Güncelleme Tarihi:
Prof. Levent Kurnaz, uzun yıllardır iklim değişikliği üzerine çalışıyor, nedenleri ve etkileri konusunda kamuoyunu bilgilendirmek için uğraşıyor. Kurnaz’la son iki haftada yaşanan ve ‘felaket’ olarak dillendirilen aşırı yağışları konuştuk:
“Hava ısındıkça iki çok önemli şey olur. Birincisi, su daha fazla buharlaşır. Atmosferde daha fazla su olur. İkincisi, daha fazla enerji olduğu için atmosferdeki her türlü hareket hızlanır. Rüzgâr hızlanır, yağış artar. Ani olaylar çoğalır. Yağış bardaktan boşalırcasına olur. Son yaşadığımız hava olayında temel problem bu. Geçen hafta normalde iki ayda olması gereken yağış miktarı iki saatte düştü. Bu hafta ise bir aylık yağış iki saatte düştü. 2009’da can kayıplarının da yaşandığı İstanbul Ayamama olayında yaklaşık altı saatte 170 mm. yağış düşmüştü. Bunlar beklenenin çok çok üzerindeki yağışlar.
Atmosferde çok fazla su buharı olabilir ama her zaman yağmura dönüşmez. Dönüşmesi için özel koşullar gerekir. İstanbul açısından bakıldığında bu özel koşul, çok düşük oranda bir soğuk hava cephesidir. Balkanlar üzerinden soğuk hava cephesi geldiğinde böyle bir yağışa dönüştü. Hava birden soğuduğu için atmosfer su buharı tutabilme yeteneğini kaybetti. Ama bu da yeterli değil... İstanbul Boğazı’nın iki aydır gördüğümüz turkuvaz renginin ana nedeni Sahra Çölü’nden gelen toz bulutları. Bu toz bulutları İstanbul üzerindeki bir soğuk hava cephesiyle de karşılaştığı an korkunç yağış bırakıyor.”
Kurnaz, eskiden İstanbul’da 33-34 derece sıcaklığın pek sık görülmediğini ancak bunların artık normal karşılandığını, hatta bir önceki hafta 36 dereceyi gördüğümüzü hatırlatıyor. Son dokuz günde yaşanan iki etkili yağışın tekrar olup olmayacağını sorduğumuzda ise cevabı net: “Garanti.”
Meteoroloji günler öncesinden İstanbulluları sağanak konusunda uyarmıştı ancak kimse camı, çerçeveyi indirecek şiddette doludan bahsetmemişti. Bu denli şiddetli bir yağışın önceden tahmin edilip edilmeyeceğini de soruyoruz Kurnaz’a: “Kuvvetli yağış olabileceğini söyleyebiliriz ancak ne kadar olacağını bilemeyiz. Meteoroloji görevlilerini suçlayamayız. Çünkü; havada ne kadar toz var, ne kadar su buharı var, soğuk cephe ne hızda geliyor?.. Bunları bilirsek tehlikeli olabileceğini çıkarabiliriz. Ama en fazla iki saat önce söyleyebiliriz.”
Her iki sağanak sırasında da, İstanbul’un trafik sorununu rahatlatmak için gerçekleştirilen dev yatırımlar işlev dışı kaldı. Avrasya Tüneli ve metro sistemi su baskını nedeniyle hizmet veremedi. İklimbilimci Prof. Kurnaz, böyle büyük projeleri planlarken de iklim değişikliğinin dikkate alınması gerektiğini söylüyor: “Ne onu yapan ustada, ne kontrol eden mühendiste, ne işi veren idarecide böyle bir düşünce yapısı var. Üsküdar’da gemiyle arabanın yan yana olduğu fotoğrafı hatırlayın. Bu tam Marmaray yapıldığı sırada oldu. Çünkü Altunizade’den gelen su, bir kanalla denize gidiyordu. O kanal yerine artık kaldırım var. Kanalizasyon ile yağmur suyu aynı yerde toplanıyor. Yağmur suyu temiz su, tekrar kullanılabilir. Bu ayrılsa arıtmanın yükü de hafifler. 100 yıl öncesinin altyapısı tümden değiştirilmeli.”
UZMANLAR NE DİYOR
Dr. Ethemcan Turhan - Kraliyet Teknoloji Enstitüsü, Stockholm
Uyum çalışmaları derhal başlamalı
Uyum çalışmaları statükoyu korumak değil aşmak için derhal artırılmalı. Hem kömüre yatırımı savunup hem de uyum için uluslararası mekanizmalardan para isteyemezsiniz. Ayrıca uyumun gerçek olması için sınıf, toplumsal cinsiyet, eğitim, yaş gibi hassasiyetlerin gözetilmesi gerek. 2009’daki selde minibüste can veren yedi kadın işçiyi hatırlayalım. Adalet, uyumun merkezinde olmalı.
Elif Gündüzyeli - Avrupa İklim Eylem Ağı
Bu daha başlangıç
Paris Anlaşması doğrultusunda sıcaklık artışları 1.5 dereceyle sınırlandırılmazsa çok daha büyük ve geri dönüşsüz felaketlerle, tahminimizden çok daha erken karşılaşacağız. Ekonomik ve insani maliyetleri çok daha yıkıcı olacak. Türkiye gibi anlaşmayı onaylamamış devletler Paris’i onaylayarak ulusal kalkınma planlarını gözden geçirmeli.
Arif Cem Gündoğan - İklimbilimci
Yaşananlar doğal değil
İstanbul’da bugün yaşananlar aslında hem afet risk azaltım, hem kalkınma ve şehirleşme hem de iklim değişikliğine uyum anlamında politikaların eksikliğini, yanlışlığını veya yetersizliğini ortaya koyan çok çarpıcı bir örnek. Bu durum yetkililerin ifade ettiği gibi ‘doğal’ bir durum değil. Afetler asla ‘doğal’ değildir; politikaların ve bu politikaların oluşmasına zemin sağlayan sosyoekonomik yapının bir sonucudur.
İSTANBUL EN RİSKLİ ŞEHİRLER ARASINDA
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC, mart ayında bir rapor yayınlamış, Avrupa’nın iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek sahil kentlerini sıralamıştı. 2030’a yönelik hesaplamada İstanbul, listenin ikinci sırasındaydı. Küresel karbon emisyonu bu hızla artmaya devam ederse, 2030’da İstanbul’un iklim değişimine bağlı yıllık zararı 240 milyon dolara yakın olacak. En kötü senaryoya göre rakamın 2100’de 10 milyar dolara varması bekleniyor. Bu da İstanbul’u listenin tepesine taşıyor.