Güncelleme Tarihi:
Üzerinde azılı bir katilin yüzü olan bir tişörtü kim giyer? Onbinlerce insan giyiyor. Kim sağa sola bir uyuşturucu baronunun resmini kazır? Dünyanın dört bir yanındaki duvarlarda bu adamın sureti beliriyor.
Kim, görecek başka yer kalmamış gibi bir kokain tüccarının evini barkını, mezarını, hatta yattığı hapishaneyi ziyaret eder? ‘Narko-turizm’ denilen ve suç mekânlarını ziyaretten ibaret yeni bir seyahat türü, Kolombiya’nın Medellin şehrinde almış başını gidiyor.
Sebebi Pablo Escobar... 25 sene önce öldürülse de, hayatı o gün bugündür bizim gözümüzün önünden bir film şeridi gibi akan uyuştururucu kralı... Filmlerin, dizilerin para basma garantili figürü... Birçok insanın, elinden akan kana aldırmadan sempati beslediği, hatta kahramanlaştırdığı bir asri zaman rol modeli...
Bu hafta vizyona giren, Javier Bardem ve Penelope Cruz’lu ‘Pablo Escobar’ı Sevmek’
(‘Loving Pablo’) isimli film de bu zincirin son halkası. Hikâye gerçek; gönlünü Escobar’a kaptıran ve onunla 1982-87 arasında bir ilişki yaşayan gazeteci-yazar Virginia Vallejo’nun otobiyografik kitabından uyarlanmış. Ama film çekilirken kitabın isminin yarısı atılmış! Tam isim ‘Pablo’yu Sevmek, Escobar’dan Nefret Etmek’. İçinde sadece aşk yok; pişmanlık ve öfke de var. Bu duygular olmadan Escobar nasıl yazılabilir ki zaten?
Uçağın düşürülmesini emretti
Doğrudan rakamlara girelim. Pablo Escobar’ın yönettiği Medellin uyuşturucu karteli, 1970’lerin başından 1993’e dek 3 bin ile 5 bin arasında kişiyi öldürdü (Tam sayı bilinmiyor). Bunlardan 250’den fazlası polisti. Kartel, gazetecileri, avukatları, kanun adamlarını kaçırdı ve infaz etti. Adalet Sarayı’nı bastı. Escobar, kendisine rakip gördüğü, kişisel kin beslediği veya satın alamadığı siyasetçileri, suikastla öldürttü. Bu isimlerin arasında bakanlar ve devlet başkanı adayları vardı.
Dahası da var. Bir siyasetçiyi imha etmek maksadıyla, onun içinde bulunduğunu sandığı bir uçağın düşürülmesini emretti; kurtulan olmadı (Uçakta mürettebatla beraber 107 kişi vardı; üç kişi de uçağın parçalarının üzerlerine düşmesi sebebiyle yaşamını kaybetti).
Escobar sadece insanları öldürerek veya ülkeyi (ve dünyayı) uyuşturucuya boğarak zarar vermedi Kolombiya’ya. Sistemin de fişini çekti. Yetkilileri satın almak için saçtığı milyonlarca dolar sistemin içini boşalttı; devlet yönetiminde, kimse kimseye güvenmemeye başladı.
Tişörtlere neden resmi basılıyor?
Bunların hiçbiri sır değil. Üstelik bugünkü Escobar çılgınlığını besleyen tüm filmlerde ve dizilerde bu konular işleniyor. Bazılarında Escobar biraz romantize edilse de, o uçak yine düşüyor, o insanlar yine ölüyor, o uyuşturucu yine pazarlanıyor.
Peki bu kadar insan tüm bunları bilmelerine rağmen neden bu adama halen saygı duyuyor, neden halen ‘Escobar Başkan’ diyerek mahallelerinin duvarlarına, giydikleri tişörtlere onun resmini basıyor?
