Güncelleme Tarihi:
Afra Saraçoğlu yoğun bir temponun içinde. Bir yandan yeni projesi ‘Yeşilçam’ setine koşuyor, diğer taraftan bu yaz karşımıza çıkacağı reklam kampanyalarının çekimlerine... Akşam saatlerinde ancak vakit bulup konuşuyoruz. Kendisine, son günlerde vazgeçilmezi olan dibek kahvesinden bir fincan koymuş. Üzerinde spor bir elbise var. 23 yaşında ve tam da yaşının gerektirdiği gibi pırıl pırıl, cıvıl cıvıl. Başlıyor anlatmaya...
‘İkinci Şans’ filmiyle tanındın. Altı sene geçti. Bu kadar başarı bekliyor muydun?
‘Bu kadar’dan kasıt ne (gülüyor)?
Başrollere terfi ettin…
Sanırım kazanımları gözümde çok büyütmüyorum. Oyunculuk yolculuğumda daha doyum noktasına da ulaşmadım. Bu yüzden bana her şey zamanı geldikçe yaşanıyor gibi geliyor. Ama tabii hep hayalini kurduğum isimlerle çalışıyorum; Çağan Irmak’la aynı seti paylaşmak oyunculuk kariyerim için çok önemli bir şey. Ama geçen sürede daha kırılgan bir yapıya sahip oldum.
Neden?
Bu, oyunculukla paralel ilerliyor. Daha duygusallaştım, daha çok hissetmeye ve empati yapmaya başladım. Bir erkek çocuğu gibi daha umursamazken daha nahif ve duygusal oldum.
17 yaşında gelen tanınırlığın getiri ve götürüsü neler oldu?
Şimdi daha iyi ekonomik koşullara sahibim ama bunun yanı sıra özel hayatımdan fedakârlık yapmaya başladım. Özgürlüğün kısıtlanıyor ister istemez. Tanınmış her insanın yaşadığı türden şeyler bunlar.
Bu yaz erkek arkadaşınla öpüşürken yakalandınız. Kendini böyle manşetlerde görmek seni nasıl etkiledi?
Arada magazini unutuyorum (gülüyor). Zaten olduğum gibiyim, kendimi kasmıyorum. Gerçek hayatımda da rol yapmak istemiyorum. Öyle zamanlarda da yaptığım işin getirisini, şöhreti fark ediyorum.
Mert Yazıoğlu ile 2.5 yıldır birliktesiniz. Bu ilişkiye başlarken ‘hayranlarımı kaybederim’ diye hiç korkmadın mı?
Âşık olunca insan hiç öyle düşünmüyor. Ayrıca bu benim özel hayatım, mesleğimden ayrı. Rahatım yani o konuda. Mert zaten benim oyun arkadaşım gibi, her konudan kendimize eğlenecek bir malzeme buluyoruz.
Nasıl tavladı seni?
Ben onu tavladım.
ŞAKAYA VURUYORUZ
Anlatsana hikâyenizi…
Ekrandan duruşunu beğeniyordum. ‘İyi Oyun’ filminde beraber oynadık. Rüyalarımda onu görmeye başladım. Bir gün bunu anlattım ve sohbet sohbeti açtı. İyi anlaşabileceğimizi düşündük. Kimse kimseyi tavlamadı da aramızda bir enerji uyumu oldu.
Pandemi ilişkinize nasıl yansıdı?
Birbirimizle çok uyumluyuz. Birbirimizin oyun arkadaşıyız, zevklerimiz de aynı. Hiç eve sıkışmış gibi hissetmedik, hissetmiyoruz. Hep birbirimizi eğlendirecek anlar yaşıyoruz.
Videolarda çok eğlencelisiniz. Onlar kurgu mu?
Kurgu olur mu canım, eve kamera koyup izlesen “Bunlar manyak herhalde” dersin. Her şeyden kendimize eğlenecek bir konu çıkarıyoruz. Bu enerji de sanıyorum kameraya yansıyor.
