Güncelleme Tarihi:
Çoğu bir zamanlar küçücük işletmeler, üretimhaneler olarak işe başlamış, ardından uzmanlık alanında adeta devleşmiş, tecrübeleri ve yenilikçi bakış açılarıyla yıllara meydan okumuşlar. Zor günlerde ayakta kalabilmek için yepyeni ürünler geliştirenleri de var, çocuklarını yurtdışında okutup markasını modernleştiren de... Türkiye’nin asırlık bazı markalarının ilginç hikâyelerine göz attık, o günlerden bugünlere değişen bazı şeyleri görüp nostalji yaşadık.
KAHVEYİ DİBEKTE ÖĞÜTEREK SATMAYA BAŞLADI
Kurukahveci Mehmet Efendi
Eminönü’ndeki yerinin önünden geçen herkesi kokusuyla büyüleyen Kurukahveci Mehmet Efendi 1871’de kuruldu. 19’uncu yüzyıl sonlarına kadar Türk kahvesi çiğ çekirdek olarak satılıyor; evlerde, tavada kavrulduktan sonra el değirmeninde çekiliyordu. 1860’larda çiğ çekirdek kahvenin ithali, kavurma ve öğütme işlemleri devlet tekelindeydi. Ancak 1871’de babasının kahve dükkânının başına geçen Mehmet Efendi, kahveyi dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başladı. Müşterilerine sağladığı bu kolaylıkla da ‘Kurukahveci Mehmet Efendi’ diye anılır oldu. Kahvenin lezzeti aynı kalsa da nesilden nesile değişip gelişti marka. Bugün Türk kahvesini onlarca ülkede satarak dünya çapında tanıtımına katkıda bulunan Kurukahveci Mehmet Efendi, burada da espressodan filtre kahveye pek çok çeşit sunuyor.
DÖNEMİNİN İNOVATİF LOKUMCUSU
Ali Muhiddin Hacı Bekir
Ünlü lokumcunun tarihi 1700’lerin sonuna dayanıyor. İnovasyon onun işi! Bağlayıcı olarak un yerine nişasta kullanıyordu örneğin. Ürettiği lokum ve akide şekerlerinin tadı öyle sevildi ki II. Mahmut döneminde sarayın şekercibaşı unvanını aldı. Oğlu Mehmet Muhiddin 1880 sonrası yurtdışı fuarlarından altın, gümüş madalyalarla döndü. Cumhuriyet döneminde de popülerliğini korudu, ürünlerini Atatürk’ün de sevdiği biliniyor.
BİR ZAMANLAR GARİBANLARI DOYURUYORDU
Konyalı Lokantası
Konyalı Hacı Ahmet Doyuran, 1897’de Eminönü’nde açtığı dükkânda hem ailesinin hem çevredeki garibanın hem de esnafın karnını doyuruyordu. Lezzetli yemekleri sayesinde her geçen yıl müşteri sayısı da şöhreti de arttı; yıllar içinde Türk mutfağının en önemli temsilcilerinden biri haline geldi. Adı turist rehberlerinde bile zikredilir oldu. Bugün Topkapı Sarayı’nın içindeki enfes manzaralı şubesiyle ülkemizin en lüks restoranlarından biri.
OSMANLI’NIN OFİS MALZEMELERİNİ SAĞLIYORDU
Ece Ajandası
Afitap Kırtasiyesi, Osmanlı döneminin lüks kırtasiyecisiydi ve Osmanlı devletinin ofis malzemeleri temin ettiği başlıca ticarethanelerden biriydi. Ülkenin dört bir yanına buradan gidiyordu kırtasiye ürünleri. Türkiye’ye dolmakalemi, Mont Blanc, Edison markalarını ilk getiren kurumdu. Özellikle günlük, not defteri anlamına gelen ‘muhtıra’ları çok meşhurdu. Cumhuriyet döneminde de popülerliğini korudu. İsminin hikâyesiyse şöyle: Kurucu Mehmet Sadık’ın torunu Ahmet, Afganistan’da Ece isimli bir kadına âşık olup onun uğruna ölüyor. Bunun üzerine muhtıraların ismi 1934 itibariyle Ece Ajandası oluyor. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Oğuz Aral, Betûl Mardin gibi isimlerin kullandığı ajanda bugün bakkaldan genel müdüre herkesin tercihi.
