Güncelleme Tarihi:
Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği ‘Tatlım Tatlım’ (2017) filminin tanıtım şarkısının başında oyuncuların hafızalara kazınan şu diyaloğu vardı: “Aşk sonsuza kadar sürer mi? Sürmez mi? Sürse güzel olmaz mı? Güzel olan her şey sürer mi?
Sürmesin mi? Sürsün demeyle sürer mi? Bu konuşma böyle sürüp gider mi?..” Uzun yıllar devam eden ilişkiler neden bir noktada kopar? Ayrılığa giden süreçte farkına varmadan yaptığımız hatalar nedir? Mehmet Aslantuğ-Arzum Onan, Gwyneth Paltrow-Chris Martin veya Shakira-Gerard Piqué gibi uzun soluklu beraberliklerine herkesin gıptayla baktığı çiftler bile bir şekilde ayrılıyorsa aklımıza şu sorunun gelmesi doğal olsa gerek: İlişkimizi ilk günkü gibi taze tutabilmemiz mümkün mü? Sorunun yanıtını uzmanlar verdi.
‘Heyecanı yüksek tutacak en önemli aktivite bolca gezmek ve yeni yerler keşfetmek’
Psikolog Dr. Gizem Sürenkök aşkı canlı tutmanın yollarını anlattı:
* İlişkiyi sürdürebilmek için çok güzel stratejiler var. Bunları hayatımıza adapte edebilmek için gerçekten çaba sarf etmemiz gerekiyor, ilişkiler aslında ciddi emek istiyor. Açık ve dürüst bir iletişim, en önemli prensiplerden biri. Sadece gündelik konuları değil; isteklerimizi, hayallerimizi, sorunlarımızı konuşabildiğimiz ilişkiler daha uzun sürüyor. Tartışmalardan kaçınmamak ama tartışırken birbirimize kötü niyetli yaklaşmamak önemli.
* Aslında her çiftin dinamiği farklı olduğu için stratejiler de değişiyor ama eğlenerek yapılan her aktivite faydalı. Beraber yapboz yapmak, evde bir mobilyayı monte etmek, dans kursuna yazılmak, bulmaca çözmek, masaj yaptırmak gibi birçok öneri geliyor aklıma. Ama bence heyecanı hep yüksek tutacak en önemli aktivite bolca gezmek ve yeni yerler keşfetmek.
* Bir ilişkiye başladığımızda genellikle birbirimizi sevdiğimizi, çok uyumlu olduğumuzu, arkadaşlarımızın kolay anlaştığını, ailelerimizi tanıştırmak istersek o sürecin iyi işleyeceğini, neredeyse benzer arka planlardan geldiğimizi, aynı zevklere sahip olduğumuzu hayal ediyoruz. Ama bunlar çoğu zaman gerçeği yansıtmıyor. Bu da zamanla sorunlara neden olabiliyor.
* Karşılıklı saygı, sevgi, güven, takdir, anlayış ve özveri... Partnerimizin acısını da mutluluğunu da kendimizinki gibi derinden hissedebilmek; çekinmeden, rol yapmadan kendimiz olabilmek... Mutlu ilişkilerin en tipik özellikleri işte bunlar.
* Eğer sadece ilk anda hissettiğimiz o yoğun duyguyla, kalbimizin çarpıntısıyla, ondan başka hiçbir şey düşünememe haliyle tanımlıyorsak, o zaman aşkın ömrü 18-30 ay arasında değişiyor. Ama bence aşk hem ‘tutulma’ dediğimiz o yoğun dönemi hem de sonrasında gelişen çok daha huzurlu, güvenli, iyi hissettiren bağlanmayı içeriyor. Bu şekilde bakıldığında ömrünün sonsuz olduğunu söylemek mümkün.
* İlişkileri bitiş aşamasına götüren bazı olumsuz durumlar var... Takdir görmemek, yeterince özen gösterilmediğini düşünmek, sevginin ifade edilmemesi ve karşı tarafın sınırlarımızı sürekli ihlal etmesi bunlardan bazıları. Tartışmalardaki eleştirel tavır, birbirini hor gören, küçümseyen konuşmalar, duvar örme davranışları, rol yapmak ya da yalan söylemek de sorun yaratıyor. İlişkilerin yüzde 85’i bu saydığım sebeplerle bitiyor.
* Birbirini özenle ve dikkatle dinlemek, akıl okumaya çalışmamak, partnerimize duyduğumuz merak duygusunu beslemek, cinsellikten ayrı olarak fiziksel teması önemsemek, mümkün olduğu kadar birlikte uyumak, aynı saatlerde yatağa girmek, birlikte yemeğe oturmak, çift olarak rutinler geliştirmek ilişkilerimize iyi geliyor.
Seks ve romantizm
* İyi cinsel hayat iyi bir ilişki anlamına gelmez ama mutlu olan partnerlerin genelde iyi bir seks hayatı olduğunu söyleyebiliriz. Sıklığı zamanla azalsa da cinsellik ilişkideki yakınlığı belirleyen faktörlerden biri. Buna zaman ayırmak ve gerekirse randevulaşmak önemli. İnsanlar bazen bunun cinselliğin spontanlığına zarar verebileceğinden korkuyor ama bu buluşmayı birbirinizi yükseltip heyecanla beklediğiniz bir randevuya dönüştürmek sizin elinizde.