Bugünlerde açık ara başı çekse de sonuçta bu konuda yalnız değil Escobar. Sokaktaki insan suça ve suçlulara öteden beri ilgi duyuyor. Onları konu eden filmleri heyecanla izliyor.
Uzmanlardan gelen birkaç açıklama var; bir tanesi Escobar gibi suçluların şaşaalı yaşam tarzlarının insanlara çok çekici gelmesi. Bir diğeri izleyicilerin, bu yayınlar vasıtasıyla suçla aralarına mesafe koyduklarını düşünmeleri. Bir başka açıklama da bu filmlerde suçların can sıkıcı sonuçlarının yeterince işlenmemesi. Sonuçta kimse yıllarca yatılan hapsin filmini çekmiyor!
Hepsi bu kadar değil. Bazı değerlendirmeler kitaba tam ortasından dalıyor. Örneğin Birmingham Üniversitesi’nden kriminoloji uzmanı, ‘A History of British Serial Killing’in
(‘İngiliz Seri Katillerinin Tarihçesi’) yazarı Prof. David Wilson, İngiltere merkezli internet sitesi Unilad’a verdiği röportajda şunları söylüyor: “Sizin ve benim gibi insanlar dokuzdan beşe çalışıp, düğün yapmak, ev almak için para biriktirirken Escobar sadece bugünü için yaşıyordu. Kurulu düzene bir tür meydan okuma bu. Bu yüzden çoğumuz onun yaptıklarını yapmayı aklımıza bile getirmesek bile, o tür bir yaşama ve o yaşamın beraberinde getirdiği her şeye ciddi ciddi kapılıp gidiyoruz.”
Ekonomik mobilitenin simgesi
Kolombiyalılar açısından işler biraz daha karışık. Özellikle Medellin’de binlerce insan onu bir tür Robin Hood olarak görüyordu (Birçoğu halen aynı görüşte). Sonuçta Escobar onlar için mahalleler dolusu ev yaptırdı. Sokaklara elektrik direkleri koydurttu. Hastaneler, futbol sahaları, toplum merkezleri inşa ettirdi. Açıktan milyonlarca dolar para verdi. Sağlık hizmeti nedir bilmeyen insanların evine doktor, çocuklara Noel hediyeleri gönderdi. Kiliselere yardım etti. Tüm bunları yaparken de, yeraltında yaşaması beklenen bir karanlık figürden beklenmeceği şekilde, hem görünür hem de ulaşılır oldu. Yani siyasetçilerin söz verdiği (ama genelde yerine getirmediği) her şeyi yaptı.
Dahası da var. Escobar, yardım ettiği binlerce insan için (belki de dünyada onlar gibi hisseden başkaları için de) bir rol model oldu. ‘Don Pablo’nun hayatını konu alan 113 bölümlük dizi ‘El Patrón del Mal’in yapımcılarından Juana Uribe (Annesi Escobar’ın adamları tarafından kaçırılmış; amcası öldürülmüş), onun ekonomik mobiliteyi temsil ettiğini söylüyor. “Bulunduğunuz yerden sizi çıkaracak düzgün yol yoksa, haydutların üzerinden atlayıp bakarsınız.”
Kötülüğü tarif etmek gerekecek
Escobar ve adamlarının bir zamanlar hükümetle anlaşıp kendilerini kapattıkları, Medellin yakınlarındaki hapishane (‘La Catedral’) bugün bir huzurevi. Mekânın yöneticisi, rahip Elkin Ramiro Velez Garcia, New Yorker dergisine hiç çekinmeden şunları söylemiş: “Escobar çok kötü şeyler yaptı ama harika şeyler de yaptı. Kimsenin yardım etmediği insanlara yardım etti ve bunu hep Kilise’yle işbirliği içinde halletti. Pablo’yu görmeye giden bir rahip, onun yanından hep para dolu bir çantayla çıkardı. Bu kötü bir şey miydi? Karar vermek için ‘kötülüğü’ tarif etmemiz gerek.”
