Güncelleme Tarihi:
Avrupa Birliği üyesi 27 ülke 9 Haziran’da Avrupa Parlamentosu seçimleri için sandık başına gitti. Merkez partiler çoğunluğu elinde tutmayı başardı. Ancak seçimlere asıl damgayı vuran 130 sandalyeye ulaşan aşırı sağ partilerin yükselişi oldu. Sonuçların ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ülkesinde erken genel seçim ilan etti. Belçika Başbakanı Alexander De Croo istifa etti.
Avrupa’da aşırı sağın yükselişi aslında kimseyi şaşırtmadı. Çünkü faşist köklere sahip partilerin kıtada güç kazanması zaten uzun süredir tartışma konusu. Özellikle ekonomik sıkıntı ve göçmen krizi üzerinden yürüttükleri politikalar Avrupalı seçmenin bu partilere kaymasına neden oluyor.
Peki, aşırı sağın bu yükselişini nasıl okumak gerekiyor? Konuyu Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Dış Politika Program Direktörü Gülru Gezer değerlendirdi.
Parlamento seçimlerinden önce Ulusal Birlik Partisi liderleri Marine Le Pen ve Jordan Bardella’nın seçim afişleri tahrip edildi (üstte).
‘YILLARDIR MERKEZİ TUTAN GELENEKSEL SİYASET ÇÖZÜM ÜRETEMİYOR’
Bir süredir Avrupa’da aşırı sağın yükselişine tanıklık ediyoruz. Bu yükselişin nedenleri nedir?
◊Bu yükselişi ortaya çıkaran iki büyük dinamik var. Biri ekonomi. Avrupa’nın birçok ülkesi ekonomik olarak sıkıntıda. Bunun da temel nedeni dünya ekonomisindeki değişen konjonktür. Rekabetin artması, Çin’in özellikle istihdam piyasalarını etkileyecek şekilde dünya ticaretinde yerini büyütmesi, artan korumacılık vs. Ama sonuç olarak toplumlar artık bir arayış içinde. Yıllardır merkezi tutan, geleneksel siyasetin sorunlarına çözüm üretemediğini görüyorlar. Ve bu nedenle de aslında basitçi yaklaşımları olan ve bu söylem üzerinden seçmenleri kendisine çeken aşırı sağ partiler etkilerini arttırıyor. İkinci dinamikse özellikle kendisini göçmen karşıtlığında bulan bir kültürel tepki. Avrupa Birliği’nde bu aşırı sağ partilere oy veren seçmenlerin önemli bir kısmının göçün kendi ülkelerinin uyumunu bozduğuna, toplumsal dinamikleri zayıflattığına yönelik bir görüşleri var. Dolayısıyla uluslararası hukukla bağdaşmayacak ölçüde sert göç politikaları savunan bu aşırı sağ partilere sempati besliyorlar. (Sinan Ülgen)
Hollanda’daki aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin lideri Geert Wilders da seçimde oy kullandı (üstte).
‘FRANSA ÇOK ZOR BİR DENKLEME GİREBİLİR’
Avrupa Parlamentosu seçimleri Fransa ve Almanya’da nasıl yankı buldu?
◊ Birçok ülke temelinde aşırı sağın performansı değişiyor. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde özellikle iki ülkede bunu çok net gördük. Bir tanesi Fransa. Fransa’da aşırı sağ uzun yıllardır var ve belirli bir tabana da sahip. Ve Marine Le Pen’in liderlerinden olduğu parti (Ulusal Birlik Partisi) yakın zamanda daha 27 yaşında genç bir lideri, Jordan Bardella’yı işbaşına getirdi ve onun popülaritesi üzerinden de bir ölçüde zemin kazandı. Fransa’da Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 30’un üzerinde oy aldı parti. Bunun üzerine Macron da kendi meşruiyetini devam ettirebilmek adına bir seçim çağrısı yaptı. Ulusal Birlik Partisi seçimlerden seçmenden yetki alarak çıkarsa o zaman Fransa sisteminde kohabitasyon olarak adlandırılan iki farklı siyasi ideolojinin iktidarı paylaşması söz konusu olacak. Fransa çok daha zor bir denkleme girecek.
