Güncelleme Tarihi:
Düşünün ki dedenizin dedesi kalkmış başka bir ülkeye göçmüş, orada bir fabrika kurmuş. O fabrikayı öyle güzel büyütmüş ki bulunduğu semt, onun soyadıyla anılır olmuş. Kulağa son derece romantik gelen bu hikâye, bu topraklarda yaşandı ama bugün bunu pek az kişi biliyor.
Konuya hemen girelim: Bomonti, sadece İstanbul’da bir semt adı değil. İsviçreli bir ailenin soyadı. Ailenin en büyüğü olan Christian August Bomonti’nin, bu soyadını (Fransızca ‘beau monteé’ yani ‘güzel tepe’ kelimesinden türemiş) Korsika’nın tepelerinden esinlenerek aldığı düşünülüyor. Christian Bomonti, 28 Ağustos 1825’te İsviçre’de doğuyor, genç yaşta İstanbul’a taşınıyor. Burada Fanny Meyer isminde bir Alman kadınla tanışıyor, 1856’da Galata’da evleniyorlar. Beş çocukları oluyor. Christian Bomonti, İstanbul’da birahane faaliyetlerine 1890’da başlıyor.
Kardeşlerin fabrikayı kurmak için seçtikleri yer, 1870’teki Beyoğlu yangınından sonra evsiz kalan Levantenlerin yerleştiği Feriköy... Orası o zamanlar tek tük alçak binaların olduğu çok sakin bir mahalle. Kurulan fabrikaysa her taraftan görünen, heybetli bir bina...
Bomonti Bira Fabrikası’nın kurucularından Walter Bomonti. Bira bahçelerinde yapılan kutlamalardan biri (en solda).
‘Atatürk’ün, İnönü’nün bile mahallesi yokken...’
Bomonti’nin iki oğlu, Walter Bomonti ve Robert Bomonti, resmi evraklara göre Bomonti Bira Fabrikası’nın kurucuları. Walter Bomonti, 18 Aralık 1860 doğumlu bir gezgin ve aynı zamanda halı koleksiyoneri. Rusya, İran ve Türkiye’den topladığı halılar, bugün ailenin İsviçre’deki evinde muhafaza ediliyor.
Bomonti kardeşlerin fabrikayı kurmak için seçtikleri yer, 1870’teki Beyoğlu yangınından sonra evsiz kalan Levanten ve gayrimüslimlerin yerleştiği Feriköy... Orası o zamanlar, tek tük alçak binaların olduğu çok sakin bir mahalle. Kurdukları bira fabrikasıysa her taraftan görünen, heybetli bir bina... Bölge, işte bu yüzden zaman içinde ‘Bomonti’ ismiyle anılmaya başlıyor. ‘Osmanlı’dan Cumhuriyet’e-Biraya Dair’ kitabının da yazarı olan koleksiyoner Mert Sandalcı, bu hikâyeyi ilk duyduğunda çok şaşırmış: “Atatürk’ün ya da İnönü’nün bile mahallesi yokken, Bomonti adına bir mahalle olması çok ilginç. Ama Bomonti mahallesinde yaşayanların yüzde 99’u bile Bomonti’nin ne olduğunu bilmiyor” diyor.
Gurme ve yazar Oğul Türkkan da aynı görüşte. Bomonti’de yaşayan Türkkan’a göre Bomonti kardeşlerin, yiyecek-içecek alanında Türkiye’ye sanayi devrimini getirdikleri es geçiliyor: “Türkiye’de her şeyin üretimi çok küçük ölçekli yapılabiliyorken veya ithal ediliyorken ilk bira yatırımını onlar yaptı. O dönem, soğutma işi Uludağ’dan eşek sırtında getirilen karlarla yapılırken İstanbul’a elektrik gelir gelmez, soğutucu yatırımını yine onlar yaptılar ve buz fabrikası kurdular.”
