Aslında hiçbirimiz birbirimizi duymuyor ya da duymak istemiyoruz

Güncelleme Tarihi:

Aslında hiçbirimiz birbirimizi duymuyor ya da duymak istemiyoruz
Oluşturulma Tarihi: Nisan 28, 2018 13:36

Michael Önder'in son filmi Taksim Hold'em'de izlediğimiz ödüllü oyuncu Damla Sönmez: Tepki koyacağın şeyi bile kendin seçemezken özgür hissediyor musun?

Haberin Devamı

İstanbul Saint Joseph Lisesi’ni bitirdi, Paris Sorbonne Üniversitesi’ni bir senede terk etti. 22 yaşında Altın Portakal, 27 yaşında Altın Koza ödüllerini kaptı. Bu sene Afife Tiyatro Ödülleri’ne ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ dalında aday oldu. Damla Sönmez’le, bu hafta vizyona giren filmi ‘Taksim Hold’em’ için buluştuk. Fonuna Gezi’yi alan filmden yola çıkarak ülkeyi, toplumu ve aşkı konuştuk.

Aslında hiçbirimiz birbirimizi duymuyor ya da duymak istemiyoruz

Genç yaşta Altın Portakal, Altın Koza, Milano’da ‘Da Vinci’, Sadri Alışık, Ankara Uçan Süpürge Film Festivali ödüllerinin sahibi oldunuz. Bu kadar ödül egoya nasıl geliyor?

- Ödüllerin egoyu şişirmesi,  kendi topuğuna sıkmaktan farksız. Ego yaparsam eğlenmeye devam edemem. Ödül muhteşem bir motivasyon aracı olabilir ama hiçbir işimi başarı odaklı yapmıyorum.

Haberin Devamı

‘Taksim Hold’em’, bir poker filmi

 Oyunculuğunuzla televizyonda popüler kültürün içindeyken beyazperdede festival filmlerini tercih ediyorsunuz. Sebep bir yandan istediğiniz işi yapıp diğer taraftan para kazanabilmek mi?

- Hepsi benim işim. Çalışma şartları bakımından hepsinin zorluğu ayrı ama televizyon içlerinde en zor olanı. Televizyon işi yapmadığım zaman çalışmıyormuş gibi hissediyorum. Hepsinde benim de derdim olan şeyleri anlatan işleri seçmeye çalışıyorum.

 Yeni filminiz ‘Taksim Hold’em’e gelelim. Bu bir Gezi filmi mi?

- Hayır, bu Gezi filmi değil, sadece Gezi zamanı geçen bir hikâyeyi anlatıyor. İsimler değişebilir, hikâye değişmiyor. Bu bence bir poker filmi. Çünkü bu toplumun küçük bir örneği olabilecek, seçilmiş bazı karakterlerin, toplumsal olarak nerede durduklarıyla ve hissettikleri sorumluluklarla ilgili yüzleşmeyi anlatıyor. İnsanların çeşitliliğini vurguluyor. Bunu da toplumsal bir olayın gecesinde, bir poker masasının çevresinde yapıyor. Ben Defne isimli, yazdığı makaleler engellenen, istifa etmenin eşiğinde bir gazeteciyi canlandırıyorum.

 Bu dönemde gazeteci olmak ister miydiniz?

Haberin Devamı

- Hepimiz âşık olduğumuz meslekleri, bizi en mutlu edecek ve en verimli olacak şekilde yapmaya çabalıyoruz.

 Filmin insanın ikiyüzlülüğüne ayna tutmak dışındaki derdi ne?

- “Herkes kendi kapısının önünü temizlese tüm şehir temizlenir” diye bir söz var. Filmin meselesi biraz bu. Herkesin bir diğerinin zikri olmamasıyla ilgili fikri var ama kimse dönüp ben ne yapıyorum diye sormuyor. Aslında hiçbirimiz birbirimizi duymuyor ya da duymak istemiyoruz. Belli değerlerin arkasında duruyor gibiyiz oysa gün içinde kimin özgürlüklerini ne kadar engelliyor, önüne geçiyoruz farkında bile değiliz.

 Filmdeki karakterlerden biri sadece sosyal medya üzerinden eylemde bulunuyor. Yani ‘klavye delikanlısı’...

Haberin Devamı

- Mesele aynı masanın çevresinde kaç farklı fikirle oturup muhabbet edebilmeye devam etmemiz. Eskiden insanlar fikirler üzerinden bir araya gelirlermiş. Artık ‘like’lar üzerinden geliyorlar. Kendimizi bir kalıba, bir beğeni içine sokmak zorunda değiliz. Olduğumuz halimizle güzeliz.

Aslında hiçbirimiz birbirimizi duymuyor ya da duymak istemiyoruz

‘Taksim Hold’em, Gezi zamanı geçiyor ama Gezi filmi değil. “Herkes kendi kapısının önünü temizlese tüm şehir temizlenir” diye bir söz var. Meselesi biraz bu.