İkinci örnek Almanya. Almanya’nın da tarihsel nedenlerle aslında aşırı sağla nispeten siyaset sahnesinde olması güçtü ama son olarak AfD (Almanya İçin Alternatif Partisi) ciddi bir çıkış yakaladı ve sosyal demokratları geçerek ikinci sıraya yükseldi. Bu da Alman sistemi için bir şok niteliğinde. (Sinan Ülgen)
‘HER ZAMAN GÜNDEMLERİ ORTAK OLMUYOR’
Faşist köklere sahip partilerin yükselişi Avrupa özgürlük ve demokrasisini tehdit ediyor mu?
◊Çok farklı siyasi öncelikleri olan ve Avrupa’nın kısmen de olsa trajik tarihinin izlerini taşıyan bir siyaset vizyonuna sahip aşırı sağ. Onun için bir tezat teşkil ediyor Avrupa Birliği’nin ifade ettiği temel değerlerle. Ama şu anda Avrupa Parlamentosu içindeki ağırlıkları geçmiş dönemden çok kayda değer biçimde farklı olmayacak. Evet, 13-14 ilave sandalye kazandılar ama genel olarak ağırlıkları yüzde 20’ye tekabül ediyor. Yine parlamento açısından konuşacak olursak, Avrupa’daki farklı aşırı sağ partilerin ortak bir gündemleri de her zaman olmuyor. Mesela İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Ukrayna’ya son derece net bir destek veriyor. Ama AfD, Almanya’da tam tersine Rusya’ya ve Putin’e daha olumlu yaklaşan bir söyleme sahip. Birlikte hareket edemedikleri zaman da istedikleri siyasi etkiyi yaratmaları pek mümkün olamıyor. (Sinan Ülgen)
◊Söylemleri, içinde bulundukları toplumları ayrıştırıcı ve zaman zaman da şiddete teşvik edici nitelikte olduğu için her şeyden evvel o ülkelerin güvenliğine ve istikrarına tehdit teşkil ediyor. Kuran-ı Kerim’in İskandinav ülkelerinde yakılması olaylarına baktığımızda bu kişiler ifade özgürlüğü kapsamında hareket ettiklerini iddia ediyorlar; ancak bu eylemler artık çok etnili olan Avrupa toplumlarının huzurunu bozuyor, demokratik temelleri de sarsıyor. Diğer yandan Almanya’da geçen aylarda on binlerce kişinin sokaklara çıkarak AfD’yi ve savunduğu değerleri protesto ettiğini de gördük. Avrupa’da aşırı sağa bir kayma olsa da ben yine de sağduyulu Avrupa toplumlarının buna izin vermeyeceğini ümit ediyorum. (Gülru Gezer)
‘YENİ YASALARIN KABUL EDİLMESİ ZORLAŞABİLİR’
Seçim sonuçları göçmenlikle ilgili düzenlemelerin sertleşmesine, çevre reformuna karşı baskının artmasına yol açar mı?
◊Göç politikaları konusunda Avrupa Birliği’nin daha sert uygulamalara yönelmesi yönünde baskı kuracaklardır. Ve bir anlamda uluslararası hukuka, uluslararası mülteci hukukuna da uymayan uygulamaların savunucusu olacaklardır. Ayrıca bu siyasi ideoloji içinde iklim değişikliğine inanmayanlar, onun ötesinde Avrupa Birliği’nin hayata geçirdiği yeşil dönüşüm politikalarının aslında Avrupa Birliği’nin rekabetçiliğine zarar verdiğini, üretim maliyetlerini arttırdığını ve dolayısıyla istihdamı azalttığını savunan bir kesim de var. Avrupa Parlamentosu’nun AB politikaları bağlamındaki gücü bütçenin kontrolünden geçiyor. Buralarda sorunlar çıkabilir. (Sinan Ülgen)
◊Yeni dönemde AB’nin daha katı politikalar benimsemesi, üçüncü ülkelerle anlaşmalar yaparak düzensiz göçü engelleme yoluna gitmesi ve bu konuya insani boyutundan ziyade güvenlik optiğinden bakmayı sürdürmesi söz konusu olabilir. 2019 Avrupa Parlamentosu seçimleri Avrupa’da yeşil dalganın ulaştığı en yüksek noktaydı. Bu seçimlerdeyse ciddi kan kaybettiler. Her halükârda Yeşil Mutabakat olarak da nitelendirilen yasaların tersine çevrilmesi kolay değil. Öte yandan, Avrupa’nın iklim hedeflerine ulaşması için de bu yasaların eksiksiz uygulanması gerekir. Yeni yasaların kabul edilmesi zorlaşabilir. (Gülru Gezer)
‘TÜRKİYE İÇİN BİR HANDİKAP’
Aşırı sağın yükselişi Türkiye’yi hangi yönlerden etkiler?
