park olarak geçiyor. Dünyanın en büyük 10 dağından yedi-sekiz tanesi orada. Şehir yaşantısından gelen biri için çok zor. Lukla Havalimanı 2500 metre civarında. Oradan başlıyor, her gün 500-750 metre çıkıyorsunuz. En son Everest Base Camp’te bitirdiğinizde 5600 metreye varıyorsunuz.
Böyle bir yolculuğa çıkanların sağlıkla ilgili bir probleminin olmaması gerek. Çok ciddi bir basınç farkı var, havadaki oksijen aynı ama sizin onu işleyiş şekliniz değişiyor. İki-üç kez vurgun yedim. 500 metre tırmanmışsınız, 4 saat harcamışsınız ama vurgun yediğinizde aynı yolu geri dönmeniz gerekiyor.
Yoğun sezon olmadığı için etraf kalabalık değildi. Rehberim ve ben vadide, ormanda, dağda gece ve gündüz olmak üzere ikimizdik sadece. Acayip bir şey. Hava çok temiz. Bitki örtüsü çok değişik. Çok büyük ağaçlar, akarsular, vadiler... Hava 15 dakikada bir değişiyor. Fakat Tukla’ya geldiğimiz zaman her şey değişti. Artık yeşil yok, tundra var. Tundradan sonra da kayalık, kar ve buz... Çok yukarıdasınız ve 8300-8400 metrelik diğer dağları görüyorsunuz: Lhotse ve Lho La. Ama net değil, sis var. Dağıldığı zaman hemen gördüğünün fotoğrafını çekmeye çalışıyorsun. Çığ düşmesine şahit olduk. Gözümüzün önünde koskoca Locce’den tonlarca kar aşağıya indi ve bunu videoya alabildim. Ben bu kadar güzel bir boşluk hissi, bu kadar ileriye doğru bakıp düşünememe hissini orada gördüm.
Ben hayatımda böyle kahve içmedim
Giderken yanında neler götürdün?
- Telefonum, şarj cihazı, not alabileceğim bir defter, kalem, kağıt, o kadar. Çünkü konaklayacağınız kampa vardığınız zaman akşam saat sekizde her şey bitiyor. Yapacak iki şey var: Ya yazı yazmak ya da yatıp uyumak. Çünkü ertesi sabah saat 6’da yola çıkıyorsunuz.
Çok erkenmiş...- Yükseklik arttıkça uyku uyuyamaz oluyorsunuz. 8’de yattıysanız 12’ye kadar uyuyorsunuz. Kaliteli uyku dört saati geçmiyor. Düşünmeye, vücudunun ve aklının sesini dinlemeye başlıyorsun. O çok ilginç bir durum. Çünkü şehirde öyle bir şey yok. Bu yüzden yolculuk boyunca sosyal medyada ‘soloeverestbasecamp’ ve ‘solokatmandu’ olarak iki hashtag ile paylaştım her şeyi. ‘Solo’nun (yalnız) içinde sadece fiziksel olarak yalnız kalmak değil zihinsel olarak da yalnız kalmak vardı.
Kaç gün sürdü tırmanış?- Normal şartlarda 14 günde tırmanılıyor. Benim fazla zamanım yoktu. Rehberimi ikna ettim, biz biraz hızlı gittik. Beşinci günün sabahında
Everest Base Camp’e varmıştık.
Fotoğrafları rehber mi çekti?- Evet. Bazı yerlerde de telefonumu ayarlayarak kendim çektim.
Rehberi nasıl buldun?- Katmandu’da mini bir tur şirketinden. Adı Ram. Çok iyi İngilizcesi var, iyi anlaştık. Ona hayalimi anlatmıştım. “Bak benim en büyük hayallerimden biri babam için Everest’e çıkmak” dedim. “Bu hayal artık benim de hayalim” dedi. Ve yürümeye başladık. Zaten taşıt yok. Yaklar ve naklar var. Yak öküz, nak da dişisi. Eşyaları onlarla taşıyorlar. Eşekler de var ama biz hiçbirini tercih etmedik.
Devamlı kahve içerken fotoğraf paylaşıyordun... - Ben hayatımda böyle kahve içmedim, böyle makarna, böyle patates kızartması yemedim. Hayatımda yediğim en iyi vejetaryen pizzayı 5 bin metrede yedim. Şehir hayatında seçenek çok. Ama orada 2600 metrede de aynı kahve var, 5500 metrede de. Önemli olan, o kahveyi kiminle, nerede içtiğin...