Getirdikleri tek yenilik bu mu? Bittabi, değil. Semtin 1925’teki haritasını bulan Türkkan, bölgenin ‘dutluk’ olduğu dönemde dahi birçok bira bahçesi kurulduğunu söylüyor. Buluşmalar, mezuniyetler, doğum günü kutlamalarının yapıldığı bu bahçelerde eğlenmek sosyal terbiye gerekiyor, gürültü yapmak yasak. İnsanlar çok şık olmaya özen gösteriyor, şapka takıyor, döpiyes giyiyorlar. Son Alman İmparatoru ve Prusya Kralı II. Wilheim’ın 40’ıncı yaş günü (27 Ocak 1899) bile burada kutlanıyor.
Ama bu aile gün geliyor, İstanbul’u terk ediyor. Birkaç kez Mısır’a giden Walter Bomonti, İskenderiye’de Crown-Bomonti ve Bomonti-Pyramides adıyla biracılık yapmaya devam ediyor. Türkkan’a göre buradan gitmelerinin nedeni, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçince kurulan Tekel İdaresi. Bomonti kardeşlere üretimlerine devam etmeleri için bir süre izin veriliyor ve sonra fabrikanın kamulaştırılacağı söyleniyor. Fabrikalarına, onlara söylenen tarihten çok daha erken el konulunca, kardeşler İskenderiye’ye göçüyor. Ailenin, bu kenti seçmesi tesadüf olmayabilir. ‘Levant’ kitabının yazarı Philip Mansel, 1900’lerin başında Mısır’ın ilk feminist gazetesinin, ülkedeki ilk sinemanın ve yine ilk bira fabrikasının burada açıldığından söz eder. 1930’lu yıllara gelindiğinde Konstantiniye Türkleştirilmişken, Fransızca ve Arapça olmak üzere resmen iki dili olan İskenderiye, bir Levanten metropolisi olarak artık rakipsizdir. Bomonti kardeşler burada 1950’lilere kadar işlerini sürdürüyor.
Fabrikanın o halini son görenlerden...
Pek çok üretici Bomonti’yle rekabet edemeyip kepenk indiriyor. Bomonti’nin tek rakibi, 1909’da Büyükdere’de açılan Nektar Bira Fabrikası oluyor. 1911’de iki şirket birleşiyor, üretimlerini Bomonti-Nektar adıyla sürdürüyor. İçki Tekeli’nin kurulduğu 1926 yılına kadar bira üretimi, Bomonti-Nektar Şirketi’nin tekelinde kalıyor. 1938’de çıkarılan bir yasayla şirket, Tekel İdaresi tarafından satın alınıyor, 1994’e kadar üretime devam ediliyor. Sonra da bina uzun yıllar metruk kalıyor. Bira koleksiyoneri İlker Kara, bundan 10 sene önce fabrikanın o halini en yakından görenlerden. Kara, duvar diplerinde ta Osmanlı döneminden kalma, dört-beş şişe buluyor ama buranın eskiciler tarafından çoktan talan edildiğini anlıyor. Oysa Bomonti Bira Fabrikası, korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmişti. Şimdi, fabrikanın ‘Eski Malt Binası’, ‘Eski Silo’, ‘Eski Arpa Temizleme Binası’ ve ‘Eski Kazan Dairesi’ olan bölümlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edilmesi gündemde.
Korunmamış bir kültür mirası daha
Doktora tezini Bomonti Bira Fabrikası üzerine yazan şehir plancısı Eda Yiğit, Hazine arazisine ait bu binalar için, “Yıkılıp yeniden yapılmadan, olduğu gibi korunarak geçmişteki üretim fonksiyonuna ve emek deneyimine uygun olarak fonksiyonlandırılmalı” diyor. Yiğit’e göre fabrikanın durumu, ‘Kültürel mirasımıza nasıl bakıyoruz’ sorusunun kötü örneklerinden biri: “Bomonti Bira Fabrikası’nın kaderi, sermaye eliyle mekânın ‘yeniden değerlendirilmesi’ konusunda Haliç Tersanesi, Likör Fabrikası ya da Kundura Fabrikası’nın başına gelenlerden farklı değil. Bu üretim mekânlarındaki deneyimin aktarılabilir kılınması gerekiyor. Kamusal alan niteliğinin koruması gerekiyor. Onu sınırlandırıp, sadece belli kesimlerin tüketim mekânı olarak işlevlendirilmesi herkesin kullanımına açık bir mekân olma özelliğini yok ediyor. Bu ailenin ve fabrikanın hikâyesinin bilinmiyor olmasını trajik buluyorum. Fabrika kapatıldıktan sonra içerideki malzemeler, belgeler alınıp bir kurumsal arşivde saklanmamış. Belki içeri bir hurdacı girdi, malzemeleri dağıttı ya da kişisel arşivlerde kaldı. Bilmiyoruz. Ama korunmadığını söylemek mümkün. Aksi halde elimizde çok daha fazla bilgi olurdu. Belki de bu belgeler değerli görülmedi ve çöpe atıldı. İçeride (Bomontiada) işletmelerden birinin tuvaletinde işçilerin maaş bordro belgelerinin duvar kâğıdı olarak basılmış olduğunu görmüştüm. Bu nasıl bir yaklaşım? Bu durum bize, oradaki işçi mirasının, emek değerinin nasıl görüldüğüne dair bir şey söylüyor. Kurumsal arşivlerde saklamamız gereken belgeleri bir kafenin tuvaletinde görmek çok acı.”
