Güncelleme Tarihi:
Gıda; iklim değişikliğiyle mücadele, su stresi, kirliliği azaltma, toprakları, ormanları ve dünyanın vahşi yaşamını koruma çalışmalarının kalbinde yatıyor. Çünkü dünyanın yaşanabilir buzsuz ve çöl olmayan topraklarının yarısı tarım için kullanılıyor. Tatlı suyun yüzde 70’i bu uğurda harcanıyor, küresel sera gazı emisyonlarının dörtte biri (yüzde 26) bu şekilde oluşuyor.
Yeme alışkanlıklarımızın faturası sadece bunlarla da sınırlı değil. Gezegenimizde yaşayan canlılar için de ortaya ciddi sonuçlar çıkıyor. Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) ‘Kırmızı Liste’sinde nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya 28 bin türün 24 bini tarım ve su ürünleri yetiştiriciliği nedeniyle risk altında.
Üretim yetersiz kalıyor
Peki gezegenimize ve canlılarına bu kadar ağır bir bedeli ne için ödetiyoruz? İnsanların refahı ve sağlığı için mi, beslenme konusunda mükemmel bir noktada olduğumuz için mi? Ne yazık ki işin bu kısmı da pek iç açıcı değil. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre 1961’den bu yana kişi başına düşen gıda üretimi yüzde 30 artarken, o tarihten bu yana azotlu gübreler yüzde 800 ve sulama için su kaynakları yüzde 100’den fazla arttı. Bununla birlikte, tahmini 821 milyon insan şu anda yetersiz besleniyor. 5 yaşın altındaki 151 milyon çocuk bodur, 15-49 yaş arası 613 milyon kadın ve kız çocuğu demir eksikliğinden mustarip.
2 milyar yetişkin de aşırı kilolu veya obez. Özetle; gıda üretimi yetersiz, ulaşılabilirliği adil değil ve gezegenimizdeki çevre sorunlarında önemli bir rol oynuyor.
Ucuz gıda aslında çok pahalı
Yapay gübre ve böcek ilacı kullanımından toprakların bozulmasına, su kirliliğinden iklim değişikliğine kadar, mevcut gıda sistemimizin doğa ve insan sağlığı için önemli sayıda gizli maliyeti var. Gıda üretiminin görünmeyen maliyetinin her yıl 4.8 trilyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu maliyetler market kasalarında ödenmiyor ancak bugün tüketiciler, yarın da gelecek nesiller bu büyük yükü vergiler ve sağlık maliyetleri yoluyla taşıyacak. Alman araştırmacıların dünya çapında yaptığı ve Nature Communications’ta yayımlanan çalışmaya göre yediklerimizin maliyetlerine doğaya olan maliyetleri de eklenseydi et fiyatlarının bugünkünden yüzde 150, süt ürünleri fiyatının da yüzde 91 daha pahalı olması gerekecekti. Buna karşılık, organik yöntemlerle üretilen, bitki bazlı gıdaların fiyatındaki tahmini artış yüzde 6 olacaktı.
İsraf çığırından çıkmış durumda
Gıdayla ilgili tek sorunumuz üretim şekli veya tüketim alışkanlıklarımız değil. Bu alanda sorumsuzluğumuzun da ciddi sonuçları var. Gıda İsrafı Endeks Raporu’na göre dünyada üretilen gıdanın üçte biri israf ediliyor. Yüzde 60’ı insan tüketimine uygunken atılıyor. Dünya nüfusunun yüzde 10’una denk gelen yaklaşık 800 milyon insansa açlıkla mücadele ediyor. İsraf edilen gıdanın sadece dörtte biri kurtarılsa dünyadaki 821 milyon aç insan doyabiliyor. Bu israf açlığın yanı sıra su, toprak, enerji, emek ve sermaye gibi kaynakların da büyük oranda boşa gitmesine neden olarak iklim değişikliğine etki ediyor. Her yıl 3.3 milyar ton karbondioksit salımı bu şekilde meydana geliyor.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı 2020 yılı raporuna göre ülkemizde her yıl yaklaşık 26 milyon ton gıda israf ediliyor. Bu ürünlerin başındaysa meyve ve sebzeler geliyor ki bunların yüzde 53’ü tarladan tüketiciye ulaşana kadar yok oluyor. TÜBİTAK tarafından yapılan araştırmalara göre bu kaybın miktarı da yılda 12 milyon ton. En çok israf ettiğimiz bir diğer gıda da ekmek. Türkiye’de günde 12 milyon, yılda 4 milyar 380 milyon ekmek ziyan oluyor. Ülkemizdeki yıllık gıda israfı, ortalama 14 milyon aracın bir yılda oluşturduğu karbon emisyonuyla aynı etkiye sahip. Üstelik mali olarak da yıllık gıda kayıp ve israfın faturası ortalama 214 milyar liraya ulaşıyor.
KISA KISA
Her 5 sürüngenden 1’i yok olma yolunda
Nature’da yayımlanan, dünyadaki sürüngenlerin durumuna ilişkin şimdiye kadarki en büyük analiz, sürüngenlerin yüzde 21’inin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koydu. Çalışma, böyle bir kaybın ekosistem üzerinde feci etkileri olabileceğini söylüyor. Araştırmanın eşbaşkanı ve Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin (IUCN) Biyoçeşitlilik Değerlendirme Birimi’nin yöneticisi Neil Cox “Tehdit altındaki 1.829 sürüngenden her birinin soyu tükenirse yıkıcı bir kayıp olur. Sürüngenleri ortadan kaldırırsak zararlı böceklerdeki artış gibi zincirleme etkiler ekosistemleri kökten değiştirebilir” diyor.
Muş Ovası kırmızıya boyandı
Muş’ta karların erimesi ve havaların ısınmasıyla açmaya başlayan laleler, ovayı kırmızıya bürüdü. 15 ile 20 gün arasında ömrü olan laleler, ziyaretçi akınına uğruyor.