◊Bu partiler Türkiye’nin Avrupa kültürüne ait olmadığını, farklı bir dine mensup olduğunu ifade eden ve Türkiye’yi sürekli dışlayan bir söyleme sahip. O nedenle Avrupa Birliği siyasetinde daha güçlü olmaları Türkiye için bir olumsuzluktur. Kaldı ki bu partilerin zemin kazanmaları, iktidara gelmeseler bile, savundukları politikaların daha merkez partiler tarafından savunulmasını meşru hale getirdiği için de Türkiye için bir handikap teşkil eder. Avrupa Parlamentosu içerisinde ağırlıklarını arttırdıkları ölçüde Türkiye’ye yönelik müzakerelerin sona erdirilmesi çağrısında bulunacaklardır. Üyelik süreciyle bağlantılı finansmanları engellemeye çalışacaklardır. Ve nihayetinde tabii bizim bakımımızdan daha zor bir tablo ortaya çıkacaktır. (Sinan Ülgen)
◊Avrupa’da halihazırda yükselişe geçmiş bir İslam ve Türk karşıtlığı var. Aşırı sağın Avrupa toplumlarında daha da karşılık bulması demek orada yaşayan Türklere yönelik ayrımcı muamelenin de artması anlamına gelecektir. Türkiye’nin AB üyelik sürecine de olumsuz etkileri olabilir. Fakat Avrupa şunun da farkındadır; Türkiye konumu itibariyle
artık göz ardı edilemeyecek bir ülkedir. (Gülru Gezer)
AŞIRI SAĞCILAR TİKTOK’U ETKİN OLARAK KULLANIYOR
Geçen hafta üyeleri arasında gençlerin de ağırlıkta olduğu incel (karşı cinsle romantik ya da cinsel ilişki kuramayan ve bunun sorumlusu olarak kadınları gören erkekler) topluluklarla ilgili yaptığımız haberde siyaset bilimci Alev Özkazanç bu altkültürün son yıllarda ivme kazanmasının aşırı sağ, otoriter popülist sağ dediğimiz daha genel bir siyasi gelişmenin parçası olduğunu söylemiş ve şöyle demişti: “Bu hareketler içinde, farklı temalar ve söylemler birbirine eklemlenip güç kazandılar, böylece cinsiyetçi, kadın düşmanı, homofobik nefret söylemleriyle etno-milliyetçilik, ırkçılık, göçmen karşıtlığı, otoriterlik, dincilik, militarizm gibi söylemsel öğeler birbirine eklemlenerek anaakım haline geldiler.” Özkazanç’a göre sosyal medyanın bu yükselişteki rolü de çok merkezi ve kritikti: “Aslında kültür tamamen bir internet kültürü olarak başladı ve öyle yayılıyor. Reddit ve 4chan gibi yerlerde başladı ve şimdi de discord, Twitter ve Ekşi Sözlük gibi yerlerde güçleniyor.”
“Kadın düşmanı, homofobik nefret söylemleriyle etno-milliyetçilik, ırkçılık, göçmen karşıtlığı, militarizm birbirine eklemlenerek anaakım haline geldiler.”
Son dönemde Avrupa’da aşırı sağın temsilcilerinin de TikTok’u etkin olarak kullandığına ilişkin haberlere sıkça rastlıyoruz. Fransa’da Jordan Bardella’nın uygulamada 1 milyondan fazla takipçisi var. Kimi zaman video oyunu oynarken kimi zaman da halkın arasında şarabını yudumlarken çekilmiş videolarını yayımlıyor. Gençler bunu çok sempatik buluyor. Almanya’da da aşırı sağcı AfD (Almanya İçin Alternatif Partisi), TikTok’u en başarıyla kullanan parti olarak biliniyor. İtalya, Fransa, Hollanda… Politico.eu’nun haberine göre birçok Avrupa ülkesinde yapılan anketler genç seçmenin aşırı sağa kaydığını gösteriyor.