Güncelleme Tarihi:
* Klasik soruyla başlayalım: Neden Atatürk hakkında, üstelik böyle hacimli bir kitap yazdınız?
- Gündelik politikaya bakınca içimde bir şeyler pek kıpırdamıyor doğrusu. Senelerdir Atatürk çalışıyorum. Küçük monografiler halinde, makaleler halinde birtakım konulara değindim. Bitmeyen bir konu bu elbette. Zaman geçtikçe onun hayatındaki bazı unsurlar beni daha çok ilgilendirdi. Daha çok üzerinde durdum. Sonunda, bundan aylar önce, yine bu politik atmosferden sıkılmışken, görüşlerimi ve çalışmalarımı bir araya getireyim ve yazayım dedim.
* Peki bu kitabı bugüne kadarki çalışmalardan ayıran nedir? En çok neyin üzerinde duruyorsunuz?
- En çok dikkatimi çeken Atatürk’ün Balkan kökenleri. Kültürel kökenleri... O dünyanın politikacısı ve o dünyanın askeri Atatürk. Makedonya, büyük devlet adamlarının ve askerlerin ülkesidir. Büyük İskender, Jüstinyen, hep Makedonyalıdır. Ve tabii Atatürk de... Selanik de Makedonya’nın limanı. Bunların politikalarında ve zaferlerinde herhalde o diyarın yarattığı bir ortak kültürel doku olması lazım ama Atatürk’te fazladan bir şey var. Onda bir Türklük, bir göçebelik de var. İkincisi, imparatorluk mirasının kaybedildiği bir zamanda Anadolu’ya çekilmiş bir cumhuriyet, kendini nasıl diriltti, nasıl yoluna devam etti, anlaşılması çok önemli.
* Atatürk’ün Türkiye’sini ‘bozkırın ortasındaki pırıltı’ diye tanımlamışsınız...
- Evet ama nasıl ve neden oluyor işte? Hangi geleneğe yaslanıyor? Bu adamlar nereden çıkıyor?
* Nereden çıkıyorlar gerçekten?
- Şu imparatorluğun kurmaylarına bir bakın. Bunların hiçbiri sözgelimi isminde ‘von’ geçen, Prusyalı asilzade askerler gibi değildir. Saint-Cyr’de okumuş burjuva Fransızlar gibi değildir. Rusya ordusunun aristokrat ailelerinden çıkmış adamları gibi değildir.
İlber Hoca’yla Atatürk’ün hayatının son dönemini geçirdiği Dolmabahçe Sarayı’nda buluştuk.
En önemli yıllar 1920-28 arası
* Hepsi halk çocuğu mu?
- Evet, hepsi halk çocuğudur. Fakir, mütevazı ailelerden gelmişlerdir. Sadece birkaçı general çocuğudur. Ama bakıyorsun, kültürel donanımları fevkalade. Bu figürler işte bu yüzden bana çok önemli geliyor. Atatürk ve arkadaşları nasıl çıktı ortaya, nerelerden geçip geldiler, anlamak çok önemli. Atatürk’ün hayat hikâyesi çokça yazıldı; tekrarlamanın manası yok. Ama bu cemiyet kimdir, evrimi nasıl yaşamıştır, işte bu tartışılacak bir şey.
* En mühim bulduğunuz dönemi nedir Atatürk’ün hayatının?
- 1920-28 arası.
* Neden?
- Müthiş yüklü bir sekiz yıldan bahsediyoruz. İnanılmaz bir dönem. Hem siyasi hem kültürel bakımdan... Bir memleketin altını üstüne getirmek bakımından dolu dolu bir sekiz yıl. Atatürk’ün bu yıllardan sonra ne yapacağı zaten belliydi. Maalesef hayatının son üç dört yılında da ağır hastaydı. Hatta bazı olayları kontrol edemedi.
* Hangi olaylardan bahsediyorsunuz?
- Mesela Trakya olaylarını kontrol edemiyor.
* Dönem konusuna dönersek... Niye 1919’dan değil de 1920’den başlatıyorsunuz bu dönemi? Atatürk, ‘Nutuk’a bile “1919 senesi mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” diye başlıyor...
- 1919-1920 arası da çok önemli bir dönem elbette. Ama 1920’de Meclis kuruluyor. Mustafa Kemal devlet reisi artık. Şakası yok işin. Bir cuma günü kurbanlar kesiliyor, dualar ediliyor ve işe başlıyor. Devlet reisi oluyor ve bir daha hiçbir zaman iktidardan inmiyor.
* Peki neden 1928’de bitiriyorsunuz?
- Çünkü Türkiye’nin çatısı o tarih itibariyle çatılmıştı. Hukuk devrimi yapıldı, laisizmin adı kondu, temel teşkilat ve müesseseler oluşturuldu, üniversitelerin nasıl işleyeceğine, ne yapılacağına karar verildi.
* Yani cumhuriyetin ilanından alırsak Atatürk ‘Türkiye’yi beş yılda mı kurdu?
- Evet, beş yılda kurdu. Beş yılda bütün temel kurumlar çatıldı. Cumhuriyet’in ne olduğu 1928’de artık belliydi. Ama sonrakiler aynı eforda devam ettiremedi. Harbin de elbette zararları oldu ama efor düştü.