Konuşuyor ama birbirimizi duymuyoruz

Film için “Toplumdaki insanların çeşitliliğini anlatıyor” dediniz. Siz toplumu nasıl yorumluyorsunuz?

- Filmde olduğu gibi içinde yaşadığımız toplum da birçok farklı görüşü, farklı kültürü barındırıyor. Bu renklilik muhteşem. Ama çoğu şeye de duyarsızlaşmış durumdayız. En çok da birbirimizin fikirlerine, duygularına... Galiba insan çok fazla acıya maruz kalınca kendini duyarsızlaştırıyor. Acıya duyarsızlaşınca mutluluğa da duyarsızlaşıyorsunuz. Fikirlere, duygulara... Konuşuyor ama birbirimizi duymuyoruz.

Haberin Devamı

 Son dönemde ekran yüzlerine sıklıkla kendilerini özgür hissedip hissetmedikleri soruluyor. Siz kendinizi özgür hissediyor musunuz?

- Doğalında öyle gelişmesi gereken bir şey öyle ilerlemediği için bir şeyin taraftarı haline geliyoruz. Aslında hepimiz bir yere itiliyoruz. Hepimizin üzerine bir ideoloji etiketi yapıştırılıyor. Bu da canımı sıkıyor. Tepki koyacağın şeyi bile kendin seçemezken sen kendini özgür hissediyor musun?

 Otosansür uyguluyor musunuz?

- Evet uyguluyorum ve bu farkında olmadan başladı. Günbegün o sansür hepimizin otosansürüne dönüyor.

 Filmde “Ne olursa olsun, değişen bir şey yok” diye bir cümle var. Sanat bir şeyleri değiştiremez mi?

Haberin Devamı

- İnsanda bir şeylerin değişmesini sağlar. Farklı fikirlerde olsak da saygıyla bir masanın etrafında oturup konuşmak değerli. Birbirimizin özgürlüklerine saldırmadığımız ve birbirimizi anladığımızda birçok şey değişecek.

İki film yolda

Ushan Çakır, Ahmet Rıfat Şungar ve Süreyya Güzel’le ‘Hemzemin’ isimli kendi tiyatromuzu kurduk. İlk oyunumuz ‘Bir Parça Plastik’, Mayıs’ın 8’inde Dasdas’ta, 9’unda Moda Sahnesi’nde. Yolda iki de sinema filmi var. İlki ‘Sibel’. Yönetmenleri; Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti. Diğeri; Afgan Amerikalı bir yönetmen olan Sonia Nassery Cole’un çektiği ‘I Am You’ isimli film. Afgan mültecilerinin yolculuğunu anlatıyor.

 İNSAN YAŞLA BİRLİKTE EHLİLEŞİYOR

Bir önceki görüşmemizde ayağınızdan postalları, üzerinizden salaş kıyafetleri çıkarmak istemiyordunuz...

- Evet, eskiden fotoğraf çekimlerinde topuklu ayakkabı filan giyemez, kot pantolon dışında bir şey giymemek için binbir dereden su getirirdim. Yaş ilerledikçe aynada kendime bakabilmeye başladım.

 Ne değişti?

- Çeşitlendim, kendimle barıştım.

Ushan’la evlenmeyi düşünüyoruz

 Peki üzerinize yapışan soğuk ve cool kadın imajı?

- İlk tanıştığım birine karşı biraz sarkastik ve ters olabiliyorum. Kendimi hemen açamıyorum. Ayrıca biraz sabırsız ve inatçıyım. Bunlar da yaşla birlikte ehlileşiyor.

 Oyuncu Ushan Çakır’la nişanlısınız. ‘Bir Parça Plastik’ isimli tiyatro oyununda birlikte rol alıyorsunuz. Zor mu insanın sevgilisiyle karşılıklı oynaması?

- İnsan başlarda bunun zor olabileceğini düşünüyor. Ama konuşabildiğiniz, sizi nereden eleştireceğini bilen, çok sevdiğiniz biriyle bir şeyler yaratabilmek o kadar keyifli ki. Birbirimize fikirlerimizi sık sık soruyor, bazen de birbirimize karşı en acımasız biz olabiliyoruz. 

 Evlilik planı var mı?

- Evet, evlenmeyi düşünüyoruz.

Aslında hiçbirimiz birbirimizi duymuyor ya da duymak istemiyoruz

Ailem beni kandırdı

Babam Diyarbakırlı mimar, annem Bartınlı bilgisayar mühendisi. Hafta sonları annem çocuk tiyatrosuna götürürdü. “Oyuncu olacağım” demeye o zaman başladım. Ama ailem beni kandırdı. “Tiyatro üniversitede okunur, o zamana kadar keman çalabilirsin” dediler. İlkokulda kemana başladım. Saint Joseph’den mezun olunca Sorbonne Üniversitesi tiyatro bölümüne kabul edildim. Okul dramaturji ağırlıklıydı. Ben pratik yapmak istiyordum. Yeditepe’de burslu devam ettim.

 

 

 

 

BAKMADAN GEÇME!