* Cinselliği monotonluktan çıkarmak; aynı yerde, aynı şekilde, her adımı bilindik bir ritimden sıyırmak çok önemli. Burada tabii ki ön sevişmenin önemine ve cinselliği canlı tutmadaki rolüne vurgu yapmak isterim. Partnerlerin kendi bakımlarını ihmal etmemeleri, birbirlerinin ihtiyaçlarına kulak vermeleri ve genel olarak romantizmi dikkate almaları, önerdiğimiz stratejiler arasında.
‘Cinsel tatmin karşılıklı toleransı arttırıyor’
Psikoterapist, aile danışmanı Dr. Feyza Bayraktar beraberliklerde zaman içinde
değişen ihtiyaçlarımızı ve beklentilerimizi nasıl yöneteceğimizi anlattı:
* İnsan hayatın içinde farklı evrelerden geçer. Hem arkadaşlıkta hem de romantik ilişkilerde bireyler değiştikçe ilişki de evrilir. Zaman içinde ihtiyaçlar, öncelikler ve beklentiler de değişiyor. İlişkinin de bu yönde ilerlemesi gerekiyor. Yoksa çiftler birbirine yabancılaşmaya başlıyor.
* İlişki zaman içinde dinginleşip olgunlaşırsa bu sağlıklı bir dönüşüm olarak tanımlanabilir. Dinginlik, cansızlık demek değildir. Birbirini daha iyi anlayabilme ve uzlaşabilmenin dışavurumu olarak tanımlanabilir. Her ilişki emek ister. Dinginleşip olgunlaşması da kolay değil. Hayat insanları olduğu gibi ilişkileri de sınar. Emek harcamak demek ilişkideki diğer kişiyi kendi yörüngesine çekmeye çalışmak ya da
onun yörüngesine girmek anlamına da gelmiyor. Birlikteliği yürütebilmek için insanın kendi yörüngesinde doğru hareket edebilmeyi öğrenmesi gerek.
* Uzun ilişkilerde çiftlerin birbirine olan cinsel isteğinin, tutkusunun azaldığı düşünülür. Oysa birçok bilimsel araştırma eğer ilişkide çiftler arasındaki bağ kuvvetliyse cinselliğin de zaman içinde daha tatmin edici olacağını savunuyor. Çiftler birbirlerini daha iyi tanıdıkları için genellikle daha rahat hissederler ve bu cinselliğe de yansır. Birbirinin istekleri hakkında konuşmaları ve beklentilerini olabildiğince karşılamaya çalışmaları uzun ilişkide cinselliği canlı tutmaya destek olur. Ayrıca bir ilişkideki cinsel tatmin, tarafların ilişkideki problemlere karşı daha toleranslı yaklaşmalarına destek olur. Eğer çiftlerin birbirine karşı cinsel arzusu azaldıysa bu görmezden gelinen bazı problemlerin olduğuna işaret edebilir. Gün içinde cinsel içerikli mesajlaşmalar, zaman zaman baş başa randevuya çıkmak, sadece öpüşmek, birbirine dokunmak ama sonrasında hemen cinsel birliktelik yaşamamak çiftlerin birbirlerine olan arzularını arttırmaya yardımcı olabilir.
* Bir ilişkiyi alacaklı gibi yaşamak, ilişki için gösterdiği emeği sürekli gündeme getirmek, partnerini suçlamak, güveni sarsan herhangi bir davranışta bulunmak, tartışmalarda saygı seviyesini aşmak, hayatın yoğunluğunda birbirini unutmak, yakınlık ve birliktelik hissinin azalması ilişkiyi yıpratan durumlar arasında sayılabilir.
* Bir ilişkinin ‘uzun ilişki’ olarak tanımlanması için çiftlerin ne kadar süredir birlikte olduklarından çok, birbirilerine olan bağlılıkları esas alınır. Yani zaman kendi başına belirleyici olmaz. 2 sene ve üzeri uzun ilişki olarak tanımlansa da taraflar kendilerini bir birliktelik içinde hissetmiyorlarsa ya da aidiyet duygusu yoksa geçirilen süre sanıldığı kadar anlamlı değildir.
Dinamikler değişiyor, sorumluluk çoğalıyor
* Bebek dünyaya geldikten sonra ilişkide kadın-erkeğe ek olarak anne ve baba rolleri ortaya çıkıyor. İlişki dinamikleri değişiyor, sorumluluk artıyor. Yorgunluk oluyor ve bu da tahammülü düşürüyor. Çiftlerin birbirine toleransı azalıyor. Tüm konuşmalar ve planlar çocuk etrafında yapılmaya başlıyor. Anne ve/veya babanın hayatın merkezine çocuğun ihtiyaçlarını alıp diğer her şeyden uzaklaşması ilişkiyi zorlayabiliyor. Çiftler çocuk sahibi olduktan sonra da baş başa zaman geçirmeye özen göstermeli.