İRAN SARAYININ GÖZDESİYDİ
Eyüp Sabri Tuncer
1933’te Ankara’da üretime başlayan Eyüp Sabri Bey’in kolonyaları kısa sürede dikkat çekti. Mağaza önünde kuyruklar oluşuyordu. Çankaya Köşkü’ne de gönderilen kolonyalar Gazi’nin misafirlerine sunuluyordu. Ankara’yı ziyaret eden İran Şahı Rıza Pehlevi, Eyüp Sabri’nin kolonyalarını çok beğenince kolonyalar bu kez de İran sarayının yolunu tuttu. 1930’lu yıllarda Eyüp Sabri hiç alışık olunmayan promosyon yöntemleriyle mağazanın şöhretini arttırdı. Tiyatro ve sinema salonlarına koku dökülmesi, bedelsiz kolonya numuneleri dağıtımı gibi pazarlama çalışmaları yapan Eyüp Sabri bidonlarla Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, tren garındaki yüksekçe bir mevkiden toplanan kalabalığa kolonyayı anlatır, sonra da dinleyenlere ikram ederdi. Marka bugün pandemi sebebiyle belki de tarihinde hiç olmadığı kadar önemli yer tutuyor hayatımızda!
BOZAYA BUGÜNKÜ TADINI VERDİ
Vefa Bozacısı
Dünyanın ilk ‘sadece boza satan dükkânı’ o. Bozanın günümüzdeki tadını ve kıvamını veren Prizrenli Sadık Ağa, 1876’da meşhur ‘Vefa Bozacısı’nı açıyor. 1930’lu yıllarda Atatürk de dükkânın müdavimleri arasında. Tarihi mekân günümüze kadar edebiyatçıların, araştırmacıların ve seyyahların anlatılarına da konu oluyor. Bugün hâlâ Vefa semtine yolu düşüp de boza içmeyen kimse yoktur herhalde.
SUCUĞU EVİNDE YAPIYORDU
Apikoğlu
Kirkor Apikoğlu Kayseri’de ailesi ve komşularına yapıyordu sucuğu... Baharat karışımı çok seviliyordu. İstanbul’a taşındılar. Eminönü’ndeki mağazaları kısa sürede tanındı. Kirkor ölünce eşi Gülhatır Hanım doldurdu yerini. Sonra oğulları Agop ve Hayk’a devretti işi. Bugün öyle büyük bir marka ki vergi rekorları kırıyor.
‘ESKİ PASTAYA YENİ KREMA’
Beyaz Fırın
Stoyanoflar Yunanistan’dan İstanbul’a göçtüler. Balat’ta Poğaça Fırını diye bir yer açtılar. Baba Anton işi, oğlu Kosma’ya öğretti. Kosma ise üç oğluna birer dükkân açtı: Sarıyer’de Petro, Üsküdar’da Dimitri ve Karaköy’de Gregor... Dimitri işi Kadıköy’e taşıdı. İşte burası Beyaz Fırın’ın temeli. 40’larda savaş nedeniyle un ve yağ karneye bağlandı. Bu dönemde yumurta, fındık ve acıbademle yaptıkları acıbadem kurabiyesiyle ayakta kaldılar. Beşinci nesil Nathalie, Cordon Bleu’de eğitim aldı ve ‘eski pastaya yeni krema’ dediği modernleşme dönemini başlattı.
Ve daha niceleri...
Yüzyıllık Markalar Derneği’nden başka markalar da öğrendik asrı aşan: Apraham Kuyumculuk, Arkas Holding, Bilol Tekstil Makinaları, Cemilzade, Çift Geyik Karaca, Davut Selim, Deriş Hukuk, Elit Çikolata, Emgen Optik, Hafız Mustafa, Hamamcıoğlu İlancılık, Karaköy Güllüoğlu, Kebapçı Yavuz İskenderoğlu, Kifidis, Komili Zeytinyağları, Koska, Mecit Çetinkaya Denizcilik, Meyer Saat, Pandeli, Saffet Abdullah Güllaçları, Splendid Palas Otel, Tarihi Sultanahmet Köftecisi Selim Usta, Vakıf Taşdelen Doğal Kaynak Suyu, Tevfik Aydın, Uludağ Maden Suları...