Belli ki, insanlar onda bir dolu şey bulmuş. Kendisi ne arıyordu peki? ‘Pablo Escobar’ı Sevmek’ filminde karısı Escobar’a soruyor: “Paran var, bizler yanındayız; daha ne istiyorsun?” Cevap tek kelime: “Saygı!”
Bugüne dek izlediğimiz filmlere bakılırsa, yaşananların en büyük sebeplerinden biri, Escobar’ın herkesten saygı görmek istemesi ama buna bir türlü erişememesiydi. Şimdi dünyada onbinlerce insan onun suretinin göründüğü tişörtleri giyiyor. Bilse bu ona yeter miydi acaba?
Narko-turizmin gözdesi
Escobar’a yönelik çılgınlık onun yaşadığı yerlere yönelik turizmle sürüyor. Merak edilen yerlerin başında, Escobar’ın milyonlarca dolar dökerek inşa ettirdiği çiftliği ‘La Hacienda Nápoles’ geliyor. En pahalı tur rehberi ise sürpriz bir isim: Uyuşturucu baronunun kardeşi ve kartelin muhasebecisi olan Roberto Escobar.
‘Escobarmania’yı körükleyen 5 yapım
Narcos
Her şey onunla başlamadı ama bütün hikâyenin merkezine o oturdu. Hem Pablo Escobar’ı hem de tüm uyuşturucu kartellerine dair hikâyeleri bir cazibe merkezi haline getiren Netflix dizisi ‘Narcos’, senaryosu birçok noktada tutarsız bulunsa da çok sevildi. Özellikle Brezilyalı oyuncu Wagner Moura’nın, Escobar’ı ete kemiğe büründüren muhteşem performansı bu diziyi ayrı bir yere koyuyor. Netflix rakamları açıklamasa da dizinin üç milyon izleyici sayısına ulaştığı tahmin ediliyor.
Escobar: Paradise Lost
(Kayıp Cennet)
Sörfçü bir genç, kardeşini ziyaret etmek için Kolombiya’ya gider, âşık olur, yolu Escobar’la kesişir ve olaylar gelişir. ‘Don Pablo’ olma sırası bu filmde, Latin kökenli büyük isimlerden Benicio Del Toro’ya geçmişti. Ama film beklendiği kadar yankı uyandırmadı.
Pablo Escobar: El Patrón del Mal
(Kötülüğün Patronu)
Bir Narcos var, bir de arkadaşlarınızın “Sen esas Kolombiyalıların yaptığı Escobar’ı izledin mi” diye sorduğu ‘Pablo Escobar: El Patrón del Mal’ var. Kolombiyalı gazeteci ve politikacı (2008-2011 arasında Medellin Belediye Başkanı idi) Alonso Salazar’ın geniş bir araştırmaya dayanan kitabından uyarlanan dizinin yapımcıları arasında yakınları Medellin karteli tarafından kaçırılmış ve öldürülmüş isimler bulunuyor. Konuya dengeli bir yaklaşım sunma iddiasıyla çekilen 113 bölümlük dizi, yine de ‘Escobar’ı kahramanlaştırma ve kurbanları göz ardı etme’ eleştirilerinden kaçamadı.
The Infiltrator
ABD’li gümrük ajanı Robert Mazur, Medellin kartelinin içine bir ‘köstebek’ olarak sızdı ve Escobar’ın sonunun gelmesinde önemli bir rol oynadı. Oscar’lı aktör Bryan Cranston’ın canlandırdığı Mazur, filme konu olan kitabı ‘Escobar’ı Deviren Muhbir’ için yaptığımız röportajda şunları söylemişti: “Beni en iyiler eğitti. Eski gizli ajanlar, psikologlar... Çünkü uyuşturucu işindekilerin altıncı hissi çok gelişkindir; en ufak bir anormallikte duruma uyanırlar.”