Muhsin Akgün / MASTÜDYO
Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2018 08:30
Sinop’ta doğdu. Üniversite eğitimi için geldiği İstanbul’da şöhreti yakaladı. Şimdi Netflix’in ilk Türk dizisi ‘Hakan: Muhafız’da başrolde. Ayça Ayşin Turan’la sınavları öncesinde buluştuk: “İşimizi yapıyoruz, kostümümüzü çıkarıp makyajımızı siliyoruz, gerçek hayat başlıyor.”
Son konuştuğumuzda röportaj fobiniz vardı, şimdi ne durumdasınız?
- Görüyorsun, hayatıma bıraktığın şekilde devam ediyorum. Yani bende bir değişiklik yok!
O zaman yavaş yavaş ilerleyelim. Sinop’ta doğuyorsunuz...
- Babam Kastamonu, annem Sinoplu. İki taraftan da Karadenizliyim. Babam öğretmen, annem ev hanımı. Yedi kardeşiz. Beş abim, bir ablam var.
Karadenizli olmayı nasıl tarif edersiniz?
- Dalgaları gibi. Bazen sakin, bazen hırçın. Sıcakkanlı, anaç, sevdiklerine ve inandıklarına sonuna kadar sahip çıkan...
Az nüfuslu, küçük yerleşim yerlerinde doğup büyüyenlerin genelde büyük şehirde yaşama ve yırtma hayali vardır. Sizinki de biraz öyle miydi?
- Hayallerin sonsuz çeşitliliği var. ‘Yırtmak’ kelimesi bana hayalin bir parçası gibi gelmiyor. Küçük şehir, büyük şehir fark etmez; hayal herkes için vardır, evrenseldir. Neden büyük şehirde yaşayan ama o kalabalıktan sıkılıp küçük bir şehre yerleşen insanların hayallerinden bahsetmiyoruz? Benim de hayalim üniversiteyi sinema-televizyon bölümünde okumaktı, bunu da İstanbul’da gerçekleştirdim. Şimdi işim burada, o yüzden buradayım. Yıllar sonra bambaşka bir yerde olmam gerekirse orada olurum.
İstanbul’a ilk gelişinizde korkularınız oldu mu?
- İstanbul başta gerçekten çok büyük geliyor. Bu, küçük bir şehirden gelen biri için ürkütücü olsa da, ailenin desteği ve zamanla her yere alıştığınız gibi buraya da alışıyorsunuz. Sonunda neden ürktüğünüzü bile tam olarak hatırlamıyorsunuz.
Şatafat benim yaşam tarzım değil Kendinizi küçük yaşta şatafatlı bir dünyanın içine düşmüş gibi hissettiğiniz oluyor mu? - Bu mesleğe başladığımda 18 yaşımdaydım. Her ne kadar bir genç için o yaşta ünlenmek, göz önünde olmak dengesini kaybetmesine sebep olabilecek unsurlar yaratır gibi görünse de, ailemden aldığım görgü ve eğitimle yola devam ettim.
Şatafat benim yaşam tarzım değil. Evet, göz önündeyim ama gerçekliğim herkesle aynı.
Bu hızlı başarı ve şöhret sizi korkutmuyor mu? - Hayır. Çünkü şöhret benim hayat amacım değil. Tek amacım bu olsaydı şöhreti kaybetmeyi düşünmek korkutucu gelebilirdi. Ben hep sıfırdan başlayacak kadar esnek olmak gerektiğini düşünüyorum.
ROLE BİR HAFTADA HAZIRLANDIM Gelelim galaya... Eliniz belinizde duruşunuz sosyal medyada gündem oldu. Amaç dikkat çekmek miydi? - Heyecanlıydım. Hepimiz insanız ve heyecan, stres gibi insani duygularımız var. Ayrıca o geceden güldüğüm, gülümsediğim de birçok an, hatta kahkahalarım bile var. Tabii ki resmin hangi yüzünü görmek istersek...
‘Hakan: Muhafız’ dizisi için teklif geldiğinde tepkiniz ne oldu?- Tepki verecek zamanım olmadı. Kendimi kısa sürede sette buldum. Hazırlanmak için bir haftalık sürecim oldu. Onda da karakteri sağlamlaştırmak ve boşluklarını doldurabilmek için elimden geleni yapmaya çalıştım.
Dizideki karakteriniz nasıl? - Leyla, işine âşık, tutkulu, tırnaklarıyla kazıyarak bulunduğu yere gelmiş bir kadın. Hakan’ın (Çağatay Ulusoy) hayatına girmesiyle Leyla’nın da dönüşümünü göreceğiz.
‘Hakan: Muhafız’ın tanıtımlarıyla birlikte Çağatay Ulusoy’la sevişme sahneniz konuşuldu. Ulusoy, “Ses getirecektir” açıklamasını yaptı. Sizce?- Ülkemizde çekilen ilk
Netflix orijinal yapımı. Dizinin içeriğini ve bu projenin yeni projelere önayak olması gibi önemli konuları konuşmanın daha doğru olduğuna inanıyorum.
Yine de ilk kez böyle bir sahnede oynadınız. Tereddüt ettiniz mi? - Senaryoyu okuduğunuzda çekeceğiniz sahneleri zaten biliyorsunuz. Çekilmesiyle ilgili değil de ne çekileceği üzerine belirli ve net kurallar koymak gerekiyor. Bu konuda belirli sınırların olduğunu önden belirtiyorsun.
Herkes güzel insana bakmayı sever. Ama üzerine bir şey koymuyorsanız bir yerden sonra sıkmaya başlar. Demem o ki güzellik tek başına yeterli değil. Kimse güzel ama sıkıcı birini izlemek istemez.Diplomamla arama bir şey girsin istemiyorum İstanbul Üniversitesi’nde Radyo, TV ve Sinema bölümünde okuyorsunuz. Popülerliğin tavan yaptığı zamanlarda sınav gerekçesiyle röportajları reddettiğiniz, davetlere katılamadığınız zamanlar oluyor mu?- Tabii, bu hafta bu röportajı yapmasaydık uzun süre görüşemeyebilirdik. E malum, final zamanları geldi. Umuyorum artık bu sene son yılım. Hatırlarsan son röportajı yaptığımız dönem okulumu dondurmuştum, şimdi döndüm ve diplomamla arama bir şey girsin istemiyorum.
Nasıl bir öğrencisiniz?- Üniversiteye kadar dersleri hep iyi olan, saçını toplayıp örgü yapan başarılı öğrencilerdendim. Liseyi üçüncülükle bitirdim, üniversiteye dördüncü olarak girdim, şimdi bitirmek için tekrar aynı eski öğrenci moduma geri döndüm. Beni sokakta elimde notlarla, saçıma kalem takılı görebilirsiniz.
Bir gün kırmızı halıda yürürken ertesi gün okul kantininde sıraya girmek nasıl bir his? - Hayat böyle bir şey. İşimizi yapıyoruz, kostümümüzü çıkarıp makyajımızı siliyoruz, orada gerçek hayat başlıyor. Önemli olan kimlikler arasındaki dengeyi sağlamak.