* Atatürk 1938’de değil 1928’de vefat etseydi bile Türkiye kurulmuş olacak mıydı?
- Evet, kurmuştu Atatürk. Bu ülke oradan da devam ederdi...
* Kitaptaki bir tartışmadan girerek sorayım: Atatürk olmasaydı Türkiye kurtulur muydu?
- Kurtulabilirdi ama İzmir veya Bursa gibi şehirler bizde kalmazdı. İkinci Cihan Harbi’nde de Rusya girerdi belki. Yani muhtemelen bu manzara olmazdı. Bazı devletler, Türkiye’nin her zaman bazı parçalarını isterler; bunu da bilmek lazım.
En önemli devrim Medeni Kanun’un yazılması
* Atatürk’ün en önemsediğiniz devrimi hangisi?
- Medeni Kanun... En zoru odur.
* Neden?
- Çünkü hukukumuz Tanzimat’tan beri romanize oluyordu ama işler oraya geldiğinde kilitleniyordu. Cevdet Paşa kodifiye bir Medeni Kanun hazırlamaya çalışmıştı; orada da şahsın hukuku yok, aile hukuku yok. Olmaz. Medeni Kanun’la tüm yapı değişmiştir. Bu yüzden önemlidir. Tabii, “En büyük devrim Cumhuriyet’tir” lafını da kabul ederek söylüyorum bunu.
* Atatürk’ün eğitim ve sağlıktaki hamlelerine de özel önem verdiğinizi biliyorum.
- Evet, eğitim ve sağlıkta Atatürk, Türkiye’nin kara talihini bitirdi. Hele sağlıkta, bizden çok daha gelişmiş ülkelerin bile bir şey yapamadığı bir ortamda, bir dönemde çok ileriye gitti Türkiye.
* Bu hamleler de mi ilk beş yıla dahil?
- İlk sekiz yılın işi diyelim ona.
* Peki Atatürk’ün yakınındaki insanlardan en önemsediğiniz kişi hangisi?
- Şöyle cevap vereyim: Tanzimat’ın büyükleri Atatürk’ün yanında olsaydı, 50 sene daha fırlardık. Anla ne kadar yalnız yaşadığını. Harp yaptı bunu sanırım; insan erozyonu olmuş.
İnsanlar işi şimdi sahibinden dinliyor
* Atatürk’ü başarısız bulduğunuz bir alan var mı? Hatalı ya da eksik olarak gördüğünüz işleri var mı?
- Devlet adamlarının sayısız hata ve eksikleri olur. Bazılarını fark ederler, bazılarını edemezler bile. Ama bir devlet adamı fark ettiklerini yapamaz da. İki sebebi vardır bunun: Ya toplum bu işi kabule hazır değildir ya da çok cılız bir toplumdur. İki üniversite var ortada, üçüncüsünü kuramıyor işte Atatürk de. Şartları böyleydi.
* Dünya tarihinde nereye koyarsınız Atatürk’ü?
- Tarih içinde Kemalist dönem, orijinal bir dönem. Bu giderek dünyada da daha iyi anlaşılıyor. Bu sene ölümünün 80’inci yılını idrak edeceğiz; anısı hâlâ böyle baş tacı edilen bir başkası yoktur.
* Peki bugün geldiğimiz noktada ‘Nutuk’ neden kitap satışlarında zirveye fırladı?
- Basit değil mi cevabı? İnsanlar birtakım palavralardan usandılar. “Bu işi bir de sahibinden dinleyelim” dediler. ‘Audi alteram partem’ yani ‘Diğer tarafı dinle’ ilkesi Türkiye’de ihmal edilir. Ama yavaş yavaş bu düşünceye geliyor insanlar işte. Üstelik bir taraf o kadar edepsiz ki diğer tarafı dinlemek ister istemez beşeri vicdanın icabı sayılıyor.
Bir kadınla flört etmeyi de bilirdi flört etmeden arkadaş olmayı da...
* Atatürk modern bir kurmay ve çok açık ki yaşadığı müddette saltanatı beğenmeyen bir subay. Fransız düşüncesinden öyle bir tefekkür almış. Konuştukları, görüştükleri öyle insanlar. Giyimde kuşamda da öyle biri. Kadınlarla ilişkilerinde öyle biri. Cemiyet hayatında duruşu ona göre. Bir kadınla flört etmeyi de biliyor; flört etmeden arkadaş olmayı da.
* Balkanlar’ı çok iyi biliyor ama Avrupa’nın içine girmiş biri değil. Osmanlı Türkiye’sinde, Avrupa’ya giren takım, ya tamamen bedbin şekilde buradan uzaklaşır, ‘Burası adam olmaz’ derdi veya Avrupa’yı reddedip bu dünyada yaşardı. Atatürk’ünkü gibi, ikisinin ortasında ve meczedici bir anlayışa rastlamak çok zordur.
* Selanik’ten gelmesi önemli. Selanik, imparatorluğun en Batılı şehriydi. Cahit Uçuk’un romanında vardır; kadının biri tek başına oturup peynirli sandviç yer, bira içer. Beyrut’ta ya da İzmir’de bile görülebilir bir şey değil bu o zaman! İşte ona göre bir hayat var. Kadınlı erkekli bir hayat... Farklı bir iş hayatı var. Sendikalar var. Bunları görüyor Atatürk.