Güncelleme Tarihi:
Katılımcılar şunlardı: Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Helsinki Yurttaşlık Derneği’nden Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden Günal Kurşun ve Veli Acu, Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan ve HAK İnsiyatifi’nden Şeyhmus Özbekli. Katılımcıların eğitimi için bilgi güvenliği danışmanı İsveçli Ali Gharavi ve Alman vatandaşı Peter Steudtner de davet edilmişti.
Toplantılar sakin geçiyordu. Çay servisi yapanların bile çatkapı girdiği salonda, stresle baş edebilmek için herkesten duygularını çizerek yansıtması kararlaştırıldı. Özbekli, ilk kez bindiği için uçak çizdi. Dalkıran ise çevre tahribatını anlatmak amacıyla basit bir Türkiye haritası üzerine yapılaşmaları, orman yangınlarını ve HES’leri işaretledi. Karaladığı kâğıdın ‘casusluk belgesi’ diye önüne konacağı aklına gelmezdi.
Atölyelerde dijital veri güvenliği, hacker saldırılarına karşı korunma, bilgisayar ve cep telefonuna dışarıdan müdahale konusu konuşuldu. Örneğin, telefonuna dışarıdan ByLock yüklenip yüklenemeyeceği tartışıldı. Dalkıran’ın davet ettiği Ahmet Tunç Tunçten adlı çevirmen, görevi dışına çıkarak katılımcılarla tartıştı. Sonra da “Toplantıda bilgisayar ve elektronik cihazların polisten nasıl saklanacağı konuşuldu” diye ihbarda bulundu. İhbarı polis baskını izledi.
İnsan hakları savunucuları ikişerli gruplar halinde farklı karakollara dağıtıldı. 13 günlük gözaltına sonunda Gharavi’ye Türkiye’yi bölünmüş bir halde gösteren harita soruldu. Bu idari sınırlar değil, diller haritasıydı. Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçe’nin konuşulduğu coğrafyayı yansıtıyordu. Steudtner sorgusunda, gizli saklı davranmadığını ifade etmek için, Almanya’dan çıkarken ‘Elepant’ adlı formu doldurduğunu anlattı. Ne var ki Akşam ve Güneş gazetesi, Türkler dahil olmak üzere Almanya’daki her yurttaşa tanınan, ülke dışında başlarına bir iş gelmesi halinde vatandaşların bulunabilmesine imkân veren bu programı, casusluğun kanıtı diye yazdı.
Eşyaları arasında çıkan Özel Kuvvetler Komutanlığı’na ilişkin ‘gizli’ damgalı belge, Avukat Nalan Erkem’e soruldu. Evrak, Erkem’in takip ettiği Zirve Yayınevi Davası’na üç yıl önce gönderilmiş ve basında yayınlanmıştı. Erkem’in bir diğer suçu ise ‘ByLock’ kullanıcısı olduğu ileri sürülen Prof. İştar Gözüaydın ile görüşmekti. Bir kere Gözüaydın, ByLock’tan değil, FETÖ üyeliğinden tutuklanmış ve serbest bırakılmıştı.
İdil Eser de bir ByLock kullanıcısıyla bağlantılı olmakla suçlandı. Kastedilen kişi, Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi Başkanı Taner Kılıç’tı. Kılıç, sorgusunda ByLock iddiasını reddetmiş, bilirkişi incelemesinde cep telefonu temiz çıkmıştı. Kaldı ki tutuklandıktan sonra Kılıç’a FETÖ değil, düşman kamplarda yer alan İslami bir grup sahip çıkmıştı. Kılıç’ın hak ihlali raporunu açıkladıktan sonra tutuklanması kuşkuyu büyütüyordu.
Akşam ve Güneş’in sürdürdüğü kampanya sonunda Steudtner, Ghravi, Eser, Dalkıran, Kurşun ve Acu tutuklandı. Bu kararın gözden geçirilebileceği sanılırken, serbest bırakılanlardan Erkem ve Üstün de itiraz üzerine cezaevine konuldu. Büyükada’daki bir otelin toplantı salonunda başlayan casusluk hikâyesi, şu an Silivri Cezaevi’nde sürüyor. 79 yıl önceki bir başka casusluk ve darbe yargılaması olan Donanma Davası gibi...
Şair Nazım Hikmet, Haziran 1938’de kelepçeli şekilde gözaltına alındıktan sonra Kadıköy iskelesinden bindirildiği motorla, Adalar’ın açıklarında bekleyen Erkin gemisine götürülmüştü. Deniz Kuvvetleri’nde ‘askeri isyana teşvik’ iddiasıyla 10 Ağustos 1938’de gemide görülen davada, Nazım Hikmet’in yanı sıra Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı ve Kerim Korcan da yargılanmıştı. ‘Kızıl casusluk’ devrin revaçta suçlamasıydı.
Bu dava nerede mi bitmişti? Erkin gemisinin dolanarak geldiği Silivri açıklarında.