Güncelleme Tarihi:
Yazın herkes Mersin’e giderken ben tersine gitmeyi seviyorum. Ege, Akdeniz haziran başı veya eylül tamam, ama yaz sıcağında çekilmez. Deniz 22 dereceyi geçince de sevmiyorum çünkü hamam suyu gibi oluyor ve insan ferahlayamıyor. Ülke içinde tercihim Karadeniz bu yüzden. Ülke dışında ise çok seçenek var. Bizim sosyetik tatil yerlerinde az parayla tatil yaparsan resmen sefilleri oynuyorsun ve gözleme-mantı yemekten kilo alıyorsun. Aksi takdirde ise kaliteye göre aşırı para harcıyor, kazıklanıyor, genelde kötü balık yiyor ve içkiye akıl ve mantık dışı para harcıyorsun.
Â
Â
Harika deniz ürünleri. Muhteşem doğa. Makul fiyatlar. Günde 80 Euro’yu geçmeden ailecek kalınabilecek şahsiyetli butik oteller. Kazıklanma korkusu olmadan tatil geçirme. İyi ve ucuz şaraplar ve içkiler. Bütün bunların birarada olduğu imtiyazlı köşeler hâlâ var Avrupa’da. Bütün bu yörelerin arasında en az turistik olanlardan biri olduğu için belki de en çekici olanlarından biri Asturias.
Genel olarak İspanya’nın kuzeyi çok cazip ve şahsiyetli. Geçen haftaki yazımın konusu olan Fransa sınırındaki Bask bölgesi son yıllarda aşırı revaçta. Batıya doğru gidin. Önce Cantabria bölgesi ve, deniz kıyısında, son derece sevimli bir minik kent olan Santander. Arkasından Asturias bölgesi. En batıda, Portekiz’e sınırı olan ise Galicia.
Â
GÜZELLİĞİ BAŞ DÖNDÜRÜCÜ
Â
Avrupa’nın, muhtemelen dünyanın en leziz ve çeşitli deniz ürünleri bu bölgede. Çünkü deniz derin ve kayalık. Öte yandan ürün çeşitliliği ile pişirme tekniği ve sofistikasyon arası ters bir ilişki var. Batı’dan doğuya gittikçe deniz ürünlerinin çeşitliliği azalıyor ama gastronomik lokanta sayısı artıyor. Gelir düzeyi ile ilgili bir durum. Galisya en fakir, Bask en varlıklı bölge.
Asturias’ın güzelliği başdöndürücü.
Gijon ve denize sınırı olmayan Oviedo iki ana kent. İkisini de ziyaret etmedim çünkü kırsal alan çok çekici. ‘Picos of Europa’ sıradağları Avrupa’nın en bakır alanlarından. Dağlar dalgalı ve Karadeniz’i andıran vahşi denizin hemen berisinde. Hem sahilde hem de tepelerde çok sayıda köy var. Bunları çekici kılan hepsinin bir yandan varlıklı olup, diğer yandan doğal kalması. Evler genellikle taş. Betonlaşma yok gibi. Madrid’de oturup burada yazlığı olan zenginler hariç hemen hemen herkes orta üst sınıf. Etrafta sefalet ya da gösteriş olmaması yaşamı güzelleştiriyor.
Â
Â
Benim tavsiyem, her yere yakın ve çok sevimli Ribadesella’da kalmanız. Buradaki‘Villa Rosario’ muhteÅŸem gözüküyor. Google’layın. Ama bizim bütçemizi aÅŸtığı için biz Ribadesella’ya 10 dakika mesafede bir köyde kaldık. Tiu Xico Alaçatı’da olsa odası 300 euro olur. Köy muhtarının evi butik otele çevrilmiÅŸ. Son derece sevimli bir kır evi ve ona uygun dekorasyon. 6 odası var. 5 gün kaldık ve üçünde tek misafir bizdik. DiÄŸer ikisinde ise aÅŸağı katta koca ve çocuk dırdırından bıkıp kendi kendine seyahate çıkmış ve Fas’tan sonraÂÄ°spanya’ya gelmiÅŸ 60’larında bir Avustralyalı hanım vardı. Kahvaltı ve peynirler çok iyi. 5 gün için 373 euro ödedik.
DÃœNYANIN EN BÃœYÃœK NÄ°METÄ°
Peynirler iyi çünkü geleneksel tarım bölgesi burası. Zikzaklı dağ yolları dar ama düzgün. Sağınızda, solunuzda otlayan inekler ve koyunlar. Covadonga mutlak görmeniz gereken ve içinde meşhur ama yeni bir katedral olan bir park. Ribadesella’ya yarım saat. Buradan goller bölgesi olan 11 km. mesafede Lagos de Covadonga’ya giderken arabayı sık sık durduruyorsunuz çünkü karşınıza devamlı inekler çıkıyor. Burası o kadar güzel ki sanki zaman durmuş gibi. Farklı bir dağ olan Fitu’nun da tepesine çıkmanız şart. Yolu iyi. Havanın güzel olduğu bir gün buradan denizi ve ormanları seyretmek dünyanın en büyük ve bedava nimetlerinden.
Â
Â
Hayvancılık gibi olta balıkçılığı da ölmemiş. Kuvvetle tavsiye edeceğim ve Ribadesella’ya 20 dakika mesafede Llastres Burnu var. ‘Puerto’ yazan tabelayı da izledik ve minik marinaya geldiğimizde gene Karadeniz’i düşündüm. Öyle sosyetik marina değil. Balıkçı kooperatifi ve bir lokanta. 7-8 kadın sahilde hararetli bir şekilde sohbet ediyordu. Sonra küçük bir balıkçı teknesi yanaştı. Kasa kasa envaitürlü balık. Canlı. Kasalar depoya aktarıldı, kadınlar filelerini, girmemek için depreşen ve bazen ellerinden kaçan balıklarla doldurdu. Olay basit. Hepsi ev kadını ve akşama aileleri için yemek pişirecekler ama direkt balıkçıdan alıyorlar. Çok şanslı buranın erkekleri! Daha sonra balık lokantaları günlük balıkları çok uygun fiyatlara satın alıyor. Fiyatları bilmiyorum ama lokantalardaki fiyatları görünce ülkemizde ve Avrupa’nın başka ülkeleri ile kıyaslayınca insan şoke oluyor. Fiyatlar ile kalite arasındaki ilişki ters yönde.
Doğal tarım ve hayvancılık, kirlenmemiş denizler ve balıkçılık geleneği.
Bunun sonucunda nasıl bir mutfak ortaya çıkar?
Ondan da haftaya bahsedeyim.
Â