İkinizin de oyuncu olmasının ilişkinize etkisi nasıl oluyor?
Haftada 3-4 gün birlikte dizi ve film izliyoruz. İzlediklerimizi tartışıyoruz, senaryoları birlikte okuyoruz. Bu da lehimize işliyor.
Kıskançlık var mı?
Çok fenasın (gülüyor). Yok, onu da şakaya vuruyoruz. Aksi, hastalıklı bir ilişki olur. İkimiz de oyuncu olduğumuz için birbirimizle empati kuruyoruz.
BREAK DANS YAPMAYA ÇALIŞIYORUM
Paylaştığın dans videoları gündem oldu. Hep sever miydin dansı?
Hep severdim. Bundan üç sene önce vücudumu esnetmek için modern dansa başladım. Bir sene sonra anladım ki aslında dansın diğer bir dalı hiphop, beni daha çok çekiyor. Şimdilerde break dans da yapmaya çalışıyorum.
Bir de K-Pop dansların var…
Evet, bir dönem yaptım. Çok duyuyordum. Bir gün internete girip bir grup buldum ve müzikleri hoşuma gitti. Koreografilerine çalıştım ve paylaştım.
Saatlerce emek harcayarak çalıştığın bir dans videosu ‘Afra yürek hoplattı’ başlığıyla verilince ne hissediyorsun?
Bir kadın olarak rahatsız edici ama takılmıyorum. Desinler, ben yapmaya devam ediyorum ve edeceğim.
ÇAĞATAY’LA ENERJİMİZ GÜZEL TUTTU
‘Yeşilçam’ BluTV’de başladı. Karakterin Tülin nasıl bir kadın?
Masum, iyimser, hayalleri ve hedefleri olan idealist bir kız.
Gerçek bir sanatçı olmak için Semih Ateş’in (Çağatay Ulusoy) kapısını çalıyor. Sanırım en sevdiğim özelliği, karşısında kim olursa olsun özgür şekilde kendini ifade etmesi, aynı benim gibi... Bir de Yeşilçam’ın şatafatlı ambalajından içeriye girince aslında her şeyin güllük gülistanlık olmadığını görüyor, o da büyüyor, değişiyor ve farkındalıkları artıyor.
Yeşilçam’la günümüz arasında nasıl farklar var?
Yeşilçam daha naif, kırılgan ve masum sanki. O dönemin insan ilişkileri bana o kadar doğal ve saf geliyor ki… Birinin diğerine gül vermesi bile çok önemli ve değerli. Bazı değerlerimiz o zaman çok daha tazeymiş. Oysa şimdi çok daha çabuk tüketiyoruz.
Rolüne çalışırken, o dönemlere dair nasıl bir hazırlık yaptın?
Eski Türk filmlerini zaten izliyordum, daha çok izlemeye başladım. Hollywood’dan da o yılları anlatan filmleri izledim. Röportajlar okudum. Tavırlara, duruşlara ve bilmediğim sözcüklerin telaffuzlarına çalıştım. 1960’ların Türkiye’sini araştırdım.
Çok rahattı. Enerjimiz güzel tuttu. Dans dersleri aldık, dans sahnelerimiz var. Oldukça keyifliydi. Sorunsuz bir setti.
Sana ulaşmak çok zor, hep koşturuyorsun. Sırada neler var?
Bizi zorlayan bir yılı geride bıraktık. Kısıtlamalar içinde bazı rutinlerimizi çok özledik. Giydiğimiz kıyafetin rengi, hem ruh halimizi etkiliyor hem de karşımızdaki kişiye bir duygu, bir mesaj aktarıyor. Ayrıca pozitif bir ruh hali yaratmakta çok güçlü bir anahtar. Koton’la renkli, çok geniş bir koleksiyon hazırladık. Onun dışında iki reklam anlaşmam daha var. Aynı zamanda yeni senaryoları okuyorum.
