Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2022 07:00
Çevre kirliliği, iklim değişikliği gibi sorunların çözümüne katkı sunmak isteyen birçok kişi günlük hayatında ‘geri dönüşüm’, ‘sürdürülebilirlik’ gibi kavramlara özen gösteriyor. Örneğin tişört alırken iki seçenek arasında kaldıysa geri dönüşümden elde edileni tercih ediyor. Özünde her ne kadar değiştirip dönüştürmeyi vaat etse de hayatımıza giren bu kavramlara yine de dikkat etmekte fayda var.
Geri dönüşüm, ileri dönüşüm, sürdürülebilirlik, yeşil dönüşüm ve yeşil yıkama… Gün geçmiyor ki hayatımıza yeni bir kavram girmesin.
Kafamızın karışmaması elde değil. Daha birine alışmadan bir başkası çıkıyor ve kısa zamanda bir etiket anlamı kazanarak dillere pelesenk oluyor.
Hiçbirinin kelime anlamı kötü değil. Her kavram odaklandığı bir sorunu ve o sorunun nasıl çözüleceğini ifade ediyor.
Bizler de iyi niyetli olarak o kavramları takip ederek ilgili sorunun çözümüne bir katkımız olsun istiyoruz.
Diyelim ki bir rafta birbirinin benzeri özelliklerde ve fiyatta iki ayakkabı duruyor. Birisinin üzerinde geri dönüşümden elde edildiği yazıyorsa ve biz de çevreye biraz olsun duyarlıysak o ürünü tercih ediyoruz. Sorunun çözümüne ortak olduğumuz duygusu bizi vicdanen rahatlatıyor, huzur veriyor. Buraya kadar sorun yok.
Ancak işin bundan sonrası biraz karanlık olabilir. Duygularımız sömürülüyor, kaş yapayım derken göz çıkarılmasına alet ediliyor olabiliriz.
Mesela o geri dönüşüm ayakkabıyı üreten firma atıklarını Marmara Denizi’ne döküyor ya da bir dereyi kirleterek birçok canlının yaşamına kastediyor olabilir.
Ya da kim bilir, belki de soluduğumuz havayı kirletiyor, ayakkabıyı doğa dostu üretiyor ama tişörtü ‘kirli’ üretiyordur.
Kendimize sormamız gereken sorulardan biri de şu: “Doğaya zarar veren bir eylem, bir üretim insanlık yararına ne sağlayabilir?”Plastikteki aldatmacaBunun yaşanmış en güzel örneğiyse plastikteki
geri dönüşüm yalanı.
Greenpeace’in verilerine göre 1950’den beri üretilen plastiğin yüzde 90’ı geri dönüştürülmedi. Plastik kullanımına karşı Amerika’da ta 1970’lerde başlayan tutumsa ‘geri dönüşüm’ kavramıyla kırıldı ve bu sayede plastik kullanımı insanlar kandırılarak günümüze kadar şirketler tarafından devam ettirilebildi. Sadece yüzde 9-11 arasında dönüştürülebilen plastik de daha sonra dönüştürülemez olarak tekrar doğaya atıldı.
Ona inanma, buna güvenme, onu yap, bunu yapma şeklinde yönlendirmelerle doğruyu nasıl bulacağız?
Soru biraz çetrefilli gibi görünse de yanıt basit aslında: Doğaya bir bütün olarak bakmak.
Örneğin ağaç dendiğinde aklımıza ilk gelenin çiçekleri, yaprakları, meyvesi olmamalı. Onu kökleriyle birlikte bir bütün olarak düşünmemiz gerekiyor. Nasıl ki insan dediğimizde aklımıza başı olmayan biri gelmiyorsa, kökü olmayan bir ağaç da gelmemeli. Ancak o zaman ağacın ekili olduğu toprak, toprağın içindeki canlılar, orman, ormansızlık bir anlam ifade edebilir.
Eylemlerimiz konusunda da aynı yöntem geçerli. Çevre dostu ayakkabısını aldığımız firmanın neyi nasıl ürettiğine; havaya, suya, toprağa zarar verip vermediğine bakmak bir ağacı kökleriyle düşünmekten farksız.
Bu nedenle bolca soru sorup yanıtların peşinden gitmekte fayda var.
Örneğin “Geriye ya da ileriye dönüştürülüyor olsa da bir şey doğaya zarar veriyorsa neden üretiliyor? Doğaya zarar veren bir eylem, bir üretim insanlık yararına ne sağlayabilir” gibi basit sorular sorup sorunun temeline inmek çözümü de basitleştirecektir.