Bu da böyle bir hikâye... Nerede öldüğü bilinmeyen aile fertleri, anılarına sahip çıkılmamış bir bina, korunmamış bir kültür mirası daha... Feriköy Mezarlığı’nda bir Bomonti yatıyor oysa... Doğum tarihi 1857, ölüm tarihi 1903. Ailesi bile kim olduğunu bilmiyor. Belki de 1856’da evlenen Christian Bomonti’nin bir oğludur, kim bilir. Biz kim olduğunu merak ededuralım, o tam 116 yıldır, çam ağaçlarının gölgesinde, aynı mezar taşında da yazdığı gibi, ‘Carl Bomonti burada dinleniyor’.
Umarız bu bölge güzelleşmeye devam eder
Swiss Days 2019 etkinliği için İstanbul’da bir araya geldiğimiz Christoph Schreib ve Bettina Schmelzer, Walter Bomonti’nin kızları Nellie’nin torunları. Schreib, yıllar önce bir kez İstanbul’a gelmiş ama sadece Boğaz’da bir doğumgünü kutlamasına katılmış. Schmelzer ise daha önce sadece Bodrum’u görmüş. Bomonti’de buluştuğumuzda civarı henüz gezememişlerdi. Türkiye’den ayrıldıktan sonra, “Eski İstanbul’u gezerken çok keyifli vakit geçirdik. Ayasofya, Sultanahmet Camii, Kapalıçarşı, sarnıçlar bizi büyüledi. Bir yarımadaya sığan muhteşem ve asırları barındıran bir tarih. Akşamımızı bir balıkçıda, Boğaz’a karşı bir yemek yiyerek sonlandırdık. Gerçekten büyüleyici bir şehir. Bomonti Bira Fabrikası’nın güzel bir şekilde restore edilmesi ve insanların vakit geçirmekten büyük keyif aldığı bir lokasyon haline gelmesi bizi çok mutlu etti. Bu tarihin küçük bir parçası olmaktan gurur duyduk. Umarız Bomonti bölgesi gelişmeye ve güzelleşmeye devam eder” dediler.
İsviçre, Bern’deki Bomonti malikânesi
Bomonti ismine, İsviçre’nin Bern kentinde de denk gelebilirsiniz. Walter Bomonti, burada emekliliğinde yaşayacağı bir malikâne yaptırıyor. 1916-1918 yılları arasında inşa edilen ve Villa Bomonti adı verilen bu ev, 12 odalı. Evde Türk mobilyaları kullanılıyor. Walter Bomonti, ayrıca ölmeden önce bir cam sanatçısı bulup kızı Nellie’nin 14-15 yaşlarındaki fotoğrafını cama çizdiriyor. Bu resmi bir Türk yapmış olacak ki, altında ‘Kısmet’ imzası yer alıyor. Walter Bomonti bu binada sadece altı yıl yaşayabiliyor; 1924’te vefat ediyor. Malikâne, 1952’ye kadar aile üyeleri tarafından kullanılıyor; akabinde elçiliklere kiralanmaya başlıyor. Bundan üç yıl önce de aile, binayı elden çıkarıyor.