YILLAR GÜLLÜK GÜLİSTANLIK GEÇMEDİ
Seni hiç tanımayan birine Afra’yı nasıl anlatırsın?
Delidoluyum, eğlenceliyim, muzırım. Çoğu şeyi dalgaya alabiliyorum. Hümanistim, mükemmeliyetçiyim, ayrıntıcıyım. Ayrıntılara takılmak bazen beni yoruyor. Kıyafet gibi şeyler nadir alırım. Yatırımımı genelde kendi gelişimime yaparım. Mesleğimle paralel sanat dallarıyla ilgili şeylere vakit harcarım. Duygusal olarak eskiden daha kapalıydım. Oyunculukla daha çok empati yapmaya, insanları anlamaya başladım. İnsanları, hayvanları, ağaçları, renkleri daha çok sevmeye başladım.
Annen baban sen çok küçükken ayrılıyor. Tek çocuksun. Annenle baş başa, kadın dayanışması içinde yaşamak nasıldı?
İlk önce Balıkesir’deydik. Ardından Antalya’ya taşındık. Annem bir gayrimenkul şirketinde çalışıyordu. Ben okula gidiyordum. Birbirimize yardımcı ve arkadaş olduk, birbirimizin arkasını kolladık. Annem maddi zorlukları bana hiç yansıtmamaya çalıştı. Ama ben her şeyin farkındaydım. O yüzden çok güllük gülistanlık geçmedi yıllar. Maskülenliğim de sanırım oradan geliyor. Ben annemi korudum, kolladım, o beni kolladı. O yüzden İstanbul’a taşındığımızda da, para kazanmaya başladığımda da, oyunculuk yaparken de her şeyi çok daha farkında olarak yaptım.
MODELLİKLE BAŞLADIM
13 yaşında çalışmaya başladın...
Evet.
Hangi işleri yaptın o yaşta?
Aslında hep oyuncu olmak istiyordum. Senaryo yazıyor, kendi kendime kostümler dikiyor, evde iki farklı karakter canlandırıyordum. Gördüğüm her şeyi taklit ediyordum. Ama Antalya’da yaşadığımız için olanaklar kısıtlıydı. Para da kazanmam gerekiyordu. Ben de modellik yaparak çalışmaya başladım.
Genç yaşta kendi paranı kazanmak sana neler öğretti?
Sahip olduklarının değerini daha iyi anlıyorsun. Daha hesaplıyım, ayaklarım yere daha sağlam basıyor. Daha özgüvenli hissediyorum. Çoğu şeyin farkında olarak ilerliyorum.
Eskişehir’de ‘karşılaştırmalı edebiyat’ okurken annenin Instagram’da Özcan Deniz’in oyuncu aradığı ilanını görmesiyle başlıyor her şey… Hiç bu kararından pişman oldun mu?
Hayır, olur mu... Çok mutluyum. Başka bir iş yapamazdım.
BİRKAÇ KİŞİ BENZETMİŞ BENİ EMEL SAYIN’A
Hangi film ve oyuncu senin için eski Türk sinemasının karşılığı?
‘Mavi Boncuk’ filmi her izlediğimde bende farklı hisler uyandırıyor. Emel Sayın’ı da çok seviyorum.
Andırıyorsun da…
Birkaç kişi daha fragmanlardan benzetmiş beni Emel Sayın’a.
Ben kariyerde güzelliğin etkili olduğunu düşünmüyorum. Bizim mesleğimiz oyunculuk. Yani derdimiz duygularla olmalı, görünüşümüzle değil. Bu yüzden önceliğim hiç dış görünüşüm olmadı.
Eskiden seksi olmadığını söylerdin. Peki şimdi ne düşünüyorsun?
Bence ruh halime göre değişiyor.
O dönemin kadınları daha etli butlu. Dizi için kilo aldın mı?
Hayır almadım, dediğin gibi o dönem kadınlar daha etli butlu, güzel. Çağan Hoca bir gün “O yıllarda yaşayanlar seni görseler ‘Hasta herhalde